Küresel ekonomideki tehditler ve iç siyasette ortaya çıkan belirsizlik algılamasının, toplumun psikolojisini olumsuz etkilerken, girişimcilik ruhunu da törpülediği bildirildi.
Uzman Psikolog Nazım Serin, Türkiye’de bir yıla yakın zamandır siyasi ve özellikle ekonomik alanda yaşanan çalkantıların, toplumdaki potansiyel ruhsal problemlerin daha hızlı, yoğun ve yaygın bir şekilde ortaya çıkmasına yol açtığını söyledi.
TOPLUMUN RUH SAĞLIĞI BOZULDU
Senkron Terapi Eğitim Araştırma ve Kurumsal Danışmanlık Merkezi Müdürü Uzman Psikolog Nazım Serin, ANKA’ya, Türkiye’nin son zamanlarda yaşadığı siyasi ve ekonomik belirsizliğin toplum üzerindeki psikolojik etkisini değerlendirdi.
Psikolog Serin, Türkiye’de bir yıla yakın zamandır siyasi ve özellikle ekonomik alanda yaşanan çalkantıların, toplumdaki potansiyel ruhsal problemlerin daha hızlı, yoğun ve yaygın bir şekilde ortaya çıkmasına yol açtığını söyledi.
-GELECEĞE DÖNÜK UMUTLAR AZALDI, GİRİŞİMCİLİK RUHU DARBE ALDI
Serin, hem siyasi hem ekonomik alandaki istikrarın giderek kriz tablosuna dönüştüğüne dair haberlerin medyada gün geçtikçe daha yüksek tonda ifade edilmesinin ise toplumun her kesiminde belirsizlik ve kaygı oluşturduğunu vurguladı. Belirsizlik ve kaygı atmosferinin ise, insanların geleceğe dair umutlarını azaltarak, girişimcilik ruhunu ve gelişme oluşturabilecek riskleri göze alma cesaretini baltaladığını kaydeden Serin, “Kaygı ve belirsizliğe düşen bir toplum, giderek temel güdüleri doğrultusunda hareket etme eğilimine girer. Yani, tehlike anında insanlar, kendilerini sırf hayatta tutabilecek korunma, beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarına odaklanırlar. Bu psikolojideki bir toplumda gelişmeyi motorize eden ve üreticilik gerektiren daha üst düzeydeki tüm girişimler durur, yahut azalır. Diğer yandan kaygı ve belirsizliğin uzun süre devam etmesi, toplumdaki gerilimin ve ruhsal problemlerin daha da artmasına yol açabilir” diye konuştu.
ADIM ATILMAZSA RUHSAL ALANDA YAŞANANLAR KALICI OLABİLİR
Siyasi atmosferin daha sisli hale gelmesi ve ekonomik göstergelerin giderek negatif yöne kaymasının ruh sağlığı açısından beklenen tek sonucunun “kaygı” ve “belirsizlik” olmadığına dikkat çeken Serin, bir an önce toplumun psikolojik ve ekonomik anlamda rahatlamasını sağlayacak adımlar atılmazsa ruhsal alanda yaşanmaya başlayan etkiler çok daha çeşitli, yaygın ve kalıcı olabileceği uyarısında bulundu.
-“HAYAT PAHALILIĞI MADDE VE ALKOL BAĞIMLILIĞINI ARTIRIR”-
Son dönemlerde piyasalarda yaşanan daralmaya bağlı olarak artan sayıda işletmenin kapandığı, işsizlik oranlarının arttığına da işaret eden Serin, “Enflasyon artışının kamçıladığı hayat pahalılığı, vatandaşların artan kredi borçları gibi ardı ardına yaşanmakta olan ekonomik sorunlar, ruh sağlığı alanına parçalanan aile sayısında, travmaya bağlı ruh sağlığı problemlerinde, depresyon oranlarında, madde ve alkol kullanımında atış şeklinde yansıyacaktır” dedi.
-ŞİDDET OLAYLARINDA ARTIŞ ŞAŞIRTICI DEĞİL-
Psikolog Serin, ruhsal problemlerin, kriz dönemlerinin öncelikle tetiklediği sorunlar olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Ayrıca, şiddet ve suç oranlarında da artış yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim ruhsal problemlerle ilgili bazı kliniklere başvuranlar arasında aile problemi, geçim ve borç nedeniyle sıkıntı yaşayanların sayısında hissedilir bir artış görülmesi, ruhsal problemlerle ilgili sözü edilen beklentilerin gerçekleşmeye başladığını gösteriyor. Suç ve şiddet konusundaki artışlar ise zaten tartışma gerektirmeyecek kadar açıktır.”
-SİYASET VE EKONOMİ KENDİNE GELİR YA TOPLUM-
Türkiye’nin toplumsal dengelerini sağlayan temel dinamikleri bozabilecek siyasi çekişmelerin yol açacağı ekonomik maliyetin birkaç yılda telafi edilmesi mümkün olabileceğine işaret eden Nazım Serin, bu dengelerin bozulmasıyla ortaya çıkacak sosyal ve psikolojik bedellerin düzeltilmesi çok daha zor olduğunu ifade etti. Serin, şöyle konuştu:
“Zaten daha önce yaşanan pek çok siyasi ve ekonomik krizin etkisinden, -çeşitli tarihsel nedenlerden dolayı toplumun sosyal - psikolojik dengelerini zayıflatan çok sayıda yaradan söz edilebilir. Toplumun tüm bunların üstüne bir darbe daha alması halinde zaten çok kırılgan durumda olan olumlu bir geleceğe olan inancın, daha kuşaklar boyu heba edilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu nedenle, siyasi ve ekonomik anlamda olduğu kadar sosyal- psikolojik anlamda da bugünü ıskalamamak ve Türkiye’nin yarınlarını, yani çocuklarımızın geleceğini karartmamak için, başta siyaset aktörleri olmak üzere, herkesin üzerine düşen sorumluluğu son derece ciddiyetle yerine getirmesi ve bu kriz tablosunu bir an önce değiştirmek için çabalaması gerekiyor.”
ANKA