Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2010 yılına ait Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. Buna göre, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir gelirlere göre oluşturulan yüzde 20’lik gruplarda, en yüksek gelire sahip son gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 46.4 iken, en düşük gelire sahip ilk gruptakilerin toplam gelirden aldığı pay yüzde 5.8’de kaldı. Bu rakamlar da bir kez daha zengin ile fakir arasındaki gelir adaletsizliğini gözler önüne serdi. Buna göre, son yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, ilk yüzde 20’lik gruba göre 8 kat daha fazla. Bu oran kentsel yerler için 7.3 iken kırsal yerler için 7.1 oldu.
Gelir dağılımı eşitsizlik ölçütlerinden Gini Katsayısı ise bir önceki yıla göre 0.013 puan düşüş ile 0.402 olarak tahmin edilirken, Katsayı; kentsel yerleşim yerleri için 0.389, kırsal yerleşim yerleri için ise 0.379 olarak tahmin edildi.
-ORTALAMA YILLIK HANEHALKI KULLANILABİLİR GELİRİ 22 BİN 63 TL-
Türkiye’de hanehalkı başına düşen ortalama yıllık kullanılabilir gelir 22 bin 63 TL iken, ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir gelir ise 9 bin 735 TL oldu.
İstanbul Bölgesi 13 bin 382 TL ile ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir geliri en yüksek olan bölge durumundayken, bunu 11 bin 116 TL ortalama gelir ile Batı Anadolu Bölgesi izledi. En düşük ortalamaya sahip bölge ise 5 bin 144 TL ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu.
-TOPLAM GELİR İÇİNDE EN FAZLA PAY MAAŞ-ÜCRET GELİRLERİNE AİT-
Maaş-ücret gelirleri yüzde 43.7’lik oranla toplam gelir içerisinde en fazla paya sahip iken bunu yüzde 20.5 ile sosyal transferler ve yüzde 20.2 ile müteşebbis gelirleri izledi.
Sosyal transferlerin yüzde 91.1’ini emekli ve dul-yetim aylıkları oluşturdu. Emekli ve dul-yetim aylıkları toplam gelir içinde yüzde 18.6’lık paya sahip iken, diğer sosyal transferlerin payı yüzde 1.8 oldu. Müteşebbis gelirlerinin ise yüzde 68.5’i tarım dışı sektörden oluştu.
-NÜFUSUN YÜZDE 16.9’U YOKSULLUK SINIRININ ALTINDA-
Araştırmada, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir gelirleri kullanılarak çeşitli göreli yoksulluk sınırları hesaplandı. Eşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirin yüzde 50’si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre nüfusun yüzde 16.9’unun yoksulluk riski altında olduğu belirlendi. Kentsel ve kırsal yerler için ayrı ayrı hesaplanan yoksulluk sınırlarına göre, kentsel yerlerde bu oran yüzde 14.3 iken, kırsal yerlerde ise yüzde 16.6 oldu.
-SÜREKLİ YOKSULLUK RİSKİ ALTINDA BULUNANLARIN ORANI YÜZDE 18-
Dört yıllık panel veri kullanılarak hesaplanan “sürekli yoksulluk” oranı, dört yıl boyunca hanenin üyesi olan fertlerden en az üç uygulamada yoksulluk riski altında olanlar olarak tanımlanıyor. Sürekli yoksulluğun hesaplanmasında eşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirin yüzde 60’ı dikkate alınıyor.
Buna göre, araştırmanın 2009 yılı dört yıllık panel sonuçlarından hesaplanan sürekli yoksulluk oranı yüzde 18 olarak tespit edildi.
-NÜFUSUN YÜZDE 44’ÜNÜN EVİNİN ÇATISI SIZDIRIYOR-
TÜİK’in yaptığı araştırma kurumsal olmayan nüfusun yaşam koşullarını da gözler önüne serdi. Buna göre, kurumsal olmayan nüfusun yüzde 60’ı kendilerine ait konutta otururken, yüzde 43.8’inin konutunda “sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçevesi vb.” sorunların varlığı belirlendi. Ayrıca nüfusun yüzde 43.3’ünün oturduğu konutta “izolasyondan dolayı ısınma sorunu” yaşanıyor. Nüfusun yüzde 61.4’ünün hanesinin ise taksit ödemeleri ve borçları bulunurken, bu borç ödemelerinin yüzde 28.3’ünün hanesine çok yük getirdiği belirlendi.
-CİDDİ FİNANSAL SIKINTIYLA KARŞI KARŞIYA OLAN NÜFUS ARTTI-
Kurumsal olmayan nüfusun yüzde 87.5’i “evden uzakta bir haftalık tatili”, yüzde 65.7’si “beklenmedik harcamalarını” ve yüzde 81.7’si “yıpranmış ve eskimiş mobilyalarını yenileme ihtiyacını” ekonomik nedenlerle karşılayamıyor.
Ciddi finansal sıkıntıyla karşı karşıya olan nüfusun oranı olarak tanımlanan ve belirlenmiş 9 maddeden en az 4 tanesini karşılayamama ya da mahrum olma durumunu tanımlayan “maddi yoksunluk” oranı ise 2009 yılında yüzde 63 iken 2010 yılında yüzde 63.5’e yükseldi.(ANKA