Sabah-ATV Grubu'na el koymanız ve ardından ihaleyi, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın damadının (Berat Albayrak) üst düzet yönetici olduğu Çalık Grubu'na vermeniz, siyasi iradeden bağımsız olduğunuzu düşündürtmüyor insana... Buna ne dersiniz?
TMSF, bütün ihalelerde olduğu gibi bu ihalede de baştan sona kamuoyunun gözü önünde cereyan eden bir süreç işletmiştir. Her yönü ile ihale tamamen açık bir biçimde yapılmıştır. Gerekli şartları taşıyan herkesin gelip katılabileceği bir ihale olmuştur. Ama gerek ihale bedelinin girmeyi düşünen gruplar tarafından yüksek bulunması, gerekse bozulan uluslararası piyasalar ilgiyi azaltmıştır. Muhammen bedelin bulunması, bizim açımızdan büyük bir başarıdır. Ancak 7-8 firmanın şartname alıp, 3 tanesinin ön yeterliliği geçtiği bir ihalenin bazılarının iddia ettiği gibi bazılarına yakın bir gruba kaldı diye karalanmak istenmesini doğru bulmuyorum.
- Çalık Grubu, Sabah-ATV ihalesini aldı ama ihale bedeli olan 1 milyar 100 milyon doları henüz size ödemedi ve 40-45 gün bir süreleri var. Çalık Grubu'nun olası ödeme yapamama durumunda, bir B planınız var mı?
Fon Kurulu'nun ihaleyi onaylaması ile 1.1 milyar dolarlık borç artık Çalık Grubu'undur. Grubun parayı ödeyememesi gibi bir şüphemiz yok. Ancak böyle birşey olursa, TMSF bu medya varlıklarını tekrar ihaleye çıkaracaktır. Yeni ihalede bu fiyat bulunamazsa aradaki fark, gruptan talep edilecektir. Bu vesileyle şu noktaya da dikkat çekmek istiyorum: Biz ihale bedelini kasaya koyana kadar, küçük de olsa ödenememe ihtimalini her zaman gözönünde bulundururuz. Bu yüzden devir teslim yapılana kadar şirketleri en iyi şekilde yönetmeye, değerlerini korumaya özen gösteririz. Hani bize yapılan bazı eleştiriler var ya. Transferler filan. Bizim atadığımız yönetici arkadaşlar, gazetenin trajını, televizyonun reytingini yeni alıcı işleri teslim alana kadar en üst düzeyde tutmaya gayret etmeye çalışıyorlar.
- Bu kurumla ilgili de hergün yeni spekülasyonlar, iddialar gündeme geliyor... Mesela 1 trilyon 300 milyarlık Çırağan Oteli'ndeki ATV Gecesi...
Benim bu işin mahiyetini bilmeden maliyeti konusunda size yorum yapmam yanlış olur. O paranın neye göre az veya neye göre çok olduğunu anlamak için, bu televizyon kanalı önceki yıllarda hangi maliyetle neler yaptı bunları bilmek lazım. Şu anda bu konuda yorum yapacak kadar bilgi sahibi değilim. Ama bunu da sizden duymuş oldum ve oradaki yönetici arkadaşlara soracağım. Sabah ve ATV çok dinamik işletmeler. Bu konuda gecikme, bu konularda yavaş hareket etmenin bu şirketlere bu varlıklara zararı vardır. Alıcı şirketin işlerin aksamasından veya gecikmesinden dolayı bizlere dönüp mala değer kaybettirdiniz dememesi için bunları yapmak durumundayız. Bizim, "Sattık burayı, burayla ilgili artık hiçbir karar almıyoruz" dememiz aslında hukuken de bize büyük sorumluluklar yükler. Etik olarak da doğru değil. Çünkü biz bu varlığı 1 milyar 100 milyon dolar değer biçilen bir varlık şeklinde gücünü muhafaza etmemiz lazım. Bu gücünü korumamız gerekiyor. Ama şunu söyleyelim; bizim bu konulardaki anlayışımız bu, ama bunun oradaki uygulaması tamamen yönetim kurulunun tasarrufundadır. Son dönemlerde yayın grubuyla ilgili gerek genel yayın yönetmeni gerek diğer bazı gazetecilerle ilgili...
- Şu an Sabah ve ATV'nin yönetimi sizin elinizde. Bu sırada Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan'ın sizin tarafınızdan görevden alındığı iddia edildi. Bir diğer iddia da Babahan'ın istifa ettiği ama daha sonra geri döndüğüydü. Neydi sizin açınızdan olup biten?
Bir defa görevden alma diye bir şey yoktu. Oradaki yönetim kurulumuzun bir ataması, yazı işlerine yaptığı bir atamanın sonucu vardı.
