Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
36,4352
EURO
38,2096
IMKB
9.911,000
ALTIN
3.384,920
 
Hava Durumu ANKARA
-1 / 7 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
"KREDİ KARTIYLA DEĞİL. TEFECİLİKLE UĞRAŞSINLAR"
 KREDİ KARTIYLA DEĞİL. TEFECİLİKLE UĞRAŞSINLAR
 
Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve iş bankası Genel müdürü Ersin Özince, “Borç alacak ilişkisi, yalnızca kredi kartıyla tesis edilmiyor. Türkiye'de iş hayatı ile ilgilenen herkesin mücadele etmesi gereken şey tefecilik” dedi.
 
13.11.2005 - 09:07

Kredi kartları sorunu 2001 krizinden bugüne kadar geçen süreçte Türkiye'nin gündeminden düşmedi. Öyle ki ilgili ilgisiz herkesimden insan kredi kartları konusunda tek sorumlu olarak bankaları görüp, eleştiri yağmuruna tuttu. IMF'nin de özellikle tüketimi patlatacağı endişesiyle geçen yıl dahil olduğu tartışmaların sonucunda Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) konuya bir çeki düzen vermek için yasa tasarısı hazırladı. Henüz üzerinde çalışmaların devam ettiği tasarının mevcut haliyle yasalaşmasının serbest piyasa kurallarını kısıtlayacağı endişeleri bankacılar tarafından sıkça vurgulandı. Kredi kartlarına ilişkin ilgili ilgisiz herkesin yorum yapmasını ve işi politikacılık olmayan insanların da bunu bir politik araç olarak kullanmasından şikayetçi olan Türkiye Bankalar Birliği (TBB)Başkanı Ersin Özince, borç alacak ilişkisinin, yalnızca kredi kartıyla tesis edilmediğini hatırlatarak, Türkiye'de iş hayatı ile ilgilenen herkesin mücadele etmesi gereken şeyin "tefecilik" olduğunu söyledi. Özince, "Bugün ülkemizde insanlar bankacılık sektöründe kredi kartı ile kıyaslanamayacak yükseklikteki faizlerle borçlanabilmekte, bunu da gayri resmi birtakım kişiler yapabilmektedir. Gayri kanuni tahsilat uygulamaları olduğu dahi söylenmektedir. Öncelikle bunlarla uğraşmak gerekir" dedi. Özince, kredi kartlarında birçok vatandaşı sıkıntıya ve bankaları zarara sokan sorunların öteden beri varolduğunu ve işsizliğin de arttığı kriz döneminde bu sorunların arttığına dikkat çekti. Bu sorunları borçlular ve alacaklıların kendi aralarında halledebileceklerini belirten Özince, "Ancak bu gibi konuları Türkiye’nin tamamına aitmiş gibi göstermek yanlış olur. Basit bir örnek verecek olursak 1999 depreminde yörede çok ciddi bir bireysel ve ticari kredi sorunu olmuştu. Bu sorunu borçlular ve alacaklılar kendi aralarında çözdüler. Kredi kartlarında da benzer çözümler mümkün" dedi.

Bulundukları mevkileri ve kamuoyunu istismar ediyorlar
Herkesin, demokrasiyi, serbest piyasa ekonomisini iyi algılaması, onun kurumlarına saygı göstermesi ve işleyişini de benimsemesi gerektiğinin altını çizen Özince kredi kartları konusunda yapılan değerlendirmelere ilişkin şunları söyledi: "Serbestiyet derken, bundan hemen demegojik bir anlamla herşey gelişi güzel yapılsın diyor, gibi bir anlam çıkarılmamalı. Ama bugün Anayasadan başlayarak Türkiye Cumhuriyeti devleti çeşitli tanımlara sahiptir. Devletin müesseseleri yerinde iken, görevini yaparken, bu konudaki istikrarımızda artık dünya alem tarafından kabul edilip, kredibilitemiz artarken, ülkemize yerli yabancı yatırımcı ilgisi gelişirken, ekonomik göstergelerimiz iyileşirken, bir kısım kişiler işini değilde politikacılardan daha fazla politika yapmaya çalışıyorlar. Öyle ilginçki bunlar bazen ticari hayattaki insanlar olabiliyorlar. Burada işin özü şudur; herkes ticaretini serbest piyasa ekonomisi kuralları dahilinde yapmalı, üzerine düşen sorumlulukları da, politik davranarak, popülist bir takım söylemlerle dışa vurarak değil, Türkiye Cumhuriyeti devletine hepimizin saygısı varsa, o devletin kurumları nezdinde hakkı hukuku takip etmeliyiz. Bunun dışında hareket edenler bence bulundukları mevkiyi ve Türk kamuoyunun iyi niyetini istismar ediyorlar."

