HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, AKP ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından "Atatürkçü" oylara yönelik olarak değiştiği iddia edilen söylemi değerlendirdi. Karaca, "AK Parti hangi Atatürk'e sahip çıkacak, 'Din körü körüne bağlanmaktır' diyene mi?" sorusunu yöneltti.
Karaca'nın "Hürmetle iktifa ediniz" başlığıyla (13 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
İlginç bir 10 Kasım’dı.
Türkiye Hafızlar ve Mevlithanlar Cemiyeti, Gazi Mustafa Kemal’in vefatının 79. yılı sebebiyle Şişli Camii’nde mevlit okudu.
Kastamonu’daki kız imam hatip lisesi, özel bir koreografiyle Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasını oluşturdu.
Batman’da valilik nezdinde gerçekleştirilen 10 Kasım törenlerinde 12. sınıf öğrencisi başörtülü Leyla Gök, Atatürk’e Kürtçe ağıt yaktı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gönüllerdeki Atatürk’ün layık olduğu hürmete dikkat çekti. Atatürk’ün bir “istiklal” sembolü olduğunu, ancak CHP tarafından araçsallaştırılarak istismar edildiğini ifade etti. “Atatürk’ü faşistlere, Marksistlere ya da amorf bir parti olan CHP’ye bırakmayız”dediği kısım özellikle ilginçti.
Hangi Atatürk?
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, sosyal medya hesabından “Bize düşen Atatürk’ü ve hedeflerini dosdoğru anlamak ve bu hedefler için gece gündüz çalışmaktır. Atatürk’ün mirasına ve hedeflerine de biz sahip çıktık, sahip çıkıyoruz, sahip çıkacağız” şeklinde paylaşımlar yaptı. Açıkça anlaşılıyor ki,
“Atatürk’e sahip çıkma” diye bir misyon oluşmuş.
Atatürk’ün “yanlış ellere düştüğü” yolunda bir zehab var.
Aslında anlaşılır bir durum, bu zan politik ve psikolojik bir arka plana tekabül ediyor.
Zira, “Devletin beka sorunu” diye tabir edilen, bazı tehditkâr koşulların aşılmasının “milli mücadele” olarak adlandırıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu arada demokrasiden ve hatta hukukun üstünlüğü ilkesinden epey taviz de veriliyor ve devlet ister istemez kendisini 1923-1938 ve hatta devamındaki dönemle senkronize olurken buluyor. Belli ki yapılan akıl yürütme şu: “Bugün verilen ‘milli mücadele’ ile o gün verilen milli mücadele arasında benzerlik var. O günün güçlü liderliğini, iktidarın tek bir şahısta temerküz etmesini, iktidarı sorgulamanın tasfiye edilmeyi gerektiren şartları ne idiyse bugün de aynı şartlar oluştu. Atatürk neyi yapmak zorunda kaldıysa, biz onun 21. yüzyıl versiyonunu yapıyoruz. Peki buna karşı çıkan kim? CHP. O zaman Atatürk’ü neden CHP temsil etsin?”
AK Parti ve CHP, Atatürk’ü nasıl paylaşacak bilemem. Merak ettiğim, AK Parti’nin Atatürk’e sahip çıkarken hangi Atatürk’ü tercih edeceği.
1920’de Meclis’te, Meclis-i Âli’yi teşkil edenin Türk’ten, Kürt’ten, Laz’dan, Çerkez’den mürekkep “Anasır-ı İslamiyye” olduğunu söyleyen Atatürk’ü mü tercih edecek AK Parti, yoksa 1937’de TBMM’nin 3. yasama yılı açılışında yaptığı konuşmada, “Bizim devlet yönetimimizdeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, yönetimde ve politikada bizi aydınlatıcı ana çizgilerdir. Fakat bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya yaşamdan almış bulunuyoruz” diyen Atatürk’ü mü?
07.02.1923 tarihinde Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde, “Ey millet! Allah birdir, şânı büyüktür. Allah’ın selâmeti, âtıfeti ve hayrı üzerinize olsun. Peygamber Efendimiz Hazretleri, Cenâb-ı Hak tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve rasûl olmuştur”* diye hutbe verenAtatürk’ü mü referans alacak yoksa “Din körü körüne bağlanmaktır. Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur, din dediği şey bilinmeyen inanç dizgelerine kör bağlılıktan başka bir şey değildir”**diyen Atatürk’ü mü?
AK Parti’ye oy veren dindar taban, cesur ve fedakâr bir kumandan olarak Atatürk’ü “milli lider” olarak kabul etti, ediyor; ama din hakkında olumsuz düşünen ve düşündüklerini de uygulayan yönüyle Atatürk’ü,“ulu önder” olarak görmedi, görmüyor.
İnandırıcılık sorunu
Bu ülkede artık kimse Atatürk’ün kavga nesnesi haline getirilmesini istemiyor. Ona yapılan hakaretleri onaylamıyor. Bu iyi bir şey. Ama durum böyle diye, bütün bir 10 Kasım gününü AK Parti’nin “Atatürk’ün hakkını teslim etme” girişimini alaya alarak geçiren, uzlaşma değil “üstünlük”isteyen irrasyonel Kemalistlerin tapınma eğilimlerini onaylamaya ve çoğaltmaya kalkmanın da âlemi yok. Böyle bir eğilim maalesef neyi anlamak istiyorsa onu anlayacak olanlara çarpıtma için malzeme vermeye yarar; inandırıcılık sorunu oluşturması da cabası.
* Söylev, c. II, s. 94
** Atatürk’ün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan