CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili “Gül’ün bağımsız karar alma gücünün olduğuna inanmıyorum. Geldiği kültür ve kendisini bir anlamda Erdoğan’a karşı minnet hissiyle dolu olduğunu hissetmesi onun bağımsız bir söylem geliştirmesini engelliyor. Görünen tablo, Erdoğan ne derse uyacaktır” dedi. İstanbul’da uluslararası medya kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya gelen CHP Lideri, “Gül zaten şimdi de ‘yasaları imzala’ dediği zamanda, imzalıyor” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, özetle şunları söyledi:
1 MAYIS OLAYLARI
Dün İstanbul’da sıkıyönetim vardı. Sözde demokrasi var. Anayasa bu süreçte askıya alındı. Çünkü Anayasamız, askerlerin çıkardığı anayasada bile toplantı ve gösteri yürüyüşleri hakkı var yurttaşın, ‘izin almaksızın’ diyor. Anayasa askıya alındı, hukuk askıya alındı ve baskı uygulandı. Turistler bile Taksim’de otellere gelemediler. Çelik duvarlar örüldü. Hangi çağda yaşıyoruz biz, 19 mu 21’inci yüzyılda mı? Ortaçağ’da mı yaşıyoruz biz? Temel sorunumuz bu zaten. Hiç kimse yılgınlığa ve umutsuzluğa kapılmasın, böyle bir şey yok. Demokrasi ve toplumlar ağır bedeller ödemişlerdir. Ödemeye de devam ederler. Her mücadele değerlidir. Her mücadele eden değerlidir. Demokrasiyi ve özgürlüğü bu ülkeye getirmek hepimizin ortak değeri olmalıdır. Öncelikle bu ülkenin aydınlarına büyük görevler düşüyor. Rejim değiştirilmek isteniyor. Totaliter bir rejime doğru Türkiye sürükleniyor. Bunun için mücadele etmek hepimizin ortak görevidir.
17 ARALIK SORUŞTURMASI
Toplumun beklediği şekilde sonuçlanmayacak. Bunu hepimiz biliyoruz, tanığı olduk. Soruşturmayı yapan savcılar görevden alındı. Yargıçlar değiştirildi. Takipsizlik kararı vermelerini çok olağanüstü bir durum olarak görmüyorum. Toplumun vicdanı bu kararı kabul etmeyecektir. Hangi gerekçeyle takipsizlik kararı verildiğini bizim bilmemiz gerekir. Deniz Feneri olayında yolsuzluk yapanlar değil, olayı soruşturanlar yargılandı. Aynı süreci yeniden yaşıyoruz.
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Medya konusunda büyük baskıların olduğunu biliyoruz. İktidarın kendisi için bir havuz medyası oluşturduğunu da biliyoruz. 100’ün üzerinde gazetecinin görevlerine son verildiğini biliyoruz. 44 gazetecinin hapiste olduğunu biliyoruz. Bütün çağdaş dünya Türkiye’deki gelişmeleri kaygıyla izliyor. Biz de kaygıyla izliyoruz. Bir demokraside olmaması gereken bir süreci yaşıyoruz. İnsanların bilgi edinme hakları elinden alınıyor. Havuz medyasına baktığınızda aynı manşetlerin atıldığını ve tek merkezden yönetildiğini görüyorsunuz. Böyle bir demokrasi olmaz. Elbette uluslararası kuruluşlar medyanın özgür olmadığını biliyorlar ve yayınlıyorlar. Önemli olan onların yayınlanması değil, önemli olan Türkiye’de üniversitelerin suskunluğu. Eğer bir ülkede, özgürlük medyanın elinden alınıyorsa, o toplum özgür değildir. O zaman onlar sessizliklerini koruyorsa, o zaman bu ülkede çok ciddi bir sorunumuz var demektir.