Deniz Güçer - [email protected]
- . Elitaş,”İla nihaye cumhurbaşkanı kalabilme senaryosuna uydu, 367’ye ön ayak oldu” dedi. Elitaş VATAN’ın sorularını yanıtladı:
- TBMM Başkanı Çiçek’in açıklamasından sonra tutuklu vekillerin bırakılmasıyla ilgili hava daha mı pozitif?
Biliyorsunuz CHP’den 2, MHP’den 1, BDP’den 5 milletvekili tutuklu. Bakın; seçimin başlangıç tarihinde bu kişilerin aday gösterilmeleri ve seçilmesi durumunda parlamentoda görev yapamayacaklarını hem Yargıtay eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu hem de CHP milletvekili Süheyl Batum söylemişti. Sayın Kılıçdaroğlu da “sembolik olarak” aday olarak gösterdiklerini ifade etmişti. BDP’nin durumu daha farklı. BDP’lilerin de milletvekilli olamayacakları etkin bir şekilde konuşulurken ısrarla ve inatla bu kişileri aday göstermeleri sistemi zorlamak, dejenere etmek adına yapılmış bir davranış olarak ifade etmiştik.
- Muhalefet de sizi “İpe un seriyorlar, benim tutuklu vekilim yok deyip işin içinden çıkılmaz” diye eleştiriyordu...
Anayasa ve kanunlar net. Yani bu iş bir niyet okuma, öngörü değil. Sayın Kılıçdaroğlu bile bile, inadına 2 milletvekilini aday listelerine koydu. Bu kendisinin vicdanında sorgulaması gereken bir şey. CHP’li 2 milletvekili, hükümeti durdurmak amacıyla yaptıkları faaliyetler olduğu iddiasıyla tutuklu yargılanıyor. Yani bu yargılanma basit değil. Hükümeti baskı altında bırakmak amaçlı olduğu iddia edilen bir örgütün üyesi olduğu iddiasıyla yargılanıyorlar. BDP’liler de Türkiye’yi bölmek maksatlı terör faaliyetlerine yardım ve yataklık etmekten yargılanıyor. Bölücülük faaliyetleri içinde bulundukları, teröre yardım ve yataklık ettikleri iddia edilen milletvekillerinin parlamentoda bulunması yanlış sonuçları beraberinde getirir.
- Talimat derken adres gösteriyor musunuz?
Haberal’ın kim tarafından önerildiği, Demirel’in CHP içinde 10-15 civarında kontenjanın olduğunu sağır sultan duydu. Bunu da ikna etmiyorlar. Yani şu anda Sayın Kılıçdaroğlu’na kılavuzluk yapan, 6 kere gidip 7 kere geldiğini iddia eden, zoru gördüğünde şapkasını alıp kaçan Sayın Demirel’dir.
‘Teklif gelir, inceleriz!’
- 100. maddenin değiştirileceği ve milletvekillerinin serbest bırakılması formülüne grubunuz destek verir mi?
İşin esası şu: 4 siyasi parti anlaşamadığı sürece yani iktidar grubu da buna katılmadığı sürece o konuyla ilgili düzenlemenin çıkması mümkün değil. İktidar grubuna üç siyasi partinin anlaştığı metin getirilmeli, bilgi verilmeli. Biz iktidarın bize verdiği sorumluluk içerisinde, milletin verdiği görevin hassasiyetiyle getirilecek teklifi yetkili kurullarımızda enine boyuna değerlendiririz. Artısına bakarız, eksisine bakarız. Getirdiği nedir, götürdüğü nedir, bugün neyi çözüyor yarın hangi problemleri beraberinde getiriyor. Yan etkileri neler, içinde virüs barındırıyor mu? Sistemi içten içe yiyecek mi yoksa sistemdeki huzursuzluğu ortadan kaldıracak mı, diye tek tek inceleriz. Ama sadece parti hassasiyetiyle, kendi partisindeki liderlik sıkıntısından dolayı, ‘Karizmam çizildi’ endişesiyle hareket ediliyorsa biz bu işin içinde olmayız. Bugüne göre ortaya konulan düzenlemeler yarın terör örgütünün dağ kadrosunun başı Karayılan’ın milletvekili olmasına imkan verecekse bu işte yokuz. Milletin yüreğine hançer gibi saplanacak bir düzenlemenin içinde bulunmayız.
- MHP Genel Başkanı, “Kaş yaparken göz çıkarmamak lazım” uyarısı yaptı. Aynı hassasiyeti mi duyuyorsunuz?
MHP’nin biraz daha sorumluluk hissi içinde davrandığını düşünüyorum. Ama CHP’nin Türkiye’nin geleceğiyle ilgili değil, o milletvekillerine karşı sorumluluk hissiyle davrandıkları kanaatindeyim. Çünkü o insanları çağırdılar, olamayacağını bile bile umut verdiler. Sonra hayal kırıklığına uğrattılar. CHP Genel Başkanı, seçtirdiği milletvekillerini parlamentoda görev yaptıramamanın acziyetine düştü.
