Ümit Kocasakal’ın, “Sizlerden dileğim; Partimizin tabanının, seçmenin, sokağın, yani yurttaşların, vicdanınızın sesine kulak vermenizdir” sözleri dikkat çekti.
İşte o mektup…
“Sayın Delegemiz;
Öncelikle hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyor, üstlendiğiniz zor görevde başarılar diliyorum.
Bazılarınızla şahsen görüşmüş olmakla birlikte; olması gerektiği gibi hepinizi tek tek arayarak kendimi, görüşlerimi ve amacımı anlatma isteğime ne yazık ki kalan kısa süre elvermiyor. Bunun için sizlerden özür diliyorum. Bu nedenle bu mektubu belki adreslerinize değil ama yüreğinize gönderiyorum.
Üzerinizde nasıl ağır bir yük olduğunu biliyorum. Açıklamamda da belirttiğim gibi, şahsi bir amaç veya arayış, makam-mevki talebi içinde değilim. Çıkışım tamamen fikri ve ilkesel. Bu nedenle hiç kimseye dayanmadan, bir pazarlık veya hesap yapmadan, ortaya koyduğum fikirleri sahipleneceğinize inanarak yola çıktım. Düşünce ve tespitlerim tamamen tabanın, seçmenin ve sokaktaki yurttaşın ortak sesidir. Bu düşüncelerin birçoğunuzca da paylaşıldığını düşünüyorum.
Türkiye'nin acilen kurucu iradeye ve o iradeyi temsil eden, Altı Ok'ta ve Atatürk'te somutlaşan gerçek kimliğini ortaya koyacak Cumhuriyet Halk Partisine ihtiyacı var. Bu ertelenemez bir görev ve zorunluluktur. Cumhuriyet Halk Partisi'nde ‘kişi’ değişikliği veya değişmezliği hiç bir şeyi çözemez. Zihniyet değişikliği ve öze dönüş gerekiyor. Benim iddiam kişisel değil, fikirseldir. Türkiye'nin kişilere, kurtarıcılara değil sağlam bir fikre ihtiyacı var. O fikir Partimizin kuruluşundaki ilkelerinde ve gerçek kimliğinde, Kurucusunda mevcut. Partimizi de ancak bu kurucu ilkeleri ve kimliği iktidara taşıyabilir. Dolayısıyla Partimizin kimliğinden uzaklaştırıldığını, genetiğiyle oynanarak ilkelerinin ve programının çiğnendiğini, etkili ve doğru bir muhalefet yapamadığını düşündüğüm için bu göreve talip oldum. Türkiye'nin güvencesi kişiler değil, fikirlerdir.
Acı da olsa şu gerçeği anlamamız gerekiyor: Yön duygusunu yitirmiş, kimliğinden ve ilkelerinden uzaklaştırılmış, gündelik siyasetin rüzgarında savrulan Partimizin bu yapısıyla, özüne ve kuruluştaki ilkelerine, heyecanına geri dönmeden, kimlik ve ilke siyasetini tekrar hayata geçirmeden, sadece karşıtlıkla ve gelişmelere göre değişen, tutarlı olamayan, konjonktürel söylemleriyle iktidar olabilme şansı bulunmamaktadır. Partinin özüne ve ilkelerine geri dönmesi dışında hiç bir soyut söylem ve vaat de mevcut kafa karışıklığını, fikri kaosu gideremez, halk için umut olamaz. En kötü şey, kendimizi kandırmaktır. Artık Partimizin ve ülkemizin sürekli denemelere ve yeni hayal kırıklıklarına tahammülü yoktur. Yarın çok geç olabilir. Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur, olacaktır. Önemli olan testi kırılmadan bunu göstermek ve gereğini yapmaktır. Ben de bu nedenle fikri bir değişim olmazsa testinin kırılacağını söylüyorum.
Bu Kurultay, kişilere dayalı bir güç ve iktidar kavgasıyla, liste ve parti meclisi hesaplarıyla amaçsızlaştırılmamalıdır, heba edilmemelidir. Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olamadıktan, bir umut ve coşku yaratamadıktan sonra kişiler değişse ne olur, Parti Meclisi şu veya bu şekilde oluşsa ne olur? Gideceği limanı bilmeyen bir gemiye, hiç bir rüzgar fayda etmez. Bu nedenle Türkiye'nin bir dönüm noktasında olduğu bu dönemde toplanacak 36. Olağan Kurultay; bir değişim, kuruluştaki kimliğe ve öze, Atatürk'e dönme, bunun vereceği heyecan ve ruhla bir diriliş, ayağa kalkma, şahlanma kurultayı olmalıdır. Türkiye'ye umut, heyecan ve coşku getirmelidir. Bunun için de kişilerin değil, fikirlerin tartışılacağı ve oylanacağı bir kurultay olmalıdır. Kurucu değerler, altı ok ve Atatürk tekrar topluma sağlam bir yön duygusu ve rota olarak sunulmalıdır. Böyle olursa uyuyan dev, güç uyanacak ve Türkiye yeniden ayağa kalkacaktır. Bunu sağlamak da sizlerin elindedir. Bu, hepinizin ileride çocuklarınıza gururla anlatacağınız tarihi bir fırsattır.
