Genetik mühendisliğinin sonucu olarak geliştirilen “genetiği değiştirilmiş organizmalar” kısaca GDO olarak anılıyor. Genetiği değiştirilen tohumlarla bugün mısır, soya, domates, salatalık gibi pek çok besin elde ediliyor. Transgenik olarak da adlandırılan bu tohumlar Brezilya, Kanada, Arjantin ve ABD’de ekiliyor.
Ancak GDO’lar bilim dünyasında çokça tartışılıyor. GDO’ya karşı çıkan hatta kurdukları platformla “GDO’ya Hayır” diyenler, genetiği değiştirilen tohumları “Frankeştayn tohumlar” olarak adlandırıyor.
Genetiği değiştirilmiş tohumlar, son günlerde daha sık tartışılıyor. Bunun nedeni de genetiği değiştirilmiş tohumların ülkeye girmesine zemin hazırlayacağı düşünülen Ulusal Biyogüvenlik Yasa Taslağı’nın önümüzdeki dönemde TBMM’de görüşülecek olması. GDO’ya Hayır Platformu bu yasayla genleri değiştirilmiş tohumların ülkemize girmesi halinde bizleri karanlık bir geleceğin beklediğini savunuyor.
GDO’ların ne olduğunu ve bunlara neden karşı çıkıldığını, bitkilerin insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmasıyla tanınan Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu ile konuştuk.
Genetiği değiştirilen organizma ve tohumlar nedir?
Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara “genetiği değiştirilmiş organizma” (GDO) adı veriliyor.
Genleri değiştirilen tohumlar kaç yıldır kullanılıyor?
Türkiye GDO’lu tohumları yeni tartışmaya başladı. Halbuki GDO’ların tarihçesi 20-25 yıl öncesine dayanıyor. Belirli ülkelerde özellikle Amerika, Kanada, Brezilya bu konuda hem tarım yapıyor hem de tarım alanlarının bir kısmını çok sıkı denetim altında tutuyor. Bu ülkelerin başlangıçtaki söylemleri “Biz açlıkla savaşıyoruz” şeklindeydi. Bu tohumları insanlığın geleceğini bekleyen açlığa karşı yüksek verimli ve çevre şartlarından en az olumsuz etkilenen tohumlar olarak savundular. Ancak bunlar pahalı tohumlar. Bir kilo domates ya da salatalık tohumu bir kilo altından daha pahalı. Dolayısıyla açlıkla savaşıyoruz söylemi çok yanlış.
Bu tohumların hayvan yemi olarak kullanıldığı söyleniyor...
Evet şu söyleniyor, “Biz genetiği değiştirilmiş mısırları hayvanlara da veriyoruz. İnsanlar da tüketti ne oldu?” deniyordu. Halbuki bu konuda klinik deneylerin yapılması lazım. O zaman biz bunun olumlu ya da olumsuz olduğunu ortaya koyabiliriz. Viyana Üniversitesi, bu konuda bir klinik deney yaptı. Biliyorsunuz fareler çok hızlı ürerler. Genetiği değiştirilmiş mısırla beslenen farelerde dördüncü nesilden sonra bağışıklık sistemleri ve üreme genleri bozuldu. Bu farelerde sperm sayısı düşüklüğü gözleniyor ve daha ufak tefek, çelimsiz maraz hayvanlar oluyorlar.
“Viyana Üniversitesi’nin araştırması ürkütücü”
Genetiğiyle oynanan tohumların olası tehlikeleri neler?
Bu tohumlar çok yeni ve bu kadar hızlı piyasaya girmemesi lazım. Bilim adamlarının büyük şüpheleri var. Bununla beslenen büyükbaş hayvanlar da olumsuz etkilenecekler. Onun sütüyle, etiyle veya yumurtasıyla beslenen insan ne olacak? Bunlar araştırılmış şeyler değil. Bunlar uzun vadeli araştırmalar istiyor.
Başka bir boyutu da şu; bu transgen tohumlar bizi dışa bağımlı kılıyor. Ticari boyutuna baktığınız zaman siz bunu devamlı yurtdışından almak zorundasınız. Bu dışa bağımlılıktır. Henry Kissinger’in bir lafı vardır; “Petrolü kontrol ederseniz ülkeleri yönetirsiniz, gıdayı kontrol ederseniz insanları yönetirsiniz” der. İşte bugün o duruma gelinmiştir. Diğer bir boyutu, genleriyle oynanmış transgen bir tohumu veya gen ilave edilen bir tohumu toprağa ektiğiniz zaman topraktaki mikroorganizmaları, bakteri popülasyonunu bozuyor.
Yani ekolojik dengeyi de bozuyor.
Kesinlikle. Bunu bir örnekle açıklayayım. BT mısır diyoruz. Bu BT bir bakterinin ismidir. Bu bakteri bir toksin salgılar. Bu salgılattığı toksin, toprakta ağaç köklerine yakın yerlerde bulunur. Bu toksinler mısır püskülünden içeri giren parazit için gerekli bir zehirdir. Dolayısıyla şimdi BT bakterisinin ürettiği bu toksinin geni alınıyor, mısırın genine yerleştiriliyor. Peki ne oluyor toprağa ektiğimiz bu mısır? BT bakterisinden transfer edilen bu toksin geni mısırın gövdesinde, yapraklarında püskülünde ve tohumlarında her yerinde oluyor. Bunu parazit ısırdığı zaman anında ölüyor. Burada doğanın, ekolojik dengenin bir parçası olan bu paraziti ekolojik dengenin dışına çıkarmış oluyorsunuz. Dolayısıyla dengeyi bozmuş oluyorsunuz. Bu anlamda tohum bir biyolojik silah mıdır? Evet, tohum bir biyolojik silahtır.
Biyolojik silah olarak kullanılabilir mi?
Transgenik tohumlar mikrobiyolojik florayı bozmakta ve bazı parazitleri de tamamen ortadan kaldırmaktadır. O nedenle biyolojik silah olduğunu söylüyorum. Neticede dengeyi bozuyorsunuz. Madem ki bir paraziti öldürebiliyorsunuz, bunu insana karşı da diğer hayvanlara karşı da yapabilirsiniz. Doğaya zararlarının yanı sıra insan sağlığı üzerine zararları biliniyor mu?
Bu tohumlar çiçek açtığı zaman polenleri de aynı geni taşıdığı için çevredeki bitkiler üzerinde tür değişimlerine neden oluyor. İnsanlarda da alerjiye olan yatkınlığı artırıyor. Viyana Üniversitesi’nin araştırmasının sonuçları gerçekten ürkütücü.

(MİLLİYET)