Kendisi gibi gazeteci olan ve ikiz çocuklarının babası Rasim Ozan Kütahyalı ile olaylı şekilde boşanan gazeteci Nagehan Alçı, bugünkü köşesinde ‘En uzun yaz’ını kaleme aldı.
Temmuz ayı başında rutin bir check-up için hastaneye gittiğini belirten Nagehan Alçı, akciğer filmi çektirmesine neden olan süreci ve sonrasında yaşananları okurlarıyla paylaştı.
Akciğer kanserinden dolayı 3 ay içinde babasını kaybettiğini hatırlatarak “Son bir yılda her insanı içeriden çürütecek sıkıntılar yaşadım, iftiralara uğradım, tehdit edildim, her anlamda nefessiz kaldım, avaz avaz haykırırken duyduğum yalanlar ve önyargılar karşısında hayrete sonra da umutsuzluğa kapıldım, hiç istemediğim halde öfkenin bünyemi kaplamasına karşı koyamadım. Bunları düşününce tomografi çektirme fikri doğru geldi” ifadelerini kullanan Nagehan Alçı, filmlerinde görülen ve ameliyat olmasına neden olan nodülü bir süre yakınlarına söyleyemediğini ifade ederek o dönemde yaşadıklarını "Hayatta yapılan bir hatanın zincirleme nelere mal olabileceği, kızmanın, duygulanmanın, isyan etmenin insanın kendisine zarar vermekten başka işe yaramadığını, kötülere bir şey olmadığını, insanın çocukları adına yaşadığı pişmanlığın ve geri dönülmezliğin acısının tarif edilemez oluşunu, bu ülkede kulakların sağır, gözlerin kör olabileceğini, bunun da sebebini yine kendimde ve seçimlerimde aramam gerektiğini düşündüğüm sayısız gün…" sözleriyle anlattı.
“HAFTAYA YENİ BİR SAYFA AÇARAK GERİ DÖNEBİLİRMİŞİM”
“Nihayet dünden beri evdeyim” diyerek güncel durumunu da paylaşan Alçı, şöyle devam etti:
“Şimdi nasıl mıyım? Dikişler acıyor, nefes almak eskisinden daha zor ama koşturma aldatmacası ile kendimizi kandırdığımız zamanlarda hiç yapmadığım şeyleri yapmaya başladım. Evde durup hayatım üzerine uzun uzun düşünüyorum mesela. Aynı koltukta kıpırdamadan oturuyorum. Epeydir başucumda duran kitapları okuyorum. Çocukları okula henüz götüremiyorum ama öğleden sonra sakince çıkışa gidip alabiliyorum. Doktorumun tavsiyesi ile uzun yürüyüşler yapıyorum. Bu hafta dinlenip haftaya yavaş yavaş ama yeni bir sayfa açarak geri dönebilirmişim.”
Ameliyatının ardından yoğun bakımda gözlerini açtığını anlatan Nagehan Alçı'nın ‘En uzun yaz’ başlıklı köşe yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Etraf bana aşina gelmediğine göre yoğun bakımdayım, demek ki benim hain nodül iyi huylu çıkmamış”...
Tüm doktorlar aynı şeyi söylemişti çünkü: Şayet nodül iyi huylu ise -ki bunu ameliyat esnasında anlarız- o zaman onu çıkarırız ve biter, odaya dönersin. Ancak şayet nodül iyi huylu değilse o zaman ciğerin o segmentini ve etrafındaki lenfleri alırız, yoğun bakıma gelirsin…”
Yoğun bakımda olduğuma göre ikinci seçenek gerçekleşmiş…
Bu gerçeği kıpırdamadan yattığım ve uzaklardan hayal meyal ismimi duyduğum o yatakta tahmin etmediğim bir olgunlukla karşıladım.
Sonra benden beklemediğim bir iyimserlik içine girdim. Kendimi mutlu bile hissettim. Deliriyor muyum acaba?
Nihayet dünden beri evdeyim.
Doktorların söylediğine göre bu nodül 4 yıldır uyuyormuş, hayat boyu böyle uyuyan nodüller olurmuş ancak bir anda büyük bir stres ya da sıkıntı ile veya kötü hayat koşulları nedeniyle uyanabilirmiş de… Nitekim benimki uyanmış. Erken görüp müdahale etmemiz büyük şansmış…
Evde durup hayatım üzerine uzun uzun düşünüyorum mesela. Aynı koltukta kıpırdamadan oturuyorum. Epeydir başucumda duran kitapları okuyorum.
Doktorumun tavsiyesi ile uzun yürüyüşler yapıyorum. Bu hafta dinlenip haftaya yavaş yavaş ama yeni bir sayfa açarak geri dönebilirmişim. Kötülerin iyi olma ihtimalleri olmadığını görüyorum artık. Beklentim de umudum da yok. Bu kabulleniş çok iyi geliyor. Kesinlikle tavsiye ederim. Bana reçete ettikleri tek bir şey var: Stresten uzak dur… En zor reçete. Ama başka seçenek yok."