'Kayıkçı kavgası' tavırlarından kurtulmak lazım
Bankacılık sektörünün de ürünlerinin doğru kullanılması konusunda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerektiğinin altını çizen Özince, bankaların ürünlerini dünya standartlarındaki uygulamalara parelel olarak müşterilerine sunmak, onları da bu ürünü doğru kullanmak yolunda bilgilendirmeleri gerektiğini söyledi. Özince, "Bu konu tamamen satıcı banka ve bu hizmeti alan müşteri arasında bir konudur. Buna başkalarının taraf olmasına ihtiyaç yoktur. Eğer o başkaları burada ticaret bakanlığı, bankacılık otoritesi, ülkenin yargı organları dışında kendilerine bir konum istiyorlarsa, bu konuda yasa tekliflerinde bulunulmasını sağlasınlar. Yani sözün kısası bu gibi ‘kayıkçı kavgası’ diye tabir edilen tavırlardan Türk toplumunun tamamen kurtulması lazım. Böyle konuların gazetelerde manşet bile olmaması lazım. Bu tür değerlendirmeler yapanları hiç kale almamak lazım" diye konuştu.

Türkiye bankacılık sektörüne yabancı girişini kısıtlayamaz
Bankacılık sektörü başta olmak üzere her alanda işin kurallarının değiştiğini, sermaye gücünün ön plana çıktığını vurgulayan Özince, "Bu durum uzun istikrar-sermaye birikimi yıllarının avantajı içinde bulunan gelişmiş ülke oyuncularının, daha net bir ifadeyle bu konuda güçlü olanların elini daha da güçlendirdi" dedi. Yabancı sermaye konusunda iki çeşit politika izlenebileceğini belirten Özince, bazı ülkelerin özellikle finans sektörünü yabancı sermayeye kontrollü olarak açmayı tercih ettiklerini ve bazı kısıtlamalar getirdiklerini söyledi. Gelişen ülkelerin en kıdemlisi olarak nitelediği Türkiye'nin ise bunu yapamayacağını ileri süren Özince şunları söyledi; " Türkiye gelişen ülkeler kervanına üç-beş yıl önce eklenmiş bir ülke değil. 25 yılı bulan bir süredir hala gelişen ülke kategorisinde olan bir ülke açısından bu tür kısıtların uygulayabilmesi artık çok geç. Türkiye yabancı sermayeyi kısıtlasa da zaten içindeki tasarruflar dinlemeyip gidiyor, krediler sistemin dışından geliyor. Dolayısıyla Türkiye bu aşamaları geçti."

Bankacılıkta Türkiye kadar umut veren başka bir Avrupa ülkesi yok
Avrupa ülkelerinin Yunanistan dahil hiçbirinde bankacılık hizmetinin büyüme oranı ve geleceğinin Türkiye kadar ümit verici olmadığını ileri süren Özince Türk bankacılık sistemine olan yabancı ilgisinin nedenlerini şöyle sıraladı; "Türkiye’ye olan ilginin birinci nedeni dış sermayedarların göreceli gücünden kaynaklanıyor. Bugün Avrupa ülkelerinin Yunanistan dahil hiçbirinde bankacılık hizmetinin büyüme oranı ve geleceği Türkiye kadar ümit verici değil. Halbuki Türkiye ve yöresinde Balkanlar, Türk Cumhuriyetleri, Rusya, İran Irak çok büyük bir nüfus içeriyor. Türkiye’yi bu nedenle bir köprü gibi görüyoruz. Türkiye’de konuşlandıracağınız finansal gücünüzü sade bu ülkede değil yörede de kullanmak mümkün. Türkiye’ye gelmenin başka bir nedeni de bu ülkede emek çok ucuz değil belki ama vasıflı emek ucuz. Bu ülkede özellikle finans sektöründe işsiz kalmış 50 bine yakın çok vasıflı insanın olmasının yanısıra her gün bunlara katılan, genç, dinamik, çağdaş, dil bilen bir sürü yeni genç var. Bu avantajlar ilgiyi artırıyor."