- Sizin tarafınızdan Sabah'a Yayın Yönetmen Yardımcısı olarak atanan Metin Yüksel'den söz ediyorsunuz.
Evet. Metin Yüksel diye bir arkadaşımız...
- Malatyalı mı?
Hayır değil. Zannediyorum Çankırılı.
- Kendisinin Fethullahçı olduğu ileri sürüldü...
Bilmiyorum, biz nüfus cüzdanına bakıyoruz...
- Kendisini tanır mısınız, tanımaz mısınız?
Hayır... Metin Yüksel burada benimle bir röportaj yaptı ilk başladığım dönemlerde. Hürriyet gazetesindeydi o zaman. O zaman tanıdım. Ondan sonra bir defa görüştüm. Metin Yüksel'i burada tanıdım, gazeteci olarak tanıdım. İkincisi, hani nüfus hanesinde "dini, mezhebi" diye bir şey var ama "cemaati" diye bir şey olmadığı için bilemiyorum...
- Kimi kişiler, TMSF bünyesindeki medya kuruluşlarında, başına talih kuşu konmuş gibi 35-40 milyar maaşlarla göreve başlıyorlar...
Yok yok... Onlar doğru değil, onlar abartı.
- Babahan olayına dönersek.
Bu tamamen bir yayın grubunun, bir gazetenin yönetim kurulunun, en üst yönetim organının bir tasarrufunun, genel yayın yönetmeni tarafından benimsenmemesi... O da doğal; genel yayın müdürü, yönetmeni ya da herhangi bir işletmenin profesyonel üst yöneticisiyle yönetim kurulu arasında her zaman böyle şeyler çıkabilir. Bunlar çok doğal şeyler. İşletmelerde, medya olsun, başka yerlerde olsun, karşılaşılan doğal şeylerdir. Benim öğrendiğim, arkadaşlarımın bana söylediği; kendisi, "Ben bu atamayı uygun görmüyorum. Eğer ısrar ediyorsanız ben genel yayın yönetmenliğinden ayrılmak istiyorum, yazar olarak devam etmek istiyorum" demiştir. Arkadaşlarımızın da, "Peki, nasıl istersen" diye cevapları olmuş. Daha sonra herhalde yaptığı değerlendirmelerde -arkadaşımızın kendi kişisel değerlendirmesi- bu kararından vazgeçip yeniden görevinin başına dönmüş.
- Babahan'ın yayın yönetmenliğinden rahatsızlık duyuyor musunuz?
Ben şimdi bir okuyucu olarak tabii ki fikrimi beyan ederim. Ama bunu bugün bunları konuşmam sadece bir okuyucu olarak algılanmayacaktır. TMSF Başkanı sıfatım ve kamuoyunun bana yakıştırdığı bütün oradaki tasarrufların altındaki Ahmet Ertürk algılanacaktır. Dolayısıyla ben bu sorunuza şu an cevap vermek istemiyorum. Ama gazete bizden çıktıktan sonra bu sorunuza çok rahat cevap verebilirim.
- Bundan 1.5 hafta önce Başbakan Tayyip Erdoğan'ın medyaya bir yönelik bir çıkışı oldu; gazetelerdeki "arka kapak güzelleri"ne karşı bir eleştirisi oldu. Başbakan, o eleştriden kısa süre sonra Cumartesi gecesi ATV ekranlarında dört gazetecinin sorularını yanıtladı. Ertesi gün Sabah gazetesini açtık. Manşette Sayın Başbakan'ın ATV'deki açıklaması yer alıyordu. Sayfanın üst tarafında manken Tuğçe Kazaz ve gazetenin arka sayfasında da Paris Hilton vardı. Bu tabloyu görünce ne hissettiniz?
Gazetenin magazin eki var biliyorsunuz, arka sayfada bu tür güzeller var. Benim bir okuyucu olarak tabii ki görüşlerim var ama bu konuda özel bir tutumum yok. Özel bir karşı çıkma ya da özel bir tarafgirlik tutumum olduğunu düşünmüyorum. Normal gazetecilik yapılıyor. Gazeteciler yapıyor onu. Elbette bu tür gazeteciliğine benim de söyleyeceklerim olabilir... Bir günlük gazetenin nasıl olması yolunda benim de görüşlerim, düşüncelerim var. Ama ben bunları söylemek istemiyorum, çünkü yanlış algılanırım. Ben söylediğiniz heberlerin yayınlandığı günlerde yurtdışındaydım. İnternetten izleyebildim. Gerçekten gazeteyi görmedim. Başbakan'ın o beyanatını internetten okudum. Ama bu arada şunu gözardı etmiyoruz: Sabah gazetesinin bir kimliği var, bir yayın çizgisi var; magazin anlayışıyla, politik anlayışıyla, habercilik anlayışıyla bir çizgisi var. Ben şunu çok rahat söyleyebilirim: Bunu aynı zamanda bir okuyucu olarak da söylüyorum. Sabah gazetesinin bu çizgisi değişmedi. Bizden önceki çizgiyle bizden sonraki çizgi aynı.
