CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV ve Yön Radyo ortak yayınında usta gazeteci Zafer Arapkirli'nin sorularını yanıtladı. 1 Mayıs'ta çıkan olaylarla ilgili konuşan Kılıçdaroğlu; "Saray'ın da tam istediği bu. Olaylar çıksın, polisleri görevlendireyim, çok sayıda insan hayatını kaybetsin, OHAL ilan edilsin istiyorlar." dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:
1 Mayıs uzun mücadelelerden sonra elde edilen bir bayram. Emeğin, alın terinin, çalışanların bayramı. Ama bu bayramın bayram havası içerisinde kutlanması en büyük arzum. 10 milyonu aşkın işsizimiz var, hak talebinde bulunanların cezalandırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Ama umutsuzluk olsun istemem.
1 Mayıs uzun mücadelelerden sonra elde edilen bir bayram. Emeğin, alın terinin, çalışanların bayramı. Ama bu bayramın bayram havası içerisinde kutlanması en büyük arzum. 10 milyonu aşkın işsizimiz var, hak talebinde bulunanların cezalandırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Ama umutsuzluk olsun istemem.
Bugün bazı görüntüler var sosyal medyada ve televizyonlarda 1 Mayıs'ı kutlamak isteyenlere sarayın talimatı üzerine şiddet uygulandığını görüyoruz. Bunlara demokrasilerde izin verilmez ama bizim ülkemizde demokrasi yok. Sayın Bakan da bunu söyledi, demokrasi olmadığını tescil etti.
Öyle bir genelge var doğrudur. Bu genelde kamu görevlilerine duyuruldu ama bu genelde Türkiye'de demokrasi, Anayasa, hak ve özgürlükler askıya alınmıştır demektir. Fotoğraf çekilmesin deniyor. Ne demek çekilmesin? Bunu yasaklayan bir durum var mı? Çıkıyorsunuz keyfinize göre bir genelde yayınlıyorsunuz.
Amerika'da bir polis vatandaşın boynuna basarak ölümüne yol açtı. Orada çekilen fotoğraf o kişinin yakınlarının hak talebinde bulunmalarına yol açtı. Siz adaleti tecelli ettirecek fotoğrafları bile çektirmiyorsunuz.
Silahsız ve saldırısız herkes özgürce toplantı ve gösteri yapabiliyor diyor Anayasa, ama siz buna izin vermiyorsunuz. Hangi gerekçeyle izin vermiyorsunuz? Hangi gerekçeyle şiddet uyguluyorsunuz?
Ben işi doğrudan doğruya esnaf açısından görüyorum. Esnafın dükkan açmaya yetkisi var mı, var. Çoluk çocuğunun nafakasını sağlayacak. Dükkanı kapatırsa nasıl geçinecek? Dükkanın pandemi döneminde kapanması gerekiyorsa kapanır ama sosyal devlet devreye girmeli ve insanların güvencesi olmalı.
Sen bu devleti her zaman her yerde, her ortamda vergini ödedin, gelir elde edemez durumdasın, o zaman dükkanı kapatıyorsan yiyeceğini içeceğini sağlayacağım denmeli. Ben olaya böyle bakıyorum. Olayı dar bir alana sıkıştırmak doğru değil. Manav da, bakkal da, simitçi de sıkıntıda. Nerede bu sosyal devlet?
Özel hayatın gizliliği esastır. Sadece içki olayı değil bu. Kişinin özel yaşamına devlet müdahale edemez. Hangi kurala uydular ki, buna uysunlar?
Kalkıyorsunuz yasak üzerinden kendinize haklı gerekçe yaratmaya çalışıyorsunuz. Yaratamazsınız.
İnsan haklarına saygılıysanız, insanları seviyorsanız, vergisini alıyorsanız, o zaman onun yiyeceğini, içeceğini karşılayacaksınız.
Hıfzı Sıhha kanunu 1930'larda çıkmış. Diyor ki, karantina uygulanıyorsa orada yaşayan insanların elektrik - su dahil bütün ihtiyaçlarını ilgili bakanlık sağlar. 21. yüzyıldayız, bu yasanın gereği bile yapılmıyor. 1930'lardaki devlet anlayışıyla, şimdiki Saray devleti anlayışının farkını görüyor musunuz?
Her türlü israfı yapıyorlar, esnafa gelince aç evinde otur diyorlar. Nerede oturacak bu adam?
Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor. Sadece ekonomide değil, sosyal yaşamda, eğitimde, dış politikada Türkiye bir açmazlar ülkesine dönüştü. Sorunun olmadığı tek yer Saray. Onlar kendi keyiflerine göre, kendi koydukları kurallara göre yaşıyorlar. Ama TÜrkiye coğrafyası öyle değil. Açlık var, yoksulluk var, işsizlik var. Eğer bu ülkede on binlerce çocuk yatağa aç giriyorsa bu hepimizin sorunudur.
Hakkari'den başlayıp Edirne'ye kadar bütün illere çok sayıda milletvekilimizi gönderiyoruz. Arkadaşlarımız ilçelere de gidiyorlar, köylere de gidiyorlar, vatandaşla konuşup sorunları tespit ediyorlardı, ben de bu sorunları kamuoyuna taşıyordum.
Sorunu yaşayandan öğreniyorsunuz. Gerçek boyutlarıyla öğrenmiş oluyorsunuz. Sadece sorunu dile getirmiyor, çözümünü de üretiyoruz.
Bunların dışında bir Ekonomi Masamız var. Müsteşarlık, Genel Müdürlük, Başkanlık yapmış, ekonomi konusunda Türkiye'nin yetkin insanları da ülkeyi geziyor. Ekonomi konusunda lafı olan, Türkiye'nin sorunlarının aşılması için neler yapılması gerektiğini anlatan, sivil toplum örgütleri ve iş dünyasının aktörleriyle konuşuyorlar, partimizin sorunları nasıl çözeceğini anlatıyorlar.
Sokaktaki vatandaş, esnaf, sanayici, KOBİ, sokak satıcıları ile bir araya gelerek kendimizi ve sorunları nasıl çözeceğimizi anlatıyoruz. Bu süreci başlattık, uzun süredir devam ediyoruz. 81 ile Milletvekili arkadaşlarımız gittiler, ülkenin röntgenini çektiler.
Sadece bu güne değil, 10 yıla da değil, önümüzdeki 100 yıla hazırlık yaptık. İkinci yüzyıla çağrı beyannamemiz 13 maddedir. Önümüzde ikinci yüzyıl var. Geçen yüzyılın acılarını, sevinçlerini, boykotlarını gördük. Önümüzdeki yüzyıla nasıl bakacağız ve Türkiye'nin 5 temel sorununu nasıl çözeceğiz? Bunun ayrıntılarını görüşüyoruz. Şimdi yaşadığımız sorunları çözmek için çabalıyoruz.
2018'in Ağustos ayında İstanbul'da bir basın toplantısı yaptım. Gelen ekonomik krizi nasıl aşabileceğimizi 13 madde halinde saydım. Hükümete eleştiri getirmedim, sorunun çözümünü anlattım. İktidar söylediklerimin yanlış olduğunu söyleyebilirdi. Hiçbir şey söylemeden, 'sen bu işten ne anlarsın' dediler.
Arkasından pandemi geldi ve ekonomik kriz buhrana dönüştü. Yine bir eleştiri getirmeden, 17 madde halinde bu buhranı nasıl atlatabileceğimizi anlattım. Bu ekonomik buhranı aşmak zorundayız dedim, yine olmadı.
Şimdi bakın yeni dönemde de yanlış üzerine yanlış yapıyorlar. Binlerce insanımız hayatını kaybetti. Kongreler yaptılar, yazıktır günahtır. Çifte standart uygulayan devlet yarattılar. Vatandaşa maske cezası kestiler, maskesiz kongreler yaptılar. İnsanların hayatını tehlikeye attılar. Yazık günah değil mi? Bunlarda vicdan, ahlak var mı? Yeter ki gel beni kongrede alkışla, sonra ölebilirsin diyorsun. Böyle bir devlet yönetimi olabilir mi? Vatandaşa sokağa çıkma diyorsun, kongreler için hep beraber gelin diye çağrı yapıyorsun.
Bıraktım vaka sayılarını, ölüm sayıları 390'a çıktı. Bu bir cinayettir, cinayete yol açanlar da Saray'da oturanlardır. Nerede bu aşı? Sağlık Bakanı ayrı telden çalıyor, Saray ayrı telden çalıyor.
Ben aşı sıkıntısını kabul etmiyorum, diyor. Yandaşına aşı yaptırdın. Vatandaş, fakir - fukara aşı olmasa da olur, ölürse de ölsünler diyorsun. Böyle bir devlet anlayışı olur mu? Bunlar devleti değil Saray'ı yönetiyorlar. Herkes ölebilir, yeter ki onlar sağ kalsınlar. Herkes aç kalabilir, yeter ki onlar doysunlar.
Saray'ın da tam istediği bu. Olaylar çıksın, polisleri görevlendireyim, çok sayıda insan hayatını kaybetsin, OHAL ilan edilsin istiyorlar.