İstanbul yatırım bankalarının bölgesel merkezi olacak
Bir çok uluslararası bankanın Türk piyasasına girdiğini hatırlatan Özince, bir çok yatırım bankasının da yöresel merkezlerini İstanbul'da kurmaya başlayacaklarını söyledi. Bu bankaların kısa bir süre içerisinde hatta hiç zaman kaybetmeden İstanbul'a geleceklerinin altını çizen Özince, "Yatırım bankalarının derhal geleceğini düşünüyorum. Çünkü başta Rusya olmak üzere Türk Cumhuriyetleri’nin çoğu çok önemli varlık, servet biriktiriyor. Bu ülkelerin hepsinin Türkiye ile doğal irtibatı var. İstanbul’un ulaşımda, kültürde, sosyal, iktisadi hayatta aktarma merkezi konumu var" dedi.

İstanbul finans merkezi olacağı realitesi ortaya çıktı
Özince, İstanbul’un finans merkezi olacağı realitesinin ortaya çıktığını, öneminin daha da artacağını ancak bunun düzenlenmeye ihtiyacı olduğunu söyledi. Özince, "Örneğin Yeşilyurt havaalanına gidip kalkan inen uçakların güzergahlarını incelersek, bizim kategorimiz sayılabilecek ülkeler arasında buna benzer en yakın yerin Dubai olduğunu görebiliriz. İstanbul zaten, ulaşım, lojistik açıdan bir merkezdir. Bu aynı zamanda ticarete tekabül eder. Bu insanlar yalnızca turistik amaçla İstanbul’a Topkapı’yı gezmeye gelmiyorlar" diye konuştu. Lübnan'ın da bir zamanlar merkez olduğunu, ancak siyasi-ekonomik istikrarını koruyamadığı için bugün tehlikeli hale geldiğinin altını çizen Özince, "Merkez olma durumunu korumak için her şeyden önce güvenli ve istikrarlı olmak gerekiyor. Bugün Dubai finans otoritesi, dünyanın her yerinde kendini tanıtan çok ciddi reklam, halkla ilişkiler, lobi faaliyeti yürütüyor. İstanbul’da da böyle bir otoritenin teşkil edilmesi lazım. Bu işin İstanbul’a ve Türkiye’ye bir mukayeseli üstünlük haline gelmesi sadece niyet etmekle olmaz. Bunu bir plan dahilinde yapmak için benzer iyi örneklerden aşağı olmayacak strateji ve politikalara ihtiyaç var. Kısacası bu yörede en fazla başarı kazanan Dubai ne yapıyorsa bir fazlasını yapmaya çalışmak lazım. Bunu yıllar önce Bahreyn yaptı, şimdi Dubai yapıyor. Bizim de yapmamız için her türlü şart var."

Konutta arz yetersizliği spekülasyona neden oluyor
Başta büyük şehirler olmak üzere Türkiye'de kaliteli iyi standartlardaki konut ihtiyacının hat düzeyde olduğunu hatırlatan Özince, konut fiyatları ile ilgili en büyük spekülatif gelişmenin arsa arzının kıtlığından kaynaklandığını söyledi. Piyasanın regüle edilmesi için başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerde arsa arzının çözülmesi gerektiğine dikkat çeken Özince, "Bu şehirlerimizde çok ciddi bir imarsız yapılaşma var. Bu hem çok büyük bir tehlike, hem de büyük potansiyel, fırsat olarak önümüzde duruyor. Bunların rant değerini de kullanarak içinde bulunduğu gayri sıhhi, gayri kanunu durumu çözmeye başlamak olası. Devlet arsa stokunu artırma konusunda çok daha aktif davranmalı. TBMM'de bu konuda hükümete önderlik yapmalı. Çok politize olmasına rağmen 2B konusunu iktisadi sosyal yanlarını düşünerek çok iyi değerlendirmemiz lazım. Başımıza bir felaket gelmeden veya bu iktisadi potansiyeli başka şekilde çarçur etmeden arsa stokunu artırmamız lazım. Bunu yapamazsak ihtiyacı olan iyi konuta ulaşamayacak, kayıtdışılık mali ve gayrimenkul yönden devam edecek, ekonominin yararına kullanılmayan çok büyük spekülatif kazançların sağlanması devam edecek."