- Başbakan Erdoğan'ın Sabah'ın yayın politikası ile ilgili olarak size hiç serzenişi olmadı mı?
Özellikle bizim şahsımızda Sabah ile ilgili bir eleştiri, yorum veya serzeniş olmadı. Ancak basına da yansıdığı gibi, -siz de vurguladınız- gazetelerin arka sayfaları ile ilgili genel bir eleştiri oldu.
- Babahan konusuna geri dönersek...
Oradaki spekülasyonlar; görevden alma, Cumhurbaşkanı aramış beni, Başbakan devreye girmiş, geri göreve iade etmişiz... Bunların hepsi spekülasyon, bunların gerçekle uzaktan yakından alakası yok. Tamamen Ergun Babahan'ın verdiği karardır.
- Başbakan medyaya eleştirilerini yöneltti ve özellikle altını çizdi arka sayfa güzellerinin... Sabah'ı yöneten biri olarak bu eleştirileri siz ve yönetim kurulunuz az da olsa üzerine alınmadınız mı?
Başbakan'ın o sitemini biz üstümüze alınmadık. Günlük gazete çıkarılıyor orada. O günlük gazete dediğim gibi daha önce nasıl çıkıyorsa öyle çıkıyor. Öyle formatı varsa o format sürüyor. O format doğru, olur yanlış olur. Kimisi onu eleştirir, kimisinin hoşuna gider, kimisi der ki; "Ya bir tane güzel az, birkaç tane daha fotograf koyun" diyebilir. Bunları doğal karşılaşıyorum. Bizim burada yaptığımız görev açısından önemli olan bizim o konulara müdahale etmeyişimizdir.
- Bu arada Sabah Grubu Mehmet Barlas ve Engin Ardıç'ı transfer etti. Barlas'ın 950 milyar, Ardıç'ın 500 milyar transfer parası aldığı söyleniyor. Bu parayı TMSF mi ödüyor, yoksa Çalık mı ödüyor? Bu transfer görüşmelerini kim yürütüyor?
Parayı ne TMSF, ne Çalık ödüyor, bu parayı o şirket ödüyor. Şu anda yürüyen bir şirket var.
- O şirketin yönetim kurulunu siz atamıyor musunuz?
Tabii, o şirketi bizim atadığımız yönetim kurulu yönetiyor. Şirketin bir bütçesi var, bir geliri, gideri var. O geliri biz nasıl ki Çalık'a vermiyoruz ya da TMSF'ye gelmiyor ise, gideri de Çalık veya TMSF tarafından karşılanmıyor.
- Ahmet Bey anlayamadığım nokta şu; bu görüşmeleri sizin arkadaşlarınız mı yoksa Çalık Grubu adına CEO Servet Albayrak mı yürütüyor? Yoksa birlikte mi dönüyor pazarlık?
Orada da durum şu: Biz özellikle bu ihalenin kesinleşmesinden sonra veya kesinleşmesinin anlaşıldığı tarihten sonra, -ki bu aynı zamanda bizim düzenlemelerimizde vardır- bizim daha önce de düşündüğümüz, hatta belli girişimlerde bulunduğumuz bazı transferleri gerçekleştirdik. Mehmet Barlas biz gittiğimizde zaten Sabah yazarıydı. Hatta Mehmet Bey'le benim şahsi bir dostluğum da vardır. Kendisinin ayrılmasına çok da üzüldüğümü daha önce kamuoyuna birkaç sefer deklare ettim. Hatta Mehmet Bey'in, "TMSF geldiği için ayrılıyor" görüntüsü, bizi daha da rahatsız etti. Çünkü TMSF'nin varlığının orada bir rahatsızlık verdiğini algılamak rahatsız etti. Dolayısıyla Mehmet Barlas'ın geri dönmesi bizim de bir arzumuz, bizim de hep istediğimizdi. Kendisine çağrıda bulunduk. "Ne zaman isterseniz buyurun kapımız açık" dedik. O bizim de arzu ettiğimiz bir şeydi. Çalık Grubu da bu ismi istedi. Dolayısıyla iki tarafın da iradesi çakışınca, Mehmet Bey de eski rezervlerini bırakıp geri döndü. Patronajın değişmesi de bunda etkili oldu tabii Mehmet Bey'in kararının değişmesinde. İhalenin yapılmış olması ve ihalenin kesinleşeceğinin belirlenmiş olması, açığa çıkmış olması bunu sağladı... Engin Ardıç'la daha önceden konuşuldu. Bizim arkadaşlarımız birkaç sefer görüştüler. Engin Ardıç'ı biz Sabah'a kazandırmak istedik, arkadaşlarımız bu çalışmayı yaptılar, ama o zaman bir iki pürüz dolayısıyla gerçekleşmedi. O zaman ihale yapılmamıştı. Yeni alıcı belli değildi. Engin Bey biraz da, "İhale belli olsun, ondan sonra kararımı vereyim" düşüncesindeydi. Engin Bey de eski Sabah mensubu. Sabah da uzun yıllar çalışmış. Dolayısıyla Engin Bey'in gelişi de, yine bir hem TMSF tarafından, hem Çalık Grubu'nun ortak mutabakatıyla buluşmuştur.