Bugün yapılan gösteriler Anayasal hak değil mi? 10 - 15 - 20 kişi gidecek Taksim'de 1 Mayıs'ı kutlayacak, bu Anayasal hak değil mi? Peki niye izin vermiyorsun? İktidarın, Sarayın saldırısına uğruyor insanlar. İstiyor ki sokağa çıkalım, kitleleri harekete geçirelim, çok sayıda insan hayatını kaybetsin istiyor. OHAL ilan edip parlamentoyu kapatmak ve devleti böyle yönetmek istiyor.
Sandık gelecek. Demokratik yollarla bir otoriter rejimi yolcu edeceğiz. Bu işin kuralı budur, acıya tahammülümüz yok. Devleti yönetemiyorlar. Sokaktaki vatandaş da, sanayici de, tüccar da gördü bunu. Çekle ilgili yasal düzenleme yaptılar, devleti kilitlediler. Kanuna aykırı genelde çıkarıyorlardı. Devlet yönetmesini bilmiyorlar. Akılla, mantıkla bir devletin yönetilmesi gerektiğini bilmiyorlar. Devletteki liyakatli kadroları yok ettiler.
Hangi aklı başında bir yönetim rüşvet alan kişiyi Büyükelçi tayin eder? Bayrağını taşıyacak o adam arabasında. Bir devlet böyle yönetilir mi? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin Büyükelçisi Amerika'ya atandı, ortada yetim gibi geziyor. Bu mudur onurlu Türkiye Cumhuriyeti devleti? Devletin kurumlarını mahvettiler. Dışişleri Bakanı kim?
Milli Savunma Bakanı mı, Fahrettin Altun mu, İbrahim Kalın mı? O dahil olmak üzere herkes konuşuyor, konuşmalar taban tabana zıt. En somut örnek; Sağlık Bakanı ne diyor, Saray ne diyor? Devleti yönetemiyorlar, ipin ucunu kaçırmışlar.
Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir ilktir, 20 Temmuz'da bu ülkede sivil darbe yapılmıştır. Geçmişte askeri darbe döneminde yapılmayanlar bu dönemde yapılmıştır.
Kim tankların tepesinde fotoğraf çektirdi? Erdoğan mı? İşin o cephesi ayrı. Ama şu soruyu bizi dinleyen bütün vatandaşların sorması lazım. 15 Temmuz Darbe Girişimi Araştırma Komisyonu Raporu neden yayınlanmıyor? Özellikle Ak Parti'ye oy veren vatandaşlarımız duysunlar. O rapor, aradan bunca yıl geçmesine rağmen neden yayınlanmadı? Yayınlayamazlar. Çünkü bu işin ortağı iktidar sahibi. FETÖ'cüleri devletin en kritik noktalarına ben mi getirdim?
FETÖ'nün siyasi ayağı Saray'da oturan kişidir. Savcılık iddianameleri dahil, her türlü belgeyle kanıtlıyoruz. Bizim broşürümüzü toplattılar.
FETÖ'cüleri kanun çıkararak Yargıtay'a, Danıştay'a nasıl yerleştirdiklerini anlattık. Bunları anlattığımız içindir ki, komisyon raporunu millet öğrenmesin diye yayınlamıyorlar.
(Ahmet Altan-Nazlı Ilıcak sorusu) Herkes şunu çok iyi bilsin ki, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Benim dostum olur, olmaz... Benimle aynı düşünceyi taşır yada taşımaz, birilerine haksızlık yapılır ve ben susarsam insan olamam, dilsiz şeytan olurum.
Neden bu kadar uzun süre içeride kaldılar? Bazıları ellerini kollarını sallayarak geziyorlar halen. Gazeteci olarak görüp görmemem değil konu. Selahattin Demirtaş da, Osman Kavala da dahil olmak üzere pek çok haksızlık var. Askeri öğrenciler boşu boşuna yatıyor içeride.
Benim 16 Temmuz tarihinde TBMM'de yaptığım konuşmayı lütfen okuyun. O konuşmada gözaltına alınanlara, tutuklananlara işkence yapmayın, yargılamaları adil yapın, dünyaya örnek olun, darbe girişiminde bulunanlara hukukun öngördüğü yasalar neyse onu uygulayın dedim.
Yenikapı mitinginde de, Taksim'de de, İzmir'de de söyledim bunları. Devlet adaletle yönetilir. Hazreti Ali 'Devletin dini adalettir' der. Siz Türkiye Cumhuriyeti devletini dünyanın gözünde saygın kılmak istiyorsanız devleti adaletle yöneteceksiniz