PKK terör örgütü, hiçbir insani ve vicdani kaygı taşımadan gerçekleştirdiği silahlı eylemlerinin yanı sıra, değişik vasıta ve imkânlarla propaganda zeminini canlı ve diri tutmanın arayışındadır.
Buna katkı ve destek vermek maksadıyla hazır kıta bekleyen, İmralı ve Kandil talimatına dikkat kesilmiş karanlık bir ittifakın varlığı hepimizin malumudur.
Terör örgütünün hain planlarını, melun taleplerini demokrasi kamuflajına sarıp, özgürlük ve barış boyasıyla süsleyerek servis eden bu güruhun, Türkiye’nin hayrına ve yararına tercihte bulunması aklın ve mantığın inkârıyla eşanlamlı olacaktır.
Şiddet ve terörü açıktan veya zımnen destekleyen, bölücülüğün kapı kulu gibi çalışarak toplumsal tabanını genişletmeyi hedefleyenler şu günlerde çaba ve gayretlerini bir hayli artırmışlardır.
Bilhassa PKK’nın Meclis şubesi olmaya dünden razı olan BDP’nin ve BDP’li milletvekillerinin durumu tam olarak bunu ispat etmektedir.
Terörle arasına mesafe koymayan, PKK’nın piyonu ve arkadan kumandalı oyuncağı olmaktan öte bir işlevi bulunmayan BDP’nin bugüne kadar farklı ortamlarda sahnelediği provokasyon ve ajitasyonları sınırları aşmış, sinirleri iyice germiştir.
Bir gözü Kandil’de, diğeri de İmralı’da bulunan bu bölücü ve şiddet yanlısı sözde siyaset anlayışı, kendi kendini yiyen ve tüketen bir niteliğe bürünmüştür.
Bugüne kadarki uygulamalarıyla; siyaseti sıfırlayan, demokrasiyi sınırlayan, barış ve özgürlükleri kısırlaştıran BDP’nin, baştan beri tercihi Türk milletine silah doğrultmuş canilerin yanında saf tutmak ve kanlı saldırılarına kılıf aramak olmuştur.
Özellikle 17 Ağustos 2012 tarihinde, Hakkâri’nin Şemdinli İlçesi Bağlar Köyü yakınlarında, biri bağımsız, dokuzu BDP’li, 10 milletvekilinin teröristlerle kucaklaşması ve militanlarla milletvekillerin hasretle birbirine sarılması küstah bir meydan okuma olarak milli vicdanları infiale sürüklemiştir.
Anaları ağlatan, gencecik evlatlarımızı şehit eden insanlık fukaralarının gülücükler eşliğinde sevgi gösterilerinde bulunmaları Türk milletine ağır bir hakaret olduğundan asla unutulmayacaktır.
BDP’li milletvekillerinin, PKK vasiliği altında, bölücülük vekâleti ve temsiliyle daha fazla zehir saçmalarının önüne geçmek için dokunulmazlık konusunun yeni baştan ele alınması demokrasiye saygının bir gereği olduğu kadar, hukuk devleti olmanın da bir yükümlülüğüdür.
Gecikmeyle de olsa, teröristlerle arasına mesafe koymayan biri bağımsız, dokuzu BDP’li 10 milletvekili hakkında, dokunulmazlıklarının kaldırılmasıyla ilgili düzenlenen fezleke Anayasa ve Adalet Karma Komisyonuna intikal etmiştir.
Bundan sonraki süreç doğal mecrasında ilerleyecek ve komisyon aşamasından sonra sırayı Meclis Genel Kurulu safhası alacaktır.
Teröre yardım ve yataklık yapmak, terör örgütü mensuplarıyla aleni ilişki ve irtibat kurmak, terör şebekesinin fiili hâkimiyet kurması için destek ve katkı sağlamak, örgüt sözcülüğüne soyunarak açıkça PKK propagandası yapmak milletvekilliği şöyle dursun, insanlıkla dahi bağdaşmamaktadır.
TBMM’nde görev alan bir milletvekilinin terörle içiçe geçmesi aynı zamanda demokrasiye sürülmüş kara bir leke, millet iradesine gösterilmiş hazımsızlık ve nankörlük olarak görülmelidir.
Buna da millet vekâletini üstlenmiş hiç kimsenin hakkı yoktur ve olmayacaktır.
Diğer yandan milletvekilleri suç işleme ayrıcalığına sahip değillerdir.
Milletvekilliği dokunulmazlığı da, millet ve devletin bölünmez bütünlüğünü sakatlayacak pervasızlıkların, suç işleme yüzsüzlüklerin barınacağı ve güvenceye alınacağı bir mekanizma olarak kabul edilmemelidir.
Görevi, sıfatı, kimliği ve kökeni ne olursa olsun herkes kanun önünde eşit olup, yürürlükteki mevzuata göre suç kabul edilen filleri işleyenler hakkında tatbik dilecek yaptırımlar belli ve her şeyiyle de ortadadır.
Türkiye’nin devlet olarak varlığı, milletimizin hayat haklarına riayet ve saygının teminat altına alınması, hukukun herkese karşı aynı ölçü ve oranda uygulanmasına bağlıdır.
Bundan dolayı, dokuz BDP’li ve bir bağımsız milletvekili hakkındaki dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili düzenlenen fezlekenin kabul edilmesi ve teröristlerle fütursuzca yapılan diyalogların hukuken hesabının sorulması son derece gerekli ve önemlidir.
Bu konuda AKP, durumu ve günü kurtaran kurnazlıktan sakınarak samimiyet ve dürüstlük içinde hareket etmeli ve süreci sonuna kadar götürmelidir.
1990’lı yılları bahane ederek, adaletten taviz isteyen ve eskiye dönülmemesi gerektiğini vaaz eden mihraklara da kulak tıkayarak Türk milletinin ve Türk devletinin şeref ve itibarını savunmak Gazi Meclis’in en asli vazifesi olarak telakki edilmelidir.
Milliyetçi Hareket Partisi bu konuda üzerine düşeni harfiyen yapacak ve PKK’nın yanında hizalananların tehdit ve şantajlarının işe yaramayacağını gönül rahatlığıyla kanıtlayacaktır.
Bu kapsamda parti olarak, 26 Ağustos 2012 tarihli basın açıklamasıyla, Anayasası’nın 83.maddesinin 2. ve 3. Fıkralarında değişiklik önermiş ve bu konudaki somut teklifimiz muhataplarımıza iletilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi bu görüşünün hala arkasında olup, milletvekilliği dokunulmazlığının yeniden düzenlenmesini mutlak anlamda zorunlu görmektedir.
Bilinmelidir ki, millet ve devlet olarak bağımsız yaşamamızın yegane şartları arasında; hukuka bağlılık, adalete sadakat ve işlenmiş suçlara da tavizsiz tutum oldukça belirleyicidir.
Türkiye’nin yolgeçen hanı olmadığını, densizliklerin prim görmeyeceğini ve karşılıksız bırakılmayacağını herkes anlamalı ve aklından bir an olsun çıkarmamalıdır.