Kılıçdaroğlu, bugün 6. duruşması görülecek Cumhuriyet davası hakkında, "Tamamen yapay bir davayla, suni bir iddianameyle bu arkadaşlar bir yıldan fazladır hapisteler. Umarız bugünkü duruşmada bu arkadaşlar serbest bırakılır ve görevlerinin başlarına dönerler" dedi.
Kılıçdaroğlu konuşmasında şu ifadeleri kullanıyor:
Bugün İstanbul'da çok önemli bir dava var. Cumhuriyet gazetesi davası. Haksız olarak Ahmet Şık, 434 gündür, Akın Atalay 495 gündür, Murat Sabuncu 495 gündür tutuklu. Tamamen yapay bir davayla, suni bir iddianameyle bu arkadaşlar bir yıldan fazladır hapisteler. Umarız bugünkü duruşmada bu arkadaşlar serbest bırakılır ve görevlerinin başlarına dönerler.
Değerli arkadaşlarım, zaman zaman belli olaylara ciddi tepkiler gösteriyoruz. Ama bir süre sonra bakıyoruz ki o tepki gösterdiğimiz olay sıradanlaşmış bir olay olarak karşımıza çıkıyor. Yani hükümet medya gücüyle öyle bir algı oluşturuyor ki sanki bir yıldan fazladır suçsuz yere hapiste yatan gazeteciler normal bir yargılama sonucu yatıyorlar. Enis Berberoğlu, haksız yere uzun süredir hapiste, milletvekilleri hapiste. Ve millet bir süre sonra bunu kanıksamamaya başlıyor. Bize düşen görev nasıl bu olaylar gündeme geldiğinde dik duruşumuzla karşı çıkıyorsak, karşı çıkmayı sürekli hale getirmemiz gerekiyor. Bizim dışımızda yasa dışı uygulamalara karşı çıkan hemen hemen hiç yok. Susturulan bir toplum var. İktidarın bütün gücüyle CHP'ye yüklenmesinde "Acaba CHP nasıl konuşamaz noktaya gelir ve biz toplumu arzu ettiğimiz gibi yönlendiririz" anlayışı var. Bu tuzağa hiçbir vatanseverin, hiçbir CHP'linin düşmemesi lazım.
Gazetecilerin, yazarların, akademisyenlerin, milletvekillerinin, öğrencilerin, avukatların hapiste olduğu bir Türkiye'deyiz. Barış istedi diye 100'den fazla akademisyenin üniversiteden kovulduğu bir ülkedeyiz. Bunu unutmayacağız. Hapishanelerde nefes alacak yer yok. Üniversiteleri susturulan bir Türkiye'de yaşıyoruz. Anayasa değişecek, en çok konuşması gereken üniversiteler suskun. Parlamentonun yetkilerinin gasp edildiği bir Türkiye'de yaşıyoruz. Suçluyu hâkimin değil, siyasi otoritenin belirlediği bir Türkiye'de yaşıyoruz. Yargı da işgal altında, tıpkı demokrasinin işgal altında olduğu gibi. 21. yüzyıldayız. Demokrasimiz işgal altında. İnsanlar nefes alamıyor. İnsanlar düşüncelerini özgürce ifade edemiyorlar. Bütün illerinde, ilçelerinde, köylerinde yani her karış toprağında OHAL'in uygulandığı bir ülkeyiz. 21 Temmuz 2016'da resmen BM'ye başvurarak biz adil yargılama yapmayacağız diye dünyaya duyurdu.
Hükümet BM'ye başvurarak biz adil yargılama, tutulanlara insanca davranmayacağız diye BM'ye başvurdu ve iradesini beyan etti. Hiç kimsenin bu süreçte can ve mal güvenliği yok. Gayri meşru bir referandumla anayasa değiştirildi. Demokratik hukuk devletinin işlevsiz hale getirilmek istendiği görülüyor. Önce parti devletine şimdi de haneden devletine dönüşen bir Türkiye'de yaşıyoruz. Hanedanı ile birlikte bir tek adam rejimi. Kuvvetler ayrılığı ilkesi yok edilmiş tek adam rejiminin tutsağı haline getirilen bir Türkiye'de yaşıyoruz. Özgür iradesi ile dış politikasını belirleyen bir Türkiye değil, egemen güçlere göre politikasını belirleyen bir Türkiye'den bahsediyorum. Toplumu ayrıştırarak, bölerek, kendi güvencesi altına almak istediği bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. En kritik kararlarda, devleti yönetenlerin aldatıldık itirafları ile karşı karşıya geldiğimiz bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız.
İki yakası bir araya gelmeyen Türkiye ekonomisini tefecilere peşkeş çeken bir Türkiye ile karşı karşıyayız. Toplanan vergilerin hesabının verilmediği, sorulduğunda da suçlu konuma düşürülen bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu rejimin adı hanedan, tek adam rejimi. Düzenin adı da haramiler düzeni. Haramilerin saltanatını yıkmadıkça yatağımızda rahat uyuyamayacağız. Bizim boynumuzun borcudur haramilerin saltanatını yıkmak. Çünkü bir Kuvayı Milliyeciyiz.
