Medya Platformu’nun aylık olarak düzenlediği Medya Söyleşileri’nde Taceddin Ural son kitabı Medyatik Kuşatma’yı anlatacak..
Taceddin Ural’ın bir gazeteci olarak ilginç anıları var: Erbakan, Refahyol hükümetini kurarken.. Kabineyi Çankaya'ya onaylatıp köşkte basına açıklama yapacak.. Medyanın hazırladığım bir oyun var: Atatük portresiyle ilgili. Hoca gelince, Atatürk portresi düşecek gibi oluyor.. Haber, "Atatürk resmi bile isyan etti." başlığıyla veriliyor..
Taceddin Ural’ın bir başka hikayesi de şöyle: “RP kapatılırken, genel merkez önünde beklediğimiz günlerin birindeydi. Parti kurmaylarının uzun toplantıları, canımız sıkılıyor.
Böyle bir günde laf olsun, espri olsun diye, “Erbakan istihareye yatmış, parti kapatılacak mı, kapatılmayacak mı, diye” dedim. Güldük geçtik. Meğer gülüp geçmeyenler varmış.
Bir sonraki gün, Hürriyet gazetesinin manşeti “Erbakan istihareye yattı” idi.
Kitapta ayrıca Aziz Nesin’in 1940’lı yıllarda “Tatil günleri ve tatil saatlerinde ezan okunmasın” kampanyası var…
Yine kitapta o meşhur basın darb-ı meseli “Keçi çalan müftü”nün hikayesi var. Serdengeçti anlatıyor: Reyhaniye müftüsü o zat, Cumhuriyet haberi tersine çeviriyor, mahkeme kararı gönderiliyor ama gazete yine bildiğini okuyor.
"Bir muhasaranın acıklı hikâyesi" anlattığını söyleyen Taceddin Ural, "Hayatımıza girdiler. Bizi kuşattılar. Ve hâlâ da kuşatıyorlar." diyor “Medyatik Kuşatma” kitabında.
Gazete, dergi, roman, tiyatro, sinema, radyo, televizyon, reklâm, video, CD, sms, bilboard, internet son 150 yılda hayatımıza peş peşe giren iletişim mecraları.
"Medyatik Kuşatma", 1,5 asır önce başlayıp halen devam eden bir muhasaranın acıklı hikâyesini anlatıyor.
Çok değil, daha dedelerimizin, ninelerimizin, onların ebeveyninin zamanında akla hayale gelmedik "şeyler" şimdi "gerçek" oluyor. En geniş tabiriyle medya, adeta bir mitralyöz gibi; "kutsal"a, "biz"e, "yerel"e dair ne varsa amansız "tarakka"larla saldırıyor durmaksızın.
Bakalım başımıza taş ne zaman yağacak!
Hemen bütün medya mecraları, kitabî tanımlarının çok dışına savrularak, sizi bir büyük hokus pokusla, bir büyük pişkinlikle teslim alıveriyor. Tiyatroya gidiyorsunuz, "iççamaşırlı bir tiyatrocu" sahnede arz-ı endam ediyor. "Ailecek bir film seyredelim" diyorsunuz, Kemal Sunal minarede göbek atıyor. Cep telefonunuza zırt-pırt mesaj geliyor, filanca no'yu tuşlarsanız soyunan kızların cebinize ineceği "müjdeleniyor." Dedenizi/Ninenizi Hac yolculuğuna, bikinili bir top model uğurluyor. Bir dizi açıyorsunuz, Bülent Kayabaş "Besmele"yle rakı içiyor. İnternette "search" yapıyorsunuz, "İslâmî bir sayfa"yı okurken bile sağdan soldan reklâmlar sökün ediyor, size "geceyi partnersiz geçirmeyin" diyor.
Özetle bu bir "Medyatik Kuşatma"… Taammüden ve süreğen bir "kuşatma". "O taraklarda bezinizin olmaması" önemli de değil, çare de değil; tam bir "çıkış yok" hali bir koca ülkeye dayatılan.
Son zamanlarda roller ve kişiler değişse de sahne ve konu hiç değişmiyor. Demek oluyor ki durum hâlâ içler acısı.
