HASİBE ŞAHİN
Değerli dostlar;
Bu karışık, keşmekeş dünyada ve ülkemizde yaşananlar malumunuz....
Ben kendi adıma söyleyeyim çok ama çok umutsuzum. Bir şeylerin iyi gittiği iddia edilsede çevremde olup bitenleri içim acıyarak görüyorum. Ne ahlak, ne vicdan ne anlayış, hiç birşey kalmamış. Hal böyle olunca insanlar maalesef birbirinden korkar oldu ve kendini korumaya aldı... .Yani gün geçtikçe yanlızlaşmaya başladık.
Geçenlerde Prf.Dr.İbrahim Saraçoğlu'nun bir yazısını okudum. Çok beğendim.Bunu sizinle paylaşmak istedim. İşte Saracoğlu'nun o yazısı.
'Mutlu ve sevgi dolu bir gün dilerim. Bugünkü yazıma bir hikâye ile başlamak istiyorum. Muhteşem bir hikâye. Öylesine derinki. Her derinliğin bir sonu vardır. Bu hikâyenin derinliğinin sonu yok. Derinliğini hissetmeye başladığınız an, insanın ne kadar değerli bir varlık olduğunu, hissetmeye başlıyorsunuz. Çünkü, insan denilen varlığın değeri, insana özgü olan “sevgi” kavramının içinde gizli. Gizli değil, saklı demek daha doğru. Her insanın saklısı vardır. Hiç kimseyle paylaşamadıkları, yazamadıkları, hakkında konuşamadıkları, üzerinde düşüncelerini söyleyemedikleri vardır. Yani, dile getiremedikleri. İşte, bunlar insanın sadece kendi kendisiyle zaman zaman paylaştıklarıdır. Bunun adı “yalnızlık”. Yalnızlığı ve onun sebep olduğu ruhsal sıkıntıları ortadan kaldıran ilacın adı, sevgidir. Sevginin dile getirdikleri, karşı tarafın söyleyememediklerini, paylaşamadıklarını ve saklısını eritir gider. Sevgi, insan ruhunun besin kaynağıdır. Sevgi, ruhsal sıkıntıların ve yalnızlığın düşmanıdır. Sevginin olduğu yerde kaybolmaya mahkum olan “yalnızlığın” yerini “güven” alır. Güvenmek, sevginin temelini oluşturur. Güven kaybolmaya başlayınca, yerini tekrar yavaş yavaş “yalnızlık” almaya başlar. Yalnız kalan insan, bocalamaya, çırpınmaya başlar. Herkese ve her şeye rağmen kendisini güvensiz hisseder. Bu güvensizlik, yalnızlıktır. Sevdiklerimizi ihmâl etmememiz gerekir. Hiç farkında olmadan onları yalnızlığa, güvensizliğe itmiş olabiliriz. Sevdiklerimize karşı sorumluluklarımızın olduğunu bilirsek, onları ne güvensiz nede yalnız bırakmış oluruz.
Tanrının, sevdiği kullarına acı çektirdiği yaygın bir inanıştır. Bu inanış tabiki doğru değil. Bu sadece bir zannediş. Hikâye başlıyor: Tanrı kulunu çok seviyor. Tanrı bu çok sevdiği kulunu çöle vurmuş. Çölde yapayalnız ilerliyor. Kul: “Allahım, beni bu çölde çaresiz ve yapayalnız bıraktın.” diyor. Tanrı: “ Asla yalnız değilsin. Dön bak yan tarafına, yanında sana eşlik eden ayak izleri benim ayak izlerim ” der. Kul yürüdükçe, kendi ayak izlerinin yanında Tanrının ayak izlerini görmektedir. Yalnız olmadığını anlar ve mutlu olur. Kendisini güvende hisseder. Bir zaman sonra, çölde öylesine güçlü bir fırtına başlarki, korkuya kapılır ve kendisini güvende hissetmemeye başlar. Çünkü, yanındaki ayak izleri yoktur artık. Bunun üzerine kul: “Allahım, ayak izlerin yanımda yok artık, beni terkmi ettin?” diye yakarır. Bunun üzerine Tanrı: “Seni öyle çok seviyorumki, şuan seni kucağıma aldım. Arkana dön bak ayak izleri ne kadar çok derinleşti” der. Tanrı, sevginin ta kendisidir.
Başımıza bir felâket geldiği zaman çaresizlik düşüncesine kapılmak yanlıştır. Çaresizlik duygusu insanı ümitsizliğe, ümitsizlikte hayata olan güveni, yaşama olan bağlılığı yitirmemize neden olabilir. Bu nokta ünlü yazar Anatole France’ ın bir sözünü hatırlatmak isterim. Anatole France diyorki: “Ben, başıma bir felâket geldiği zaman, bunu gelip geçici bir sıkıntı olarak kabul ederim. Ama, bir sıkıntıyıda felâket olarak kabul etmem” der. Başımıza bir şer geldiği zaman bunun hayrımıza olduğunu yani, şerde hayrı aramak gerektiğini bilmek gerekli. Üzeyir Garih cinayetini hatırlarsanız, gerçek katilin yerine önce genç bir delikanlı tutuklanmıştı. Delikanlının işsiz babası, yazılı ve görsel medya önünde: “Allahım, nedir başımıza gelen bu felâket “ diye yakınmıştı. Daha sonraki günlerde rahmetli Üzeyir Garih’in ortak olduğu şirket, bu fakir delikanlıya tüm tahsil hayatını garanti etti, babasınada hemen iş verdi. Şer olarak görünen bir olay hayra, hayırlı zannedilen bir olayda şerle sonuçlanabilir.
Her olaydan tecrübe edinen, deneyim kazanan insan, olumsuzlukla sonuçlandığını zannettiği şeyin kayıp değil bir kazanç olabileceğini düşünmelidir. Allah: “yarattığım tüm canlıların rızkını Ben veririm “ buyurmaktadır. Öyle ise yalnızlık ve güvensizlik korkusu niye? Yaşadığımız müddetçe her an yanımızda hazır ve nazır olan O. Bundan daha büyük güven ne olabilirki. Bu anlamda asla yalnız olmadığımızı unutmamalıyız.'
Sayın hocamın ellerine ve yüreğine sağlık diyerek,sizlerinde hayatına iyi birşeyleri katmasını diliyorum.
Esen kalın...