Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası adaylar arasında gelişen polemikler yanında, sataşma ve
aşağılama eğilimlerini de dışa vuruyor.
Özellikle “tek kale” maç yapan Erdoğan'ın rakip olarak dahi görmediği ama sataşmadan edemediği
Ekmel beye yönettiği, ya da yakıştırmaya çalıştığı “Monşer” sözcüğü.
Biraz aşağılama, biraz “halktan kopuksun”, biraz da “sen bunlardan anlamazssın” algısına yol açan
“monşer” yakıştırması beni 1950'li yıllara götürdü.
Orta Öğretimde askerlik dersimize gelen ve adını hatırlayamadığım albay, bizlere nedendir bilmem
ama galiba; ya Fransızca bildiğini ortaya koymak, ya da alay etmek amacıyla şunları söylerdi sık
sık:
Aşk “amur” dur,
“Fer” demirdir,
“Ler” hava..
Azizim “monşer” demektir.
“Bonjur” ise merhaba...
Bu tekerleme, yarım asırdır nedense aklımda kaldı.
Zaman zaman sohbetlerde bu tekerlemeyi tekrarlarım.
Başbakan Erdoğan'ın “monşer” yakıştırması aslında Dışişleri Bakanlığı mensuplarının tamamına
yönelik bir yakıştırma veya yaftalama.
Monşer sözcüğünü ben de yazılarımda kullanırım.
Ama “aşağılama” anlamında değil, monşerlerin normal insanlara “üstten bakan” kişiler anlamında
kullandım hep.
Hani Mülkiyeliler için yakıştırılan “Önce Mülkiye, sonra Türkiye” tekerlemesi gibi..
Aslında monşerlerin gerek iç dünyaları, yurt içi ve dışı görevleri ilginçtir.
Onların da sır dolu yaşamları vardır.
“Sır tutma” asli görevleri olduğu gibi.
Ekmeleddin beye gelirsek.
Başbakanın “Onlar monşerdirler, yoldan, tunelden, viyadükten anlamazlar” sözlerine karşı bence
iyi bir savunma yaptı verdiği yanıtla.
Yanıtı şu oldu:
“Monşer “ azizim” demektir. Bana bunu söylediği için başbakana teşekkür ederim.”
Buyrun burdan yakın bakalım.
Monşer diye yaftalanmaya çalışılan Ekmel bey, taşı nasıl da gediğine oturtuyormuş meğer.
Sakin atın çiftesi yaman olurmuş derler ya.
O türden bu yanıt geldi Ekmel beyden.