Gazeteci – yazar Taceddin Ural, işte bu kuşatmayı, "Medyatik Kuşatma"yı yakın takibe aldı. Bu takibin sonucunda da; Tanzimat'ın ilk romanlarından Mütareke yıllarının gazetelerine, Osmanlı'daki ilk tiyatrolardan Cumhuriyet'in radyolarına, Yeşilçam kurdelalarından özel TV dizilerine, siyah beyaz reklamlardan internet "banner"larına, şiir matinelerinden bilboardlara, şarkılardan "sms" mesajlarına kadar gerek "evsel", gerekse kamusal alanda "görünürlükleriyle" bütün bir toplumu "kuşatanlardan" bir derleme çıktı ortaya. Bakın neler takıldı yazarın Medyatik Kuşatma'sına…
Top model Adriana Karembeu'nun Türk Hacılarla zoru ne? / "Gündem": Her şey benim gösterdiğim kadardır / Camide, rahleye oturttuğu Ermeni kadına Kur'anı çiğneten ressam kim? / "Tesettür iğrenç bir sargı bezi." / "Mahalle baskısı" mı, "Ecnebi mahallesi baskısı" mı? / Her faacebooka üye olmalı mı? / Turizmin "3S" formülü. / "Prime team"da "ücreti mukabili tebliğ" / Sibel Can, Mevlit yayınında neden şarkı söyledi? / "Haber çıplak."
Keçiyi kim çaldı, müftü mü, basın mı? / Kemal Sunal minarede göbek atarken. / TV karşısında yılda kaç milyon saat harcanıyor? / Hz. Muhammed'in ayı Şaban'dan İnek Şaban'a. / İç çamaşırı Tiyatrosu'nda bu sezon hangi oyunlar var? / Murathan Mungan - Derya Köroğlu "aşkı": Olmasa mektubun, yazdıkların olmasa. / Azalan bir müeyyide: Allah korkusu. / Entelektüel terörü. / "Nenemin kartvizitiyle Cennet'e girdim." / Orta oyunu, Yahudi buluşu mu? / Fatih Kısaparmak "Azrail'e karşı"
Bülent Kayabaş, rakı içerken neden "Besmele" çekiyor? / Tolstoy: "Müziğe yatırım yap, kölen bol olsun." / Ne kadar decoder, o kadar tebliğ / Hangi Türk yazar Shakespeare'e secde ediyordu? / Meyhanedeki din bilgisi öğretmeni. / Ece Ayhan, Çanakkale Geçilmez'i nasıl Melahat Geçilmez'e çevirdi? / "Sami Yusuf Sendromu" / Ömer Seyfettin'in "tuhaf" merakı. / "Hafta sonları ezan okunmasın" / Ergenekon'cuyla başörtüsü mağduru aynı haberde / Hüseyin Rahmi neden dantel örer, reçel yapardı?
Muazzez Ersoy hangi hocayla aynı sahneyi paylaşıyor? / Ebusuud Efendi: Meddaha dalıp, namazı kaçırma. / "Güzel oyundu canım, frikiği boldu." / Üniversitelerden sonra dizilerde de "ikna odası" kuruldu mu? / "Alkollü Azrail" / Sağ elle yemek irticaı hortlatır mı? / Reklamın kötüsü olur. / Perran Kutman, kendisine "Hocam"a diyenlere neden kızıyor? / "Hz. Buda'nın emriyle." / Züppe: Batılılaşma'nın özürlü çocuğu. / Domuz haram, kumbarası helal mi?
Bunlar ve daha fazlası, Taceddin Ural'ın Etkin Kitaplar'dan piyasaya çıkan yeni kitabı "Medyatik Kuşatma"da.
Ural'ın; yirmi yılı bulan gazeteciliğinde "saha"dan toplanan gözlemleri ile "algıda seçicilik"le yedeklenen "seyretme / dinleme / okuma" notlarının eşliğinde okuru renkli ama bir o kadar da sorunlu bir yolculuğa çağırıyor "Medyatik Kuşatma."
24 Ekim Cuma akşamı (Bu gece) Eyüp Sultan Kültür Müdürlüğü'nde gerçekleştirilecek Medya Söyleşileri herkese açık..