DEVA Partisi lideri Ali Babacan, Deniz Zeyrek'in sorularını yanıtladı. Babacan, “Ülkede yeni bir siyasi iradeye, iktidar değişikliğine ihtiyaç hızla büyüyor” dedi. İşte, Babacan'a yöneltilen sorular ve ve verdiği yanıtlar...
İttifaklar içinde yer alacak mısınız?
Biz ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem' istiyoruz. İktidar ‘sistemden memnunuz' diyor. Muhalefet tarafı da ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem' diyor. Bizim durduğumuz nokta sistem açısından baktığımızda muhalefetle örtüşüyor ama ekonomi bazında bazı muhalefet partileriyle örtüşmüyor. O yüzden iş birliğini tema bazlı düşünüyoruz. Şu anda Türkiye'nin en önemli sorunu sistem. ‘Güçlendirilmiş parlamenter sistem' konusunda biz hazırız ve yasama, yürütme ve yargı maddelerinde değişiklik öngören 74 maddelik bir anayasa değişikliği metnimiz var. CHP ve İYİ Parti'yle ikili bazda ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem'le ilgili diyalog ve istişare süreci başlattık. Bu bir vizyondur, hedeftir.
Daha geniş bir anayasa değişikliği istiyor musunuz?
Elbette yeni anayasa vaadimiz var. Ancak yeni anayasa normal ve sivil bir dönemde yapılır. Bugün o ortam yok. 2017'deki gibi insan hakları konusunda mevcut anayasanın askıya alındığı, olayların tartışılmadığı, tartıştırılmadığı bir dönemde anayasa değişikliği yapılmaz. 2017'deki değişikliği hatırlayın. İlk ifade “Atı alan Üsküdar'ı geçti” oldu. Bu zihniyeti ortaya çıkaran bir söylemdir. Önceliğimiz hızlı bir sistem değişikliği.
KAPANMA YETERLİ DEĞİL
Salgınla mücadeleyi ve son kapanma kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kapanma gerekliydi ama biz bunu yeterli görmüyoruz. En az 14 gün üretim tesislerinin de dahil edildiği bir kapanmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Ancak bunun eş zamanlı olarak ekonomik destekle yapılması gerekiyor. Beraberinde de bir aşılama ile birlikte planlanmalı. Pandemi yönetimi, yoğun bakım kapasitesine göre yapılıyor. Yoğun bakım kapasitesi varsa kapanma olmuyor. Herhalde iki kat yoğun bakım olsa hükümet iki kat kapanmaya iki kat ölüme razı olacaktı. Bu doğru değil. Her biri can.
FIRSATTAN İSTİFADE Mİ?
Siz muhafazakar insansınız. Alkol yasağıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Ben salgınla alkol yasağı arasında mantıksal hiçbir bağ kuramıyorum. Alkol yasağıyla zihinlerinin gerisinde başka bir sebep var mıdır? ‘Fırsattan istifade ne kadar yasaklasak o kadar iyidir' mi diyorlar?
Asıl konu tuzak kurmak. Muhalefeti seçtikleri bazı konularda kendi peşlerine düşecek ya da yaptıklarına itiraz edemeyecek noktaya getirmekten fazlasıyla hoşlandıklarını görüyorum. Öyle temalar buluyorlar ki muhalefet desteklemek ya da sessiz kalmak zorunda kalıyor.
Ramazan ortasında herhangi bir muhalefet partisi çıkıp ‘niye bu yasağı koydunuz, alkol satılmalı' dediğinde muhafazakar kitle üzerindeki etkiyi biliyorlar, ölçüyorlar ve böyle yönetmeye çalışıyorlar ama lafla peynir gemisi yürümez. Hükümetin yaptığı söylemle algıyla gidebildiği yere kadar götürmeye çalışmak, muhafazakarları da etraflarında tutmaya çalışmak. Bu tür yöntemler iktidar açısından birkaç ayı kurtarır da yılları kurtarmaz. Bu kötüye gidiş eğilimini durdurmaz. Bunu sahada görüyoruz. Hükümetin işi artık çok çok zor.