Son öneri işe yarar mı?
Elitaş, bu soruya “Bilemiyorum. Henüz bize net bir şey gelmedi” yanıtını veriyor.
- Formül 100. madde, deniyor ama Sabih Kanadoğlu ‘83. maddeyi değiştirmek gerekir’ demişti. İktidar partisi bu maddeyle ilgili öneri yapar mı?
Biz ona bakmıyoruz. Sadece kamu vicdanını sızlatmasın, yüreğimizde yara açmasın onu söylüyoruz.
- Sözlerinizden bu düzenlemenin çıkacağı konusunda pek de ümitli olmadığınızı anlıyorum...
O şekilde ifade ettiysem yanlış ifade etmiş olurum. Sadece hissiyatla değil hassasiyetle davranmamız gerektiğinin altını çizmek adına bunu söylüyorum.
‘CHP tribünlere oynuyor’
- Ama sonuçta işin bir de insani boyutu var. Bu insanlar hüküm giymedi...
Çok haklısınız. 2005 yılında biz Ceza Kanunu’ndaki tutukluluk sürelerini aşamalarla indirdik. Biz bu düzenlemeyi 2011 yılında yürürlüğe girmek üzere yaptık. CHP yeri göğü inletti. Bağırmalarından kulaklarımızı sağır etti.
- Hizbullahçıların bırakılması meselesine geleceksiniz galiba...
Evet. “Sizin amacınız Hizbullah, Sivas davasında tutuklu bulunanları serbest bırakmak. Bu düzenlemeyi onun için yapıyorsunuz” dediler. Engellemek için ellerinden gelen gayreti gösterdiler. Sonra Yargıtay davayı onamadığı için 1 Ocak 2011’de 15-20 Hizbullahçı bırakıldı. Yeri göğü inlettiler. CHP, şimdi “Gel tutukluluk sürelerini düşür” diyor. Amenna! Bunu kabul ediyoruz. Ama bakın CHP bir teklif getirdi. Tutukluluk süresini kendi milletvekillerinin durumuna göre getirmiş. Ama o zaman tecavüzcüler, çocuk istismarcıları dışarı çıkıyor. Öyle deyince geri adım atmak zorunda kaldılar. Yani CHP sadece tribünlere oynuyor. Vizyonu olmayan, açık denizde, rüzgar nereden eserse o tarafa giden hedefsiz bir parti konumunda.
Sezer’e ağır itham: 367’ye ön ayak oldu!
- Son dönem Demirel ve Yılmaz’ın yargılanmasını sürekli gündeme getiren bir grup var. Öyle olmalı mı?
Yargının ne yapacağını, ne yönde karar vereceğini bilmiyorum. Ama şimdi Demirel’in, Mesut Yılmaz’ın ve diğer siyasilerin bir vicdan muhasebesi yapmaları gerekir. Ahmet Necdet Sezer de dahil olmak üzere.
- Ahmet Necdet Sezer neden bu hesaplaşmayı yapmalı?
Ahmet Necdet Sezer’in Cumhuriyet mitinglerindeki katkılarını görüyoruz. ADD Başkanı Tansel Çölaşan cumhuriyet mitinglerinin, bu derneğin nereden finanse edildiğini itiraf etti. O süreçte nasıl bir yalan rüzgarı ortaya çıkarıldığı, iktidarı devirmeye muktedir olanların şartlarını olgunlaştırmak için gayret gösterdikleri ortada.
- “O rüzgarı yaratanlar arasında Sezer de vardı” mı diyorsunuz?
Çölaşan’ın açıklamalarına baktığınızda o şekilde. Yargının ne yapacağını bilmiyoruz ama bu saydığım siyasetçiler, -Sezer’i siyasetçi sayıp saymama konusunda tereddütlüyüm ama- bir anayasa hukukçusu olarak, en yüksek mahkemenin başkanlığını yapmış bir kişi olarak o vicdan muhasebesini iyi yapması gerekir diye düşünüyorum. Zoru görünce şapkasını alıp kaçan Demirel’in de, iktidar hırsıyla, kendisine sunulacak bir başbakanlığı reddetmeyen Mesut Yılmaz’ın da herhalde vicdan muhasebesini iyi yapması gerekiyor. Tansu Çiller kadar dik durma yürekliliğini gösteremeyenler her halde şimdi vicdan muhasebesini iyi yapmalı.
- “Yargı gerekiyorsa 27 Nisan’ı yargılar” demiştiniz. Sezer’in o süreçteki rolüne nasıl bakıyorsunuz?