Bankalar taşıma suyuyla değirmen çevirmeye çalışıyor
Rekabetin bir sonucu olarak bankaların konut kredi faizlerini aşağı çekip vadeleri uzattığına işaret eden Özince, bankaların bugün daha çok uluslararası piyasalardan temin ettikleri kaynaklar veya ürünlerle konut kredilerinin finansmanını dengelemeye çalıştıklarını, başka bir deyişle taşıma suyuyla değermeni döndürmeye çalıştıklarını ileri sürdü. Özince, "Beklenen mevzuat henüz çıkmadı. Oyunun kuralları belirsiz, oyunun kurallarında hala işin ticaretini tıkayabilecek endişeler var. Örneğin konuttan finanse eden bankanın sorumlu olması Avrupa ülkelerinin hiçbirinde yok. Serbest faizli anlaşma yapılamaması, bunlar ticari hayatta olmaz. Alıcı ile satıcı arasındaki ilişkiye göre serbest faizli veya sabit faizli anlaşma yapılabilmeli. Bu işin piyasasının oluşması için kanunun çıkması, bankaların tahvil piyasasında tahvil veya varlığa dayalı menkul kıymet aracılığıyla kaynak oluşturabilmesi lazım. Bu iş ancak ondan sonra sağlıklı ve yeterli ölçüde büyüyebilir" dedi.

Gerekirse tüm varlığımızı bankacılığa koymaktan çekinmeyiz
İş Bankası olarak gerek işgücümüzü, gerekse sermayemizi yeteri derecede meşgul edecek bir yurtiçi büyümeyle karşılaştık. Son dört yılda bilançomuz yaklaşık beşe katlandı, pazar paylarımız her alanda büyüdü. Türkiye’de bankacılık serbest piyasa ekonomisine uygun hale gelmeye devam ettikçe bu konudaki hakimiyetimizin daha da artacağından hiçbir tereddütümüz yok. Çok saygın, kaliteli yerli ve yabancı rakiplerimiz olmasına rağmen biz finans sektörüne fevkalede odaklanmış ve sermayedar istikrarı inanılmaz boyutta olan bir grubuz. Bunun yanısıra göreceli olarak ister para ister mal olarak değerlendirilsin çok daha fazla bir özvarlığımız var. Bunun tamamını gerekirse bankacılığa koymaktan da çekinmeyiz. Bir çok iştirakimiz var ama icap ederse hepsini bankacılığa koyarız. Çünkü en önde tuttuğumuz işimiz tabi ki İş Bankası’nın bayrağını yukarıda tutmaktır. Artı her türlü rakibimizin çok daha ötesinde bankacılık yatırımımız var. Türkiye piyasasında büyüme konusunda çok ciddi bir avantaja sahip İş Bankası'nın bu avantajını da karlı olmak kaydıyla kulanacağız.

Türk Telekom’un özelleşmesiyle Avea’nın adımları hızlanacak
Avea’da iki büyük operatör ortaklığı ortaya çıkınca azınlık hissedar konumunu içimize sindirdik. Türkiye gibi potansiyeli yere göğe sığdırılamayan bir ülkede perakende gibi bir alanın başarılı olacağını biliyoruz. Biz yatırımımızı yaptık, meyvelerini verecek. Zor dönemleri geçildi, kolay dönemde politikamızı değiştirmeyi düşünmüyoruz. Hep bizim bu paylarımızı satıp çıkmamız gibi bir beklenti var ancak buna gerek mali gerekse yasal yönden hiç zorunlu değiliz. Gerekirse payımızı artırabilecek gücümüz ve iktidarımız var. Niyetimiz o yatırımın mürüvetini görmek. Yani o yatırımdan çok ciddi kazanç elde edeceğimiz beklentisindeyiz. Bugüne kadar geldiği noktayı da yeterli buluyoruz. Biz bu şirkette 8-10 yıllık bir kuluçka dönemi öngörüyorduk. Bu önce kriz nedeniyle olumsuz etkilendi, sonra da yine kriz nedeniyle olumlu etkilendi. Çünkü rakipleri de olumsuz etkilendi. Rakipleri olumsuz etkilenince daha uzun yıllar 3’üncü konumda kalacağını sandığımız şirket ikinci konuma doğru daha süratle pazar payını artırdı. Özellikle Türk Telekom’un özelleşmesi sonrasında bu şirketin adımlarının çok daha süratleneceği kanaatindeyim.

