Ocak ayında yaptıkları bir araştırmada, "birden ona kadar kendinizi milliyetçi olarak tanımlayın" diye sorduklarını ve anaet sonucunda, AKP’lilerin 7.7, İyi Parti de 7.7, MHP biraz daha yüksek 8.7, CHP’liler de 7 oranında milliyetçi olduğu sonucuna vardıklarını aktaran Ağırdır, "Milliyetçilik çok genel bir kimlik" dedi.
Cumhuriyet'ten Kemal Can'ın sorularını yanıtlayan Ağırdır'ın açıklaması şöyle:
-Türkiye’de milliyetçiliğin siyasi bir kimlik olarak ağırlığı nedir?
Türkiye’deki seçmenin yüzde 90’ı kendisini vatansever olarak tanımlıyor. milliyetçilik biraz ezbere dayalı bir kimlik. Ocak ayında yaptığımız araştırmada, birden ona kadar kendinizi milliyetçi olarak tanımlayın diye sormuşuz: Türkiye ortalaması yüzde 7, AKP’liler 7.7, İyi Parti de 7.7, MHP biraz daha yüksek 8.7, CHP’liler de 7. Yani milliyetçilik çok genel bir kimlik. Milliyetçiliği siyasi olarak temsil ettikleri iddiasındaki partiler, Türkiye’nin sorunlarına dair ezberlere dayalı politika yapıyorlar. 2018’in milliyetçiliği konusunda bir cevapları yok.
-Hangi cevaplardan, nasıl karşılıklardan bahsediyoruz?
Milliyetçiler Türkiye’nin yeni geleceğinde var olmak istiyorlarsa reel sorunlara çare, çözüm ve yeni bir söylem üretmeleri gerekir. Türkiye’nin sorunlarını bir kimliğin hâkimiyeti üzerinden çözemeyeceğimiz ortada. Araştırmalarda şöyle bir tablo görüyoruz; Türkiye insanında ‘iyi, güzel, doğru’ şeklindeki değerler setiyle gündelik pratikler arasında büyük bir yarılma var. milliyetçilik gündelik hayat pratiklerinde görülen, hissedilen bir şey değil. Milliyetçilik reel alana değil değerler alanına ait ve ezberlere dayanan daha soyut bir kimlik.
-Milliyetçi seçmenin sosyolojik tabanı için neler söylenebilir?
Türkiye’de üç coğrafya var. Birincisi İskenderun’dan İstanbul’a kadar uzanan kıyılar. Gündelik hayat tarzı kentliliğe dönüşmüş, daha modern, batılı; kendi ekonomik dinamikleri ve aktörleri güçlenmiş, dolayısıyla devlete biçtiği rol değişmiş, talepleri bir üst seviyeye çıkmış bir coğrafya. İkincisi, Orta Anadolu, Doğu ve Karadeniz’e doğru bir başka küme. Hayat tarzı geleneksel muhafazakâr, dini hassasiyetleri yüksek; devletten yardım ve yatırım beklentisi devam eden, ekonomik olarak kendine yeterliliği gelişmemiş bir coğrafya. Bir de ekonomik olarak en geri kalmış, bir yandan da kimlik talepleri öne çıkan Kürt coğrafyası. Milliyetçi çizgi tam bu ilk iki coğrafyanın geçiş aralığında yer alıyor. İkisini de tam olarak yansıtmayan bir ara katman. Bölünmüşlük görüntüsü de bu durumla ilgili.
-Bu seçmene yönelen partiler açısından mevcut tablo nasıl görünüyor?
Milliyetçiliği temsil iddiasındaki partiler, yeni bir milliyetçilik tarifiyle bir çıkış yaratamadıkça ya Ak Parti tarafından ya da seküler alanda giderek eriyecekler. Şimdi MHP AK Parti’ye yakın durarak bir taraftan onun içinde eriyor. Milliyetçilerin sadece iktidardan değil, devletten de bağımsızlaşabilmeleri lazım. Ama milliyetçi aydınlar arasında böyle bir tartışma yok sanıyorum. MHP yüzde beş civarında, İYİ Parti de yüzde 12-13 civarında olacak gibi duruyor. Memnuniyetsizlerin artışıyla bu oran etkilenir.
-Bu tablo oluştuğunda seçim sonrası Türkiye’yi neler bekliyor?
Ben bu seçim sürecinde de, sonrasında da ülkenin ne yaşayıp yaşayamayacağı konusundaki inisiyatifin muhalefete geçtiğini düşünüyorum. Ak Parti MHP bir tarafta dursa bile, muhalefet tarafında dindarların Saadet Partisi, milliyetçilerin İyi Partisi, Kürtlerin HDP’si, laik modern kesimlerin CHP’si var. Yani bir şekilde muhalefetin dağılımı Türkiye resmini tamamlıyor. Türkiye’de ihtiyacımız olan ortak yaşamı yeniden inşa etmek, bütün bu kimlikleri aşan yeni bir ortak yaşam alanını açmak için bir siyaset üretirlerse hem iktidarı etkilerler, hem de ülke ferahlar. Dolayısıyla muhalefetin ne yapacağı, neyi başarıp başaramayacakları önemli.
-Veriler böyle bir değişim dinamiğini destekliyor mu?
Hangi araştırmaya bakılırsa bakılsın, Türkiye siyaseti donmuş bir fotoğraf veriyor, kimliklere ve kutuplaşmalara sıkışmış, asıl olarak kimlik sayımı yapılan seçimleri konuşuyoruz. Bu kez de öyle bir fotoğraf veriyor başlangıç çizgisinde. Ama bir yandan da problemler, gündelik hayatın ürettiği sıkıntılar gibi reel hayatın gerçeklerinden bakınca, müthiş bir değişme potansiyeli görülüyor. Bir donmuş buza bakıyoruz ama arkasında önemli bir devinim var. Buzun nereden çatlayacağını bilmiyoruz nasıl ve ne zaman kırılır onu da bilmiyoruz. Eğer bu seçim donmanın seçimi olursa tablo çok değişmez ama Türkiye de bu tabloyu sürdüremez. 24 Haziran gerçek seçimin kostümlü provası olur.