Görünen o ki sadece kişisel amaçlarla hareket edenler sizleri birer ‘imza’ olarak görmekte, bir yandan desteğinizi talep ederken öte yandan Kurultay'da size Partinizle ilgili görüşlerinizi aktarabilme şansı dahi tanımamaktadır. Anlaşılan odur ki kişilere dayalı güç ve iktidar savaşının ötesine geçmeyen, fikri bir temele dayanmayan çeşitli hesaplar ve pazarlıklarla önceden bazı planlamalar yapılmış durumdadır. Bu planlamada ise partinin özüne dönüşü ve bunu talep eden fikri bir harekete yer verilmemiştir. Bu nedenledir ki şahsımın gerekli imzayı bulamayacağı hususunda kendilerinden çok emin oldukları gibi, bunun olmaması için de yalan, çarpıtma, üstten bakma, kibir, ince alay ve küçük görme gibi pek çok etik dışı yöntem devreye sokulmuştur. Senaryosu önceden yazılmış ve sizlere de sadece ‘imza verme’ rolü verilmiş bu oyunu bozmak sizlerin elindedir.
Atatürk, kurucu irade, Kuvvayı Milliye, Altı Ok, Nutuk; sadece ‘seçim’ dönemlerinde veya ‘sıkışınca’ hatırlanıp zikredilmemeli, söylemde kalmamalı, Partinin değişmez pusulası ve rotası olmalıdır.
Benim sizlere; özüne, gerçek kimliğine dönmek suretiyle büyük bir umut ve coşku yaratacak, oyunu ciddi oranda yükseltip iktidara yürüyecek bir Cumhuriyet Halk Partisi dışında vaat edebileceğim bir şey yoktur.
Bu açıdan beni ben olarak görmeyiniz. Önemli olan kişiler değil temsil ettikleri fikirlerdir. Lütfen şahsıma değil ama ortaya koyduğum fikirlere, Partinizin kimliğine ve geleceğine sahip çıkın. Sizlerden tek dileğim, ortaya koyduğum bu fikirleri, Kurultay'da dile getirmek için bana gerekli fırsatı vermeniz, böylece anti-demokratik tüzüğü de eylemli olarak değiştirerek daha adil, dürüst, demokratik ve heyecanlı bir yarışın önünü açmanızdır. Her durumda son söz ve karar sizlerin olacaktır. Sizlerden dileğim; Partimizin tabanının, seçmenin, sokağın, yani yurttaşların, vicdanınızın sesine kulak vermenizdir. Bu dileğimin yerine getirilemez bir dilek olduğunu düşünmüyorum. Son ana kadar etik ilkelerden ayrılmaksızın doğru bildiğimi savunmaya ve mücadeleye devam edeceğim.
Sayın Delegemiz;
Ben birilerinin söylediği gibi risk almıyorum ve kişisel bir kaybetme veya yenilgi olasılığı ile de karşı karşıya değilim. Bu dönemde söylenmesi gerekenleri, inandığım doğruları dile getirdim, gerekli uyarıları yaptım. Müsterihim. Üstelik daha önce de belirttiğim gibi insanın vatanı, ülkesi için göze aldığı hiç bir şey risk olmaz, görev olur. Hiç bir kişisel kayıp da, vatanın, Cumhuriyetin yitirilmesinden daha ağır ve vahim olamaz.
Asıl ve büyük risk, bu Kurultay'da Partimizin öze dönüşünün gerçekleşmemesi halinde ortaya çıkacaktır. Gerçekten, önümüzdeki hayati seçimler de düşünüldüğünde; 36.Olağan Kurultay'da fikirlerin değil kişilerin yarışması sonucunda partimizin özüne, kimliğine, altı oka ve Atatürk'e dönüşünün gerçekleşmemesi halinde, yaşanacak muhtemel (hatta ve ne yazık ki kuvvetle muhtemel) yenilgiler ve bunun ülkemiz, Cumhuriyetimiz ve Partimiz açısından ağır sonuçları düşünüldüğünde alınacak asıl risk bu olmayacak mıdır? Bu risk göze alınabilir bir risk midir? Açarsak bu; ülkemize, kendimize, çocuklarımıza, tarihe karşı göze alınabilecek bir risk ve sorumluluk mudur? Telafisi olabilecek midir?
Bu sorular hepimizin kendimize sorması ve yanıtlaması gereken sorulardır. Verilecek cevaplar ve alınacak tavır, partimizin ve Türkiye'nin geleceğini etkileyecektir.
Türkiye'nin bu kritik döneminde Milli Mücadeleyi yürüten Gazi Meclis gibi tarihsel bir görev ve sorumluluk altındasınız. Kuvvayı Milliye ruhuyla yeni bir Milli Mücadele başlatma, Türkiye'yi kuruluşundaki coşkuya, yeniden Atatürk, Cumhuriyet, demokrasi, üretim, kalkınma, akıl ve bilim, yurttaşlık, hukuk devleti rotasına döndürmek ellerinizdedir.
Ben, sizlerin bu tarihsel sorumluluğunuzu yerine getireceğinize, sadece vicdanınıza ve hür iradenize göre gerekli kararı vereceğinize, birilerinin önceden ‘öngördüğü’ bazı ince ‘hesaplar’a dayalı matematiğin, içinde Atatürk ve altı okun bulunmadığı ‘senaryolar’ın değil, fikre ve vicdana dayanan kimyanın ve kuruluştaki ruhun kazanacağına yürekten inanıyorum.
Bazen ‘çok şey’ değişir, ama hiç bir şey değişmez.
Bazen de ‘bir şey’ değişir, her şey değişir...
Kurtuluş kuruluştadır!
Takdir, karar ve sorumluluk sizlerindir.
Sevgi ve saygılarımla.”