Toplumumuzda bazı şeyleri işimize geldiği gibi tanımlama alışkanlığımız var. Başörtüsü diye tanımlanan örtünün adı “türban” dır. Bu bir siyasi simge olarak, rahmetli Erbakan tarafından gündeme getirilerek kullanılmıştır. Çok net olarak belirteyim; Türbana karşı değilim. Onun siyasi bir malzeme olarak kullanılmasına karşıyım.
TBMM’de iktidar partisinin mensubu dört bayan milletvekili ilk kez türbanlarıyla genel kurula katılmışlardır. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nın yaptığı fren doğrultusunda, bu uygulamaya karşı ana muhalefet partisi sert bir tavır izlenmemiştir. Hiç kuşku yok ki, CHP’nin bu yaklaşımın kısa ve uzun döneme yönelik farklı siyasi yansımaları ve sonuçları olacaktır.
Bugün gelinen noktada, artık iktidar partisi’nin “türban”la ilgili mağduriyet edebiyatının dayanağı kalmamıştır. CHP bir anlamda TBMM’de “türban”a aynı anda hem hayır hem evet, yani HaVet anlamına gelen bir manevra yapmıştır.
CHP Milletvekili Şafak Pavey, TBMM’de türbanla sergilenmek istenen siyasi şova kelimenin tam anlamıyla “ders” niteliğinde bir konuşma yapmıştır. Pavey, içeriği özenle hazırlanmış bu konuşmasıyla siyasi tarihimize izi asla silinemeyecek bir not düşmüştür.
Şafak Pavey'in tam konuşma metnindeki bazı satırları hatırlamakta yarar var. Bu satırlar şunlar:
“Bir inancın ibadet hakkını diğer inancın iznine bağlayan anlayıştan korkuyorum. Hukukun karşısına dini koyan anlayıştan korkuyorum.Kadın özgürlüklerinden asla korkmam. Söylemek isterim ki; Özgür bir hayat çok yavaş kurulur ama çok hızlı yıkılır.
Çiçekli başörtüsü ve daracık pantolonuyla, Çamlıca parkının kuytularında, sevgilisiyle öpüşen genç kıza, özgürlüğünü Mustafa Kemal’e borçlu olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Türbanla özgürlük ilişkisi bıçak sırtı gibidir. Bir yandan inanç özgürlüğünü temsil eder, öte yandan inanç baskısını.. Birçok kadın inanarak örtünürken, birçok kız kendilerini kontrol eden aile güçleri tarafından zorla kapatılırlar.
Türbanlı kadın vekillerden beklentim büyük; Mesela, ülkemin neden, kadın hakları konusunda dünyanın yüz yirmincisi olduğunu anlatmalarını bekliyorum. Neden, 57 İslam ülkesindeki toplam kadın hakları ortalamasının, tek başına Birleşmiş Milletlerde bile yer alamayan Tayvan seviyesine erişemediğini açıklamalarını bekliyorum.. Artık, türbanı bir insan hakları ihlalinden, bir insan hakları kazanımına dönüştürmek, onların sorumluluğudur.
Oldukça merak etiğim bir ayrıntı var. İnanç gösteri için kullanılabilir mi?
Ama şu hakareti bütün haberlerde duydum: “Başımı açarak, bir daha kirlenmeyeceğim.” Bu durumda başı açık olanlar kirlenmişler midir? İnanç üstünden öbürünü kirli ilan edebilmek kimin haddi olabilir?
Görülüyor ki bir arada yaşama efsanemiz çökmüş.. Kibirden küfelik olmuşsanız, size benzemeyenin çığlığını nasıl duyacaksınız? Biz Sivas’ta yakılan, Gezi de vurulan, evlerine işaret konulan, hayat tarzından ötürü cezalandırılanlarız. Ama her nasılsa kronik mağdur sizsiniz.
Bir kanun yapıcı olarak ben iç tüzük değişmeden asla pantolon giymeyeceğim. Bizden çatışma bekleyenler için altını çiziyorum:.
Tarihe dönüp bakarsanız hepimizi neyin beklediğini göreceksiniz. Kendi yarattığınız radikal canavarın sizi de teslim almasını; sadece bizim var olma mücadelemiz önleyebilir. Bundan sonrasını arif olanlara bırakıyorum.”
Mesajları son derece olgun ve net olan bu konuşması nedeniyle Sayın Pavey’i içtenlikle kutlamayı görev biliyorum.
…
Artık ezber bozulmuştur. O açıdan baktığımızda, bundan sonra iktidar partisinin türban ile ilgili “mağduriyet edebiyatı”nın dayanak noktasının kalmadığına da inanıyorum.
Teşekkür: Özellikle Ankara, İstanbul ve İzmir’de kararlılıkla ve inançla 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı coşkusunu yaşayan ve yaşatan herkese teşekkürü borç biliyorum.
Ne mutlu Türküm diyene.
****