İşte Akşam Gazetesi Yazarı Oray Eğin'in Asker sırtından rant sağlayan tosunlar ile diğer yazarların ipliğini pazara döktüğü yazısı.
Kimi yazarları çok cevval, çok sert, çok cesur buluyorsunuz değil mi? Resmi politikadan sıyrıdıklarını, güçlerinin özgürlüğü olduğunu, her şeyi dillendirdiklerini, dayatılana karşı çıktıklarını düşünüyorsunuz. Kendilerini böyle pazarlıyorlar, sizi de ikna ediyorlar. Yüksek sesle söyleyemediklerini dillendirdikleri için hayranlık besliyorsunuz, lafı gediğine oturttuklarını, “sağduyuyu” yıktıklarını, statükoya karşı çıktıklarını zannediyorsunuz. İçinizdeki “radikali” uyandırdığı için takip hayranlık besliyorsunuz değil mi?
Mesela o yazarlardan biri yıllardır bir klişe tutturmuş ve hamaset edebiyatının üzerine bir kariyer inşa etmiş. En büyük özelliği askere olan düşmanlığı olmuş. Sözlerinde somut hiçbir şey yok, ama formülü belli: Bir düşman bellenecek ve ona körü körüne saldırılacak. Ve çoğu zaman bu Tüsk Silahlı Kuvvetleri oluyor.
Peki mesela bu yazar ordunun içinde üç-beş kişinin katıldığı bir tecavüz iddiasıyla ilgili bütün Silahlı Kuvvetler’e “Tecavüzcüler sürüsü” diyebildiğinde vicdanınız kabul ediyor mu?
Yahut Güneydoğu’da yaşanan olaylarla ilgili barış özlemini dile getirirken, sürekli sadece askeri suçlaması, askeri savaş çığırtkanlığıyla itham etmesi doğru mu? Üstelik “BARIŞ” diye haykırırken somut hiçbir şey de söylemeden, hamasetin tuzağından kurtulmadan, edebiyat yapmaktan kendini alıkoymadan.
Neymiş bu Cihangir aydınının askerle alıp veremediği, ne çok içinde kalmış askere düşmanlık yapmak; normal mi?
Kendilerini cesaretleriyle pazarlayanlar en ufak bir eleştiri karşısında ise paniğe kapılıyorlar. Hem de onlara yönelik çağrı “Tamam barış istiyorsunuz, ama bir de öbür tarafı da dinleyin” kadar iyi niyetli olduğunda bile.
Paniğe kapılıyorlar. Araya insanlar devreye sokuyorlar, “dokunulmamak”, “eleştirilmemek” istiyorlar. Çünkü “korkuyorlarmış.”
Diyorlar ki “Bizi eleştirirseniz can güvenliğimizi tehlikeye atmış olursunuz.” Halbuki yazdıkları kişisel günlüklerinden bulup deşifre edilmiyor ki; herkese açık gazeteye yazıyorlar, üstelik beğenmediklerine karşı her türlü hakareti, ağır ithamı da ekleyerek. Bunu yapan kişinin kendisinin eleştiren muaf olması düşünülebilir mi? Bu dokunulmazlık talebini anlamaya çalışıyorum.
Bildiğim kadarıyla hem korkup hem de yazılmaz çünkü. Radikal de bir gizli örgütün üyelerine giden bir bülten değil ki, herkese açık bir gazete.
Doğrusu, bu dokunulmazlık talebinde de asker düşmanlığında da bir hesap olduğu hissi oluşuyor. Buna bir “demokrasi mücadelesi” demek zor. Keşke olsa.
Askerlere saldırıp onlardan tepki almak istiyorlar. Kendilerine 301. maddeden dava açılmasını istiyorlar. Çünkü bu sayede müthiş bir “entelektüel rant” elde ediyorlar. Düpedüz hoşlarına gidiyor. Mesela yabancı basında kapı kapı dolaşıp Türkiye’de nasıl “baskı altında” yaşