Dündar, Doğan ile ilgili yaşadığı anıyı, "Bir gün çağırdı, baktım stresten her yeri kaşınıyor ‘Bana acıyın’ dedi. Ayrılmadan ‘Sen Türkiye’nin en iyi televizyoncususun’ dedi ama yüzüme bakmıyordu ‘Ben bu televizyonu sattım’ dedi" diye anlattı.
Candaş Tolga Işık'ın modaratörlüğünde tv100 ekranlarında yayınlanan 'Az Önce Konuştum’ programına Uğur Dündar konuk oldu. Işık'ın sorularını yanıtlayan Dündar, Candaş Tolga Işık’ın “Uğur Dündar, nasıl gazeteci oldu?” sorusuna, “Hukuk fakültesini de kazanmıştım. Halkın peşinden koşan hukuk adamı olmayı çok düşlüyordum. Hocalarım da bunu destekliyordu. Başarılı olabileceğimi söylemişlerdi. Hukuk fakültesine kaydımı yaptırdım fakat o sırada bir gazetecinin hayatıyla ilgili bir film seyrettim. Dedim benim mesleğim bu: Gazetecilik… Hukukla da bağlantılı… Dolayısıyla ben, gazeteciliğin benim için daha uygun olduğunu düşündüm. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne kaydımı yaptırdım. Öğretmenlerimiz çok kıymetliydi. Mesela şehit edilen Abdi İpekçi öğretmenimdi” yanıtını verdi.
"Anladım ki bu işi yaparken çok saldırıya uğrayacağız”
Yaptığı ilk büyük haberinden bahseden Uğur Dündar, “Antalya Kaş’ta gazete ilanlarıyla arazi satılıyor. Özellikle yurtdışında çalışan işçilerimize yönelik bir pazarlama. Fakat aslında dağın tepesi. Ben gittim deniz kıyısı gibi gösterilen arsaları buldum. Deniz kıyısından o arsalara ne kadar sürede inilebileceğini kayalara tutunarak iple sarkarak sabah yola çıktım akşam deniz seviyesi inebildim. Bunu TRT’de yayınladım. O zamanın ünlü gazetelerinden birinde ünlü köşenin sahibi dedi ki; ‘Uğur Dündar, Antalya’daki arazileri para etsin diye, dürüst insanların arsalarını karaladı. Amaç kendi arsalarına müşteri çekmekti’ dedi. Benim o zaman bir santimetre toprağım dahi yoktu. O zaman anladım ki bu işi yaparken çok saldırıya uğrayacağız” ifadelerini kullandı.
"Soğukoluk" olayının perde arkası
“Soğukoluk” olayının perde arkasını anlatan Dündar, “Baktık yaşları tutuyor, artık gitmek üzereyiz, gazinodan çıkarken kadının biri çekti beni ‘Şuradaki duvara omuz at bak ne göreceksin’ dedi. Gittim omuzu vurdum duvar dönmeye başladı, yanımızda askerler… Böyle parlayan gözler, üst üste kızları oraya yığmışlar. Alarmdalar zaten bizim İskenderun’a gelmemiz onları alarma geçirmiş. Aldık onları, sıkıyönetim ailelerine teslim edildi. İhbarı yapan kadına daha sonra 12-13 tecavüz etti. Candaş, adlık filmleri banyo yaptırmamız lazım. Jandarma eskortlarıyla geldik orada bizi uçağa bindirdiler. Biz İstanbul’a geliyoruz sesçi Yalçın’a ‘Aman başında dur. Banyo yapılırken hiç uzaklaşma. Gözünün önünde olsun her şey’ dedim. O da ‘Tamam merak etme ağabey’ dedi. Çocuk, Ankara’da HAVAŞ otobüsüne biniyor; yanına bir adam oturuyor. İçime bir kurt düştü ‘Çıkalım bu filmleri alalım’ dedim, televizyonu da askerler koruyor. Filmleri aldık eve götürdüm. Sabah televizyona geldim manzara şu; benim odamın kilidi kırılmış, çekmecelerin kilitleri kırılmış, filmler aranmış” ifadelerini kullandı.
"Hayatımda en çok endişe ettiğim dönem Tansu Çiller dönemidir"
Candaş Tolga Işık’ın “Gazeteci olarak kendini güvensiz hissettiği dönem hangisiydi?” sorusuna yanıt veren Uğur Dündar, “Bu dönemde özgürlüklerimiz çok kısıtlandı, bütün bağımsız gazetecilerin ne bedeller ödediğini görüyoruz ama benim hayatımdan en çok endişe ettiğim dönem Tansu Çiller dönemidir eşi Özer Çiller nedeniyle. Özer Çiller, aleyhinde haber yaptırmamak için araya benim kıramayacağım insanları koydu. Ben reddettim tabii. Ondan sonra bu süreç yaşandı. Hatta bir gün, Özer Çiller ile Tansu Çiller’in büyük çocuklarına tuzak kuruldu. Ben de masum bir çocuğun hayatıyla oynanmasına vicdanım elvermediği için dönemin İstanbul Emniyet Müdürü’ne durumu bildirdim. Bu çocuğa uyuşturucu tuzağı kurulacak ve daha sonra medyaya servis edilecek. Bu çocuğu arkadaşlarından ve o çevreden uzaklaştırın dedim. Bunu Özer Çelik’in yüzüne de söyledim. ‘Ben sizin düşmanız değilim’ dedim. ‘Ben sizden önceki siyasetçilerle ilgili de aynı haberleri yapıyordum. Bundan sonra aynı tür haberleri yapacağım. Biz toplumun gerçekleri öğrenme hakkına devam ederiz. Siz bu takıntıdan kurtulunuz. Siz kendinize çeki düzen verin’ dedim” ifadelerini kullandı.
"Türkçesi, İngilizcesi kadar rahat değildi"
"Mehmet Ali Birand, Ali Kırca, Reha Muhtar, gerçekten hem televizyonculuğun en güzel döneminde bunu yaptık hem de çok başarılı habercik örneği sergiledik. Mehmet Ali, haber için yaşayan biriydi. Reha da öyle. Reha birden bire kendisini soyutlamasını kabullenemiyorum. Ali de öyle. Olağanüstü başarılıydı. Mehmet Ali'nin Türkçesi, İngilizcesi kadar rahat değildi, teklerdi ama haberci ustalığı içinde seyirci bunu hoş görürdü. Bunlar efsane isimler."