7 ayda hayatını kaybeden 14 işçiden çoğu teşeron şirketlerinde çalışıyordu. Bu şirketlerin 'kan parası'yla kazaları örtbas ettiği ileri sürüldü.
Tuzla'daki Şahin Çelik Tersanesi'nde gemi boyama işinde çalışan 19 yaşındaki Metin Turhan'ın denize düşerek ölmesi kamuoyunun dikkatini bir kez daha tersanelere çevirdi. Tuzla tersanelerinde 7 ayda 14, son 8 yılda ise 50 işçi kaza sonucu hayatını kaybetti. NTV'nin internet sitesinden Tülay Sağlam'ın haberine göre, Avrupa'da gemi inşaatında birinci sıraya oturan Tuzla tershanelerinde ölümlerle sonuçlanan kazaların çoğu güvenlik önlemi almayan teşeron firmalar tarafından örtbas ediliyor.
KADROLU İŞÇİLER ÖLMÜYOR
Liman, Tersane, Gemi Yapım Ve Onarım İşçileri Sendikası (Limter-İş) Başkanı Cem Dinç tersanelerde meydana gelen ölümlerde güvenlik önlemi almayan firmaları suçladı. Dinç, ana firmaların maliyetleri düşürmek için taşeron şirketlere daha çok iş vermeye başlamasıyla birlikte ölümlerin arttığını belirtti. İş güvenliğinin sağlanmaması ve çalışma saatlerinin düzenlenmesi gibi konuların taşeronlar üzerine yıkıldığını anlatan Dinç, şunları söyledi: “2006'da 18.500 iş kazası oldu. Bu devasa bir rakam. 4857 sayılı iş yasasında göre gemi işinin tamamı teşeronlara verilemez. Ölümler daha çok gemi yapımıyla ilgili işlerde ve taşeron işçilerde oluyor. Kadrolu, yani ana firmalara bağlı olan işçiler hayatlarını kaybetmiyor, taşeron firmalarda yevmiyeli çalışan işçiler ölüyor. Bunun nedeni de iş güvenliğinin, maliyetleri kaldıramayacak, ağır ve tehlikeli iş kolları yönetmeliğini aynen uygulayamayacak taşeronların üzerine yüklenmesidir. Çünkü ana firma kendi kadrosundaki elemanlara gerekli şartları sağlıyor.
KAN PARASIYLA KURTULUYORLAR
Ölümlerin örtbas edildiği iddiaları da konunun başka bir boyutunu oluşturuyor. Tersane patronlarının, taşeronlar aracılığı ile ölen ya da yaralanan işçilerin aileleriyle anlaştığı, kan parası ödeyerek dava açmalarını engellediği iddida ediliyor. Ölüm ve yaralanma ile sonuçlanan birçok kazanın ise firmalar tarafından örtbas edildiği ileri sürülüyor. Limter-İş Başkanı Cem Dinç kendilerine bu yönde bilgiler geldiğini belirterek teşeronların kan parası ödeyerek cezalardan kurtulduğunu söyledi.
60 milyar verdiler davadan vazgeçtim
Ağustos 2006'da iş kazası sonucu ölen İbrahim Levent'in eşi Ruhiye Levent para alarak dava açmaktan vazgeçtiğini söyledi. Eşinin 16 yıllık kaynakçı olduğunu anlatan Ruhiye Levent, "Senelik izin istediği zaman 'kadrolu işçi değil, yevmiyeci', dediklerini, ama 'Maaşım niye kadrolu işçiler gibi' dediği zaman da 'kadrolu işçisin' diyorlardı. Yani eşimin 16 yıl kadrolu mu, yevmiyeli mi çalıştığı ölünceye kadar bir muammaydı" dedi. Eşi öldükten sonra hiç bir hukuki süreç başlatamadığını söyleyen Levent, "Çünkü bizim kanunlarımıza göre bir hukuki süreç başlattığınız zaman 2- 3 yıl sürüyor. Ondan sonra tersane temyize gidiyor bu da en az 5 yıl oluyor. Zaten borç harç içindesiniz, elinizde avcunuzda bir şey yok, 7-8 sene bekleyecek durumunuz da yok. O zaman verilen kan parasını kabul edip oturuyorsunuz. Ben de buna mecbur olanlardan biriydim, bana 60 milyar lira verdiler, ben de şikayetçi olmadım. Pişmanım" dedi.
Ölümler işin doğası gereği, sorun yok
Gemi İnşa Sanayicileri Birliği (GİSBİR) Başkanı Murat Bayrak sigortasız işçi çalıştırıldığı iddialarını yalanlayarak ölümlerin normal olduğunu savundu. Bayrak, "Tuzla'da hiç bir tersanede sigortasız işçi çalıştırılmıyor. Sigortasızlığın iş kazasıyla ne ilgisi var? Biz AB standartlarında, AB ülkelerine gemi yapıp satıyoruz, bırakın sigortasız işçiyi, meslek hastalığından bir zarar görmüş işçiyi dahi çalıştıramazsınız, bunlar konuşuyor ama havaya konuşuyorlar" dedi. Türkiye'de en güvenli sektörün gemi inşaatı olduğunu ileri süren Bayrak, "Ağır riskli işyerlerinde senede 5-6 ölümlü kaza oluyor, kazalar işin doğası gereğidir. Kimi suçlayacağız ki? Her ne sebeple olursa olsun, iş kazasını önlemek mümkün değil. Ölümler işin doğası gereği" şeklinde konuştu.
Peki devlet ne için ve kim için vardır? Hırsız uğurusuz milleti daha iyi sömürsün ve hakkını elinden alsın, modern köleler yetiştirilmesi için mi vardır? Taşeronluk bu ülkenin bir yüz karasıdır ve bu leke kaldırılmalıdır. İnsanları köleleştirerek çalıştırmanın bir adı da taşeronluk olmuştur. Bu adi ve şerefsiz hırsızlığa taşeronluk diye isim ve kılıf uydurmuşlardır. Buna da gelen her hükümetin her kademesi göz yumarak destek vermektedir. Hani fakir fukara garip guraba masalları anlatanlar neredeler? Yoklar ve bu halk böyle sessiz oldukça hiç bir zamanda olmayacaklar ve halkı ortaya attıkları olaylarla sürekli oyalamaya devam edecekler. Tıpkı türbanda yaptıkları gibi. Durmak yok halkı uyutmaya devam