2023'te iktidar değişir mi?
Kuvvetle muhtemel. Sahadaki tablo iktidarın bir sonraki seçimlerde kaybedeceğini gösteriyor. Hükümetin artık bu ülkeyi yönetme kabiliyetinin kalmadığı çok açık görünüyor. Ancak soru işareti şu? Muhalefet yönetebilir mi? Vatandaşlarımızın bu konuda içinin rahat etmesi, muhalefete güvenmesi lazım. Vatandaşlarımızın maalesef ‘mevcut gitsin' diye muhalefete oy veriyor. Oysa ‘Bunlara oy vereyim çünkü bunlar daha iyi yönetir' diyebilmeli. Bu çok kritik bir eşik. AK Parti'ye oy verenler ‘acaba daha kötüsü olur mu' diye korkuyor. Özellikle muhafazakar ve dindar kesimde bu korkular hakim. Zaman ilerledikçe insanlar gerçekleri görecek. Yeter ki korkularından kurtulsunlar.
Muhalefette ortak aday olur mu?
Bunları konuşup, birbirimizi anlamamız lazım. 2018 seçimlerinde bütün siyasi partiler almaları gereken mesajı aldılar. Şu anda sadece diyalog ve istişare diyoruz. İşbirliği sonraki adım olur.
ABD Başkanı Biden'ın ‘soykırım' konusundaki açıklamasına Cumhurbaşkanı'nın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her sene 24 Nisan yaklaşırken aylar önce harekete geçilirdi. ABD başkanının bu ifadeyi kullanmaması için. Cumhurbaşkanı bu yıl sanki sıradan bir şeymiş gibi karşıladı. ABD başkanı seçileli beş ay olmuş, görüşememiş. Telefona çıkmak büyük bir ödül oldu. NATO zirvesi marjında görüşme vaat etmiş. Bir başka ödül daha. Bu iki ödül karşılığında soykırım ifadesi alttan alındı. Dışişleri Bakanlığı'nı çalıştırmazsanız ülkenin geleceği nokta bu.
Bu bir zayıflık göstergesi mi?
Kesinlikle… Ekonomik zayıflık göstergesi. Kaybolan rezerv için ne diyor? ‘Turşusunu mu kuracaktık?'. O döviz rezervlerde olsaydı, Türkiye dış tehditlere bu kadar açık hale gelmeseydi, pandemi ekonomiyi derinden vurmasaydı, o özgüven olsaydı, Türkiye daha dik durabilirdi. Bu tam bir hezimet ve hafif atlatılacak ya da geçiştirilecek bir konu değil.
Kürt meselesi konusundaki tavrınız nedir?
Biz siyaseti karşıtlık üzerinden değil, kendi pozitif gündemimiz üzerinden yapıyoruz. İktidar başta olmak üzere bazı partiler karşıtlıklar üzerinden siyaset yapıyor. Şu anda Türkiye'de en önemli karşıtlık aracı, terör ve PKK. Bizim siyaset tarzımız bu değil. Bu ülkenin Kürt sorunu olduğunu kabul ediyoruz. Madem ‘var' diyoruz o zaman çözüm için çalışacağız.
TUTUKLULUĞA KARŞIYIZ
Selahattin Demirtaş'ın yaşadığı durumla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Herhangi bir davada hüküm verici pozisyonda olmak istemiyoruz. O da bir çeşit siyasi müdahale olur. Davaların savcısı da avukatı da olmak yanlış. Biz prensip olarak tutuklu yargılanmalara karşıyız. Siyasi içerikli davaların çoğu hükümetin mikro müdahaleleriyle gerçekleşiyor. Yargı bağımsız çalışmadıktan sonra nasıl adil hükmedecek. Otoriter rejimlerde hakim-savcılara şöyle telkinler verilir: ‘Siz kendinizi liderin yerine koyun, o ne yapardı diye düşünün ona göre karar verin.' Böyle bir baskı ortamında ‘nasıl karar alırsam cezalandırılırım' psikolojisiyle savcıların hakimlerin çalışmaması lazım.
ETİKETLER