“Hayatın gerçeği bu” diyenler kendi gerçeğinden bir haber olanlar olabilir ancak.
Zira hayatın gerçeği bu değil..!
Hiçbir zamanda bu olmadı.. !
Hiçbir ağaç köklerini toprağa salarken, toprağa kan kusturmadı..!
Hiçbir çiçek tohuma dururken, kendi can suyuna yüz dönmedi. !
Hiçbir deniz, içine aldığı nehrin sularıyla bulanmadı…!
Ve hiçbir okyanus kendine bağlanan yollara taş koymadı…!
Hangi gerçeklik açıklayabilir insanı, insana kırdıran savaşı…
Hangi ağaç kırmış bugüne dek birbirinin dalını…
Hangi gerçeklikten yola çıkıyor da insan “hayatın gerçeği” değip basıp geçiyor kendi gerçeğinin üzerinden.. !?
Anadolu’nun her köşesinde analar ağıda durmuş, aklımın kanadığı yerden izlerken suretimi utanıyorum. Hem de çok utanıyorum.. İsimlerini anamaz olduk insanların. Sayılar konuşuyor. Sayıyla geçiyoruz üzerinden toprağın.
Toprak bile, hamurumuza kattığı çamurdan utanıyor.
Hangi gerçeklik?
İnsanın gerçeği, bin türlü maskenin içinde saklı dururken.
Bugün hangi çığlık, hangi maskemizi yırtıyor….?!
Kimse hayatın gerçeği bu demesin artık…!
Hayatın gerçeği bu değil…!
İnsanın gerçeği bu değil…!
Öz’ü tarumar eden ateşi harlamayı kesin artık….!
Öz’üm sözümden utanıyor…!
Anaların yüreği dağlanmış,
Ve “Hayat devam ediyor”
Ya insan..!
Ya insan….!
Bu mudur sureti, şekli..? Bu mudur devam ettiği hali…?
Gidin Allah aşkına…!
Hayattan dem vurmayalım boşuna…
İnsan olmayı başaramadıkça….!