YİĞİT BULUT
“Cenaze namazında mı” beraber olacağız!
Geçen gün bir arkadaşımın cenazesine gittim... Çok sevdiğim ve “başına birşey gelmesin” diye insan üstü çabaladığım bir dostumdu...
Namaza durduğumda fark ettim uzun süredir konuşmadığım, gönlümün kırık kaldığı Bahadır da orada, tam yanımda...
Bahadır’la, ben kolkola girseydik, çok şey yapabilirdik. Tek başıma ben denedim, Bahadır diğer taraftan denedi ama olmadı. Önce işi bozulan, sonra sağlığı bozulan arkadaşımızı, canımızı kaybettik...
Orada bulunan ve bir aile büyüğüm olan Osman Amca ikimize de dönerek şöyle dedi MESULSÜNÜZ! KURTARABİLİRDİNİZ!
Evet, kurtarabilirdik, kurtaramadık, Bahadır’la cenaze namazı öncesi “aynı safta” duramadık ve arkadaşımızı “ortak değerimizi” kaybettik!
Bunu neden yazıyorum?
Cuma günü bir yazı kaleme aldım ve Türkiye üzerine “oynanan oyunları” örnekleri ile açıklamaya çalıştım. Yazının içinde de uyardım ne yazdığıma “sadece kelimelerin sığlığı içinde takılıp, birilerini koruduğumu iddia ederek” ana fikri “bozmayın” diye!
Birkaç okurum mesaj attı “Kendini kaça sattın, sende mi Brütüs!”
Yazsınlar, yazmak kolay. Al bir sahte isim “internetten” yaz da yaz!
“Sattın mı?” diyenlere soruyorum son 5 yıldır hükümetin ekonomi politikalarına “en ağır eleştirileri” yazdığımda neredeydiniz!
Tüpraş “Kafkas mafyasına” satıldığında, televizyonlara çıkıp “durdudurun bu satışı” diye feryat ettiğimde, o hafta her gece güvenlik sorunu yüzünden farklı yerde yattığımda, neredeydiniz!
Yabancıların “borsada spekülasyonlarını” durdurmak için CNN TURK ekranını kırdığımda, aldığım tehditler sonrası “savcılığa bile gitmeyip” tek başıma “dayan” dediğimde, neredeydiniz!
Kamu bankalarını satmayın diye “ortalığa dökülüp”, en yakınlarımdan “posta” yediğim zaman nerelerdeydiniz!
Ey güzel insanlar, bana şimdi “satılmış” diyen “cesurlar” nerelerdeydiniz!
Yabancı servisler yüzünden her gece eve ayrı yoldan gittiğimde, ne yapıyordunuz!
Evet, sattım! Çok büyük bir bedel karşılığı sattım! Doğruyu arama “pahasına” sattım! Gerçeği “söylemek” için sattım... Kendimi, kalemimi “gerçeğe” sattım!
Sevgili dostlar, bir yazı yazdım, Türkiye’de nasıl kutuplaştığımızı çok ama çok iyi anladım!
Türkiye “bölünmüş”! O, bu, şu, onlar, bunlar diye bölünmüş...
Bu ülkeyi seven herkese sesleniyorum hiçkimse yüzde yüz “kötü” veya son hücresine kadar “iyi” değildir, kimse kusursuz olamaz, hiçbir kurum “idealı” kurumsal kimliğinde “bulup, tam yaşatamaz”!
Bırakalım bunları sevgili dostlarım, bırakalım! Bu bölünmüşlük, bu “bilenmişlik” kimsenin hayrına değil! Ruhlarımızı, akıllarımızı “serbest” bırakalım ve bu ülke için, oyuna gelmeden “serbestçe” tevekkür edelim... Derin düşünelim...
Bu ülkeyi seven herkese söylüyorum Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti 1915’ten bile büyük bir saldırı altında ve bizler “birbirimizi” o, bu, şu diye ayırmakla “kin kusmakla” meşguluz...
Soruyorum size Türk Devleti’nin, Türk milletinin “cenaze namazında mı beraber saf tutacağız”! Sonradan hep bir ağızdan “Helal olsun” mu diyeceğiz! Evet, helal olsun bize “oncu, buncu” derken, altımızdan ülkeyi çektiler!
Keselim bu kavgayı... Keselim... Yoksa “atalarımızın” bize hakları “helal olmayacak”!