"Bu mücadele bizim ortak mücadelemiz"
Bizim temel ilkemiz, söz konusu vatansa gerisi teferruattır. Bu saflara elbette ki ister muhafazalar, ister ülkücü, ister milliyetçi, ister mukaddesatçı, ister Atatürkçü kim olursa olsun hep beraber bu mücadeleye getireceğiz. Bu mücadele bizim ortak mücadelemizdir. Bu davaya önce inanmamız gerekiyor.
Yok etmek isteyeceklerdir ama asla yok edemeyeceklerdir. Çünkü, bir haklıyız, gururluyuz, onurluyuz. Her CHP'linin bir dava insanı olması gerekir. Kadın-erkek eşitliğinin savunulması ortak davamızdır. Dün Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Aydın'dan kadın muhtarlara seslendim. Çağrı yaptım, yüzde 33 cinsiyet kotasını Siyasal Partiler Yasası'na koyalım diye. Aynı çağrıyı yine yapıyorum. Yüreğiniz yetiyorsa, kadınlara saygınız varsa, parlamentoda grubu bulunan bütün siyasi partiler, en az yüzde 33 cinsiyet kotasını yasalaştıralım. Biz bunu yapacağız. Türkiye'yi çağdaş uygarlığa taşımak ortak davamızdır.
"Bireysel çıkar peşinde koşanların bu partide yeri yok"
Davaya inanan insanların özelliği ben yarın ne olacağım kaygısı taşımayanlardır. Milletvekilliği garanti mi diye söyleyenlerin dava insanı olmaya hakları da hukukları da yoktur. Dava insanı olanların mevkisi yoktur, makamı yoktur, yeri yoktur. Sen hiçbir şey olamazsın, senin bu partide yerin de yoktur kardeşim. Bireysel çıkar peşinde koşanların bu partide yeri yoktur.
Sen hiçbir şey olamazsın, senin bu partide yerin de yoktur kardeşim. Bireysel çıkar peşinde koşanların bu partide yeri yoktur.
"Delege avcılığı ile siyaset yapanların bu ülkeye faydası yoktur"
2010 yılında genel başkan olduktan sonra önümdeki en önemli görev parti için reformdu. Yepyeni bir siyaset anlayışını bu partiye yerleştirmeye çalıştım. Tüzüğe en az yüzde 85 ön seçim şartını ben koydurdum. 2 kez üst üste kontenjan adayı olanların, üçüncü kez aday olamayacaklarına ilişkin tüzüğe ben koydum. Daha önce ön seçim mi vardı? 55 seçim çevresinde ön seçim yaptık. Çıkıp bana "Kılıçdaroğlu tüzük değişikliği getiriyor, tüzük değişikliğini kaldıracaklar." Niye yapalım? Delege avcılığıyla siyaset yapanların bu ülkeye faydası yoktur. Ön seçim maddesi aynen duruyor. Hatta aday saptama yöntemleri belirlenirken bir düzenleme daha yaptık, il örgütlerinin görüşlerinin de alınacağını tüzüğe yazdık. Bir Parti Meclisi'ne girerken il başkanlarının önerisini de oraya götereceğiz. Bana en yakın olanlar şunu aday göster bunu aday göster, en uzak olanlar şu olmasın, bu olmasın diyenler... Adayı en iyi belirleyecek olan örgütün kendisi. Meraklısı olsaydım, 2012'de ön seçim şartını getirmez, 55 ilde ön seçim yaptırmazdım.
Örgüt partiyi yıllardır iktidar olmamasına karşın ayakta tutuyor. Örgüte güvenmeyeceksiniz de kime güveneceksiniz. 55 yerde ön seçim yaptık, ben de örgüt de rahat etti. Ön seçimi aşıp gelenler oldu. Milletvekili arkadaşlarım parlamentoda ellerinden gelen çabayı gösteriyorlar. Hiçbir partinin göstermediği çabayı bizim milletvekillerimiz gösteriyorlar. 81 ile gidiyorlar.
İktidar partisinin ve yandaşlarınnı en çok kullandıkları cümle şuydu: "CHP Sivas'tan öteye gidemez." CHP bugün Avrupa'ya da, Amerika'ya da gidebiliyor. Diyarbakır'a da, Hakkari'ye de niye gitmeyelim? Kürt sorununu çözecek olan parti, CHP'dir. CHP dışında hiç kimse bu sorunu çözemez. CHP, demokrasi ve özgürlük bağlamında bu sorunu çözecek. 15 yıldır çözemediler, şehitler üzerinden siyaset yapıyorlar. Kendi çocuklarını askere göndermemek için her türlü dümeni çevir. Bu oyunu da Türkiye'nin görmesi lazım. 7 Haziran'dan sonra bir süre sonra yeniden seçime gittik. Tamamımız merkez yoklaması ile parlamentoya geldi. Bir düzenleme yaptık, ön seçimden gelen arkadaşların tekrar ön seçime gitmelerini doğru bulmadım. O arkadaşların tamamını yeniden bulundukları konumlarla seçime gittik. Ön seçime verdiğimiz değeri ve önemi gösteriyor bu. Parti içi demokratik yarış kültürünü yerleştirmek için 8 yıldır mücadele veriyorum. Hastalıklı eski alışkanlıklarla ne yazık ki hala bu parti kültürünü arzu ettiğim oranda partiye yerleştiremedim ama bunun mücadelesini mutlaka yapacağım.