Hürriyet gazetesi yazarı Murat Yetkin, ABD Ankara Büyükelçisi John Bass'ın dün gece Çankaya'daki büyükelçilik konutundaki veda kokteyline siyasi, bürokrat ve askeri kesimden kimsenin katılmadığını söyledi.
Büyükelçi'nin burukluğunu gizlemediğini belirten Yetkin, "Büyükelçi de burukluğunu yaptığı kısa konuşmada gizlemedi, yaşadığı zorluklara karşın Türkiye'yi, Türk halkını çok sevdiğini 'herkes için daha iyi koşullarda' yeniden gelmek isteyeceğini söyledi" diye yazdı.
Yetkin, "Bu kadar yıldır bu kadar -en hafif ifadeyle- buruk bir büyükelçi veda daveti görmüş değilim" ifadesini kullandı.
Yetkin'in Hürriyet gazetesindeki ( 11 Ekim 2017) yazısı şöyle:
ABD'nin Ankara Büyükelçisi John Bass dün gece Çankaya'daki büyükelçilik konutunda bir veda daveti verdi. Ankara'daki yabancı misyon oradaydı ama davete ne (iktidar ya da muhalefet) siyasilerden, ne bürokrasiden, ne askeriyeden bir kişi katıldı.
Bu her büyükelçi için acı verici bir durumdu, istenmeyen adam ilan edilmekten bir önceki adımdı. Büyükelçi de burukluğunu yaptığı kısa konuşmada gizlemedi, yaşadığı zorluklara karşın Türkiye'yi, Türk halkını çok sevdiğini "herkes için daha iyi koşullarda" yeniden gelmek isteyeceğini söyledi.
Ama zaten Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bir kaç saat önce Belgrad'dan söylediği sözlerden sonra devlet erkanının katılması da beklenmiyordu.
Erdoğan, Büyükelçiye veda randevusu vermediğini, kimsenin de vermeyeceğini söylemişti.
Aslında Büyükelçi Bass veda ziyaretleri turuna geçen hafta başlamış, 2 Ekim'de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 4 Ekim'de Başbakan Binali Yıldırım tarafından kabul edilmişti.
Bu görüşmeler sırasında (1 Ekim'den bu yana) gözaltında bulunan ABD İstanbul Başkonsolosluğu çalışanı Metin Topuz, Bass'ın Yıldırım'a veda edişinden bir kaç saat sonra tutuklandı.
Konu Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun 7 Ekim cumartesi günü Amerikalı mevkidaşı Rex Tillerson ile Afyonkarahisar'daki AK Parti kampından yaptığı telefon görüşmesinde bu konunun hangi detayda ele alındığını bilmiyoruz; Cumhurbaşkanına açıklandıysa da kamuoyuna açıklanmadı. Ama hemen ertesi gün, 8 Ekim pazar günü ABD Büyükelçiliği vize başvurularının dondurulduğunu ilan etti.
Gerisini biliyoruz, ayrıntısına girmeyeceğim.
Ama Cumhurbaşkanının dünkü sözleri sertti. Büyükelçi bunu kafasına göre yaptıysa hemen görevden alınması gerekeceğini vurgulayan Erdoğan, yok bu Washington'un kararıysa da artık Amerika'daki Donald Trump yönetimiyle konuşacak bir şey kalmadığını söylüyordu.
Erdoğan'ın sert çıkışının aslında Trump'a bir telefon görüşmesi çağrısı yönü de vardı. Gerçi Trump son New York görüşmesinde İzmir'de (o da yasadışı Fethullah Gülen örgütüyle ilişki iddiasıyla) tutuklu Amerikalı din adamı Andrew Brunson'un serbest bırakılmasını ısrarla istemişti ama, Erdoğan belli ki Trump ile konuşarak krizin soğutulabileceğine inanıyordu.
Durum Trump'ın aramasıyla olmasa da başka şekilde açıklık kazandı.
Akşamki davette Amerikalı diplomatların böyle bir kararı başkente danışmadan alamayacağı konuşuluyordu gerçi, ama davetten bir saat kadar sonra Amerikan Dışişleri sözcüsü, kararın Beyaz Saray, Dışişleri ve Ulusal Güvenlik Danışmanlığının koordinasyonunda alınmış olduğunu duyurdu.
Böyle bir ayrıntının verilmesi belki de Türkiye'nin misilleme olarak İncirlik Üssünü kapatmasının dahi göze alındığını gösteriyordu.
Nitekim Pentagon'dan yapılan bir başka açıklamada, vize krizinin henüz Amerika'nın Türkiye'deki askeri faaliyetini etkilemediği vurgulanıyordu.
Bu gelişmedeki dikkat çekici ayrıntı, Amerikalı sözcünün gerilimin giderilmesi için (sayıları artık ikiye çıkan) konsolosluk görevlilerinin serbest bırakılması değil, avukatla görüştürülmesinin gerektiğini söylemesiydi. Bu zaten Türk yasalarına göre de yerine getirilmesi gereken bir şarttı.
Büyükelçinin veda daveti işte bu sert siyasi atmosferde hiç bir Türk yetkilinin, siyasinin katılımı olmaksızın yapıldı.
Bu kadar yıldır bu kadar -en hafif ifadeyle- buruk bir büyükelçi veda daveti görmüş değilim.
Davete dair bir eleştirimi de bizzat Büyükelçiye ilettim. Davete bazı gazete ve televizyonlardan, daha çok hükümete yakın olanlardan meslektaşlar çağırılmamıştı. Bu kadar yıldır AK Parti öncesinde de hükümetlerin bu konudaki ayrımcı davranışlarını eleştirmiş bir gazeteci olduğumu hatırlatarak nedenini sordum. Öyle uygun görülmüştü.
Siyaset sertleştikçe, gelenek, kural ve giderek kanunlar daha kolay çiğnenir, daha keyfi uygulanır hale geliyor maalesef.
Bir de gözlem aktarayım Amerikan Büyükelçisinin buruk vedasından. Başta Avrupa Birliği (AB) büyükelçileri olmak üzere çoğu yabancı diplomat "Bugün ona, yarın bize" endişesi içinde bu krizde ABD'yi haklı görüyor. Bu da hükümetin, Dışişlerinin hareket hattı içinde dikkate alması gereken bir durum sanırım.