- Su transfer paraları nasıl karşılanıyor?
O rakamlar spekülasyon. Tabii ki rutin bir ticari pratiği var bu işlerin. Türkiye'de ilk defa bir yazar bir yerden bir yere gitmiyor. Alışılmış belli bir piyasası var bu işlerin. Belli alışkanlıklar, belli gelenekler oluşmuş. Bunlar onun dışında şeyler değil ama o rakamlar tevatür. Bu transfer adı altında geçen şeyler, aslında bu gelen kişilerin alacağı maaş üzerinden ödenen bir peşin para aslında. Yani bir yıllık alıyorsa, bir yıllık maaşının bir kısmını peşin veriyoruz. Sonraki maaşlarından mahsup edilmek üzere veriliyor bunlar. Bunlar zaten dediğim gibi medya piyasasında herkesin bildiği, herkesin kabul ettiği geleneklerdir. Bunlara göre oluşmuştur.
- Sabah'a Medya Grup Başkanı olarak atadığınız Yavuz Onursal, el koyduğunuz Uzan Grubu'nda yöneticilik yapmış bir kişi. Dinç Bilgin'den ayrılmış, Cem Uzan'a gitmiş, Genç Parti Genel başkanlığı yardımcılığı yapmış, Uzanlar'ın Ankara'daki işlerini takip etmiş.
Evet, Yavuz Onursal'ın medya grubu başkanlığına atanması tabii ki eleştirilebilir. Başka isimler olabilirdi, ama Yavuz Bey bir gazeteci; tecrübeli bir gazeteci. Birçok grupta yöneticilik yapmış bir insan. Uzan'la profesyonel bazda çalışmış herkesi, bizim düşmanımız diye görmemiz gibi bir şey düşünülemez. Bu yanlış olur.
- Onursal'ın kamuya milyarlarca lira borcu olan Cavit Çağlar'larla Nail Keçili'lerle her gün İstanbul'un lüks restaurantlarında boy göstermesi, yine Nail Bey'in Manyas'taki yazlık evine helikopterle gitmesi, konaklaması sizi TMSF Başkanı olarak rahatsız etmiyor muydu?
Ben olsam kişisel olarak bunları yapmam. Yani bu benim iş yapma üslubum değil. Benim hayat tarzım daha dikkatli olmasını gerektiriyor. Ama sonuçta Yavuz Bey bir gazeteci, bu toplumda sıfırdan uzaydan yukarıdan gelip buraya oturmuş değil. İlişkileri var, bağlantıları var, o konularda ben Yavuz Bey'in duyarlılığına da burada tanıklık yaptım. Gerçekten onlarla dışarıda dostluğu olabilir, görüşebilir. O konularda ama onlarla ilgili en küçük bir bize yönelik herhangi bir aracılık yapma ya da onların sorunlarının çözümüne yönelik herhangi bir çaba gösterme gibi bir durumu asla hiç vaki olmadı. O dışarıda kiminle yemek yer; medya grup başkanı olmuş bir kişiye ya da bir gazeteciye bunu dikte etmek çok yakışık almaz. Ama biz kendimize güveniyoruz. Yavuz Bey'in ya da bir başka arkadaşımızın ya da şu anda yönetimimiz altındaki şirketlerin başındaki insanların, kimlerle ne konuştuğunu kontrol etmek hem mümkün değil, hem de çok doğru ve ahlaki değil. Ancak bizim onlardan etkilenerek burada işlem yapmamız doğru değil ve biz bunu güvendiğimiz için, bu konuda en ufak taviz vermediğimiz için, bu konuda doğru bildiğimizi yapmaktan asla vazgeçmediğimiz için, çok da önemsemiyoruz. Ama açık söylüyorum; bunu ben olsam bunları yapmazdım. Daha dikkatli hareket ederdim.
Röportajı tamamını Yeni Harman dergisinden okuyabilirsiniz...