Cumhurbaşkanı olduğu dönemde bizim “Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilsin” diye yaptığımız kanundaki 60 günlük süreyi Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. Onu kabul etmiş olsaydı biz 22 Temmuz 2007 tarihinde iki sandığı bir araya getirip halk tarafından bir cumhurbaşkanı seçtirecektik ve TBMM’yi de milletimiz seçecekti. Ama maalesef Sayın Sezer, başkalarının kurduğu senaryo çerçevesinde ila nihaye cumhurbaşkanı kalabilme senaryosu doğrultusunda 367 kararına ön ayak oldu. O sürecin içinde zımni olarak var olduğunu görüyoruz.
- Oradaki asıl plan neydi sizce?
Şuydu: 22 Temmuz tarihinde parlamento toplanacak, AK Parti 367’yi bulamayacak ve bundan dolayı o içler acısı hukuk garabeti 367 kararı devam edecekti. Böylece Sezer de görevine devam edecekti. Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi Mayıs ayında doldu ama 28 Ağustos’a kadar görevde kaldı. TBMM’de eğer 367 sayısı bulunmamış olsaydı Sezer TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçilemediği için görevine devam edecekti.
- Parlamento sürekli krizde olacaktı yani?
Çünkü o dönemdeki parlamento Anayasanın 102. maddesine göre seçime zorlanmış bir parlamento değildi. Kendi iradesiyle erken seçim kararı almıştı. O parlamento cumhurbaşkanı seçemediği taktirde Anayasa 102. maddeye göre seçim tehditi yoktu. Bunu ince ince hesapladılar, kılı kırk yararak hesapladılar. İla nihaye böyle devam edeceğini tahmin ettiler. O noktaya götürmek için gayret gösterdiler. Arkadaki gizli plan buydu. Ama bu gizli plan bozuldu.
- Sezer nasıl bir Cumhurbaşkanı’ydı?
Görüşme imkanı bulamadım . Bir defa Genel Kurul’da dinledim. Tokalaşmak kısmet olmadı ama pek de üzülmüyorum.
Demirel, dik dursa 12 Mart olmazdı!
- 28 Şubat mağdurları arasında siz de varsınız. Dalgalar peş peşe geliyor. Ne hissediyorsunuz?
28 Şubat sürecinde RP il başkan yardımcısıydım. Maalesef o gün partiye gönül vermiş tüm insanları haksız sebeplerle yargıladılar. Bir belediye başkanını okuduğu bir şiirden dolayı mahkum ettiler, siyaset sahnesinin dışına çıkardılar. RP’yi haksız yere kapattılar, tüm mal varlığına, paralarına el koydular. “Trilyon davası” diye bir şey ifade edip çoğu insanı haksız ve suçsuz yere yargıladılar. Bugünkü anayasal düzen olsaydı RP kapatılmazdı, kapatılamazdı. RP’ye o zulüm yapılmaz, trilyon davasında çok ocaklar sönmezdi.
- Sizce “trilyon davası” uydurma mıydı?
RP’nin kapatılması talimatla ortaya çıkarılmış bir davaydı. FP de öyle. Nitekim bugün Ayışığı, Yakamoz, çeşit çeşit, Eldiven, Balyoz darbe planlarının girişimlerini görüyoruz. Sayın Gül’ün aday olduğu süreçte “Protokol Yolu’ndan inerken aracı trafik kazası geçirse kim ne diyebilir?” diyen bir zihniyetin var olduğu ülkede nelerle uğraştığımızı bunu okuyanların iyi düşünmelerini isterim. 27 Mayıs sürecinde Demirel, İnönü dik durabilip, hesap sorabilseydi, 12 Mart olmazdı. 12 Mart sürecinde eğer herkes Ecevit gibi davranabilseydi, Demirel şapkasını alıp kaçmasaydı, Ecevit’le beraber hareket etseydi 12 Eylül olmazdı. “Bir bilen” diye rahmetli Özal’ı, sadece bu millete hizmet etmek isteyen insanları eleştiren Demirel, Ecevit, Baykal ses çıkarabilselerdi 28 Şubat olmazdı. Tansu Hanım gibi, “Tank gölgesinde iktidar olmayı içime sindiremem” diyebilselerdi cumhurbaşkanlığı seçiminde 2007 krizi ortaya çıkmaz, 27 Nisan bildirisiyle karşı karşıya kalmazdık. O bildiriden sonra Başbakan Erdoğan ve hükümetinin gösterdiği dirayeti gösterselerdi bu söylediklerimizin hiçbiri olmazdı.
- Askerde kabahat var ama sivil üniformalıların da suçu büyük diyorsunuz...
Aynen öyle. Ben onlara tank kafalı siviller diyorum. Dönemin ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın 28 Şubat sürecine giderken verdiği beyanatları şimdi okudukça tüylerim diken diken oluyor