Türkiye'de bürosu dahi olmayan bankalar otel odalarında kredi veriyor
Aracılık maliyetlerinin yüksekliğini serbest piyasa ekonomisine en büyük ihanet ettiğimiz alanlar olarak görüyorum. Bu ihaneti bugünkü yönetimler itibariyle eleştirir şekilde ortaya koymak mümkün değil. Ne yazık ki Türkiye’nin uzun yıllar kamu finansmanı ile ilgili sorunları özellikle vergiler, fonlar gibi yönlerden bunları üst üste yığa yığa biriktirdi. Şimdi de yine kısıtlar nedeniyle hemen bunlardan vazgeçmek mümkün olmuyor. Ancak bu bizi inanılmaz zararlı kılıyor. Bugün ülkemizdeki finans sektörünü gelişmiş ülkelerdeki normlarla idare etme kararındayız. Sermaye prensiplerini en gelişmiş Avrupa ülkeleri parelelinde kendi yetersizliklerimize rağmen koymak iradesindeyiz. Bir yandan bunları yapıyoruz, diğer yandan onlardakinden çok daha ağır vergi, fon gibi kaynak aktarma maliyetlerini artıran unsurları koyuyoruz. Bunlar Türk sermayedarına da Türk vatandaşına da haksızlık. Bugün bir çok varlıklı insan Türkiye’de şubesi dahi olmayan yabancı bankaların hizmetinden yararlanmaktadır. Bu kimi zaman parasını götürüp orada değerlendirmek, kimi zaman kredisini oradan almak şeklinde oluyor. Öyle kısıtlar varki. Örneğin Türkiye'de döviz kredisini yalnızca ihracat yapanlara kullandırabiliyoruz. Bu benzer ülkelerin bir çoğunda olmayan bir uygulama. Halbuki sistemdeki mevduatın yarısı döviz cinsi. Risk prensiplerine uyarak ihracat garantisi olmaksızın da döviz kredisi verememek Türk bankalarının çok büyük bir dezavantajı. Taahhüde girmek istemeyen müşterilerimiz mevzuatta uygun olduğu için gidip yurtdışındaki bir bankada kredi alabiliyor. Biz bununla mücadele edebilmek için off-shore’da şube açıp onun üzerinden vermeye kalksak, bu da denetimlerde mevzuatı dolanmak olarak nitelenip cezalı olarak ödemeye kadar geliyor. Ancak bir yandan bakıyoruz ki ülkemiz de lüks otel süitlerinde tutulan ofislerle, ülkede sermayesi değil, bürosu bile olmayan saygın uluslararası bankalar bu hizmeti, bu talebi arzla karşılıyorlar. Bu kadar ciddi bir bankacılık kültürü, deneyimi, düzenlemesi olan bir ülkede bu kısıtlar yüzünden maruz kaldığımız şey; Türkiye’nin gelir elde etmesine, katma değer elde etmesine engel olduğu gibi, aslında değil vergi kazandırmadığı gibi vergi kaybettiriyor. Buna dur demenin vakti geldi geçti. Bu resmen elektrik, havagazı, sudaki kayıp kaçak oranı gibi bir şey. Hiç bir şekilde amacına hizmet etmediği kanaatindeyim.(REFERANS)



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


DEPREM EVLERİ BİRE BEŞ VERDİ!!!

ATO İLE TİME ARASINDA DVD KRİZİ

UNAKITAN ÇİLESİ ÇEKECEĞİZ
»  BENZİNDE İNDİRİM
»  TMSF, TELSİM'DEN SONRA ADABANK'I SATACAK
»  ULUSAL MARKER İHALESİNİ İSRAİLLİ FİRMA KAZANDI
»  TMSF, ÇAMLICA KONAKLARINI SATIŞA ÇIKARACAK
»  SİNAN AYGÜN:"PEMBE TABLOLAR DOĞRU DEĞİL"
»  KREDİ KARTI BORCUNA UYANIK FORMUL
»  SSK VE BAĞ-KUR'LULARA AF
»  NOTER VE AVUKATLARA PRİM MÜJDESİ
»  NEMA'DA 8. TAKSİT ÖDEMELERİ BAŞLIYOR
»  MOTORİN'DE 25 KURUŞ İNDİRİM!
»  GÜNDAY, VERGİ İNDİRİMİ İSTEDİ...
»  KİT ÜRÜNLERİNE ENFLASYONUN ÜZERİNDE ZAM GELİYOR
»  KİRACIYA DEPOZİTO MÜJDESİ
»  MOTORİNİN RAFİNERİ ÇIKIŞINDA İNDİRİM...
»  İHRACATA DÜNYA BANKASI KREDİSİ
»  AVEA'DA NELER OLUYOR?
»  PRİM ALACAKLARINA YENİ DÜZENLEME
»  BÜTÇE'DE ERDOĞAN'IN MAL VARLIĞI TARTIŞILDI
»  MERKEZ BANKASI ÇEYREK PUAN FAİZ İNDİRDİ
»  GELİRLER GENEL MÜDÜRÜNE DE FİŞ VERMEMİŞLER!!!
»  BABACAN:"YABANCIYA KARŞI ÇIKMAYIN"
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.