Eleştiri, Silahlı Kuvvetler 17 askerini şehit vermişken, hassasiyetlerin ve üzüntülerin en üst noktaya tırmandığı anda yapılmaz.
Elbette hatalar vardır, olabilir. Hataları tartışırken kurum ve kişileri ayırmayı, bütün ve parçaları ayrı ayrı ele almayı unutamayız. Eleştirmek, o kurumun bütün yapıp ettiklerini olumsuzlamak hakkını verir mi?
Amaç belli: “Askeri izole ediyorlar”
İlker Başbuğ terörle mücadeleyi çok çeşitli boyutlarıyla ele alıyor. Bölgeyi ziyaret etmiş, halkın sevgi gösterileriyle karşılanmıştı. Hükümet partisi, etnik milliyetçilik yapan partiye karşı favori. Cumhurbaşkanı “Irak’a gideceğim” diyor. Türkiye, aktif dış politika izliyor. Terör eylemi etnik çatışmayı körüklemek amacını taşıyor. Kürt nüfusla gerginlik yaşayan bir ülke, Ortadoğu’da çok etkin dış politika izleyemez. Öyle bir eylem yaptılar ki, arkasından öylesine bir karalama kampanyası düzenlediler ki merkez medya bile buna alet oldu. İşte psikolojik harp böyle yapılır. Bölücü örgüt veya yandaşları mutlu değil midir acaba? Peki buna teslim olacak mıyız?
En büyük zehir, “terörle mücadelede maddi imkân sorunu yaşanıyor” balonuydu. Kaç kere yazdım, Hasan Iğsız’ın bilgilendirme toplantısındaki sözlerinin anlamı bu değildi. İfadelerden bu sonuç çıkmıyordu. Askeri bütçenin önceliklere göre düzenlenmesinden bahsediyordu. Nitekim dün Genelkurmay açıklama yaptı. Hükümetle asker arasında bugün değil, hiçbir zaman bu konuda para sorunu yaşanmaz. Evet bir problem var, asker ve hükümet terörle mücadelede hukuki düzenlemeler konusunda yer yer ayrışıyor. Bu son derece normal. İki taraf da kendi vizyonları, öncelikleri ve düşünceleri doğrultusunda çözüm önerilerine sahip. Asker gayet doğal olarak bölücü teröre karşı daha etkin düzenlemeler istiyor. Hükümet ise “daha da sertleşmek mücadeleye zarar verir”, “yerel seçimleri etnik milliyetçilik yapan parti kazanırsa PKK’ya büyük kozlar verilir” düşüncesinde. Avrupa Birliği’nden uzaklaşma endişesini taşıyor. Konuşacaklar, bir noktada buluşacaklar.
Aydoğan Babaoğlu demiştik değil mi, herhalde hayatının en kötü günlerini yaşıyordur. Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ ve sonra da Başbakan dahil hükümet üyeleri söylüyordu. Babaoğlu da 10 gün önce ne diyordu biliyor musunuz: “Sınır ötesine yapılan hava operasyonlarının başarısından ABD başta olmak üzere dünyanın bütün ülkeleri takdirle bahsediyorlar.” Hatırlatayım dedim. Psikolojik harp, golf fotoğraflarıyla Hava Kuvvetleri’ndeki alt kadroya ne diyor biliyor musunuz: “Bak senin komutanın golf oynuyor. Sen şehit oluyorsun.”
Yeri gelmişken, milletimiz bu kadar hassaslaşmışken şunu da vurgulayalım. Tamam, şehitlerimiz geldiği gün ağlıyoruz, yüreğimiz kanıyor. Peki sonra? Acaba gerçekten şehitlerimizin çocukları için özellikle büyük kentlerde yaşayan vatandaşlarımız, yüksek imkanlara sahip sivil toplum kuruluşlarımız ne yapıyor? Bunu da merak ediyorum.
Sonuç, her kuruma, herkese karşı eleştiriye “evet” ama karalama kampanyasına
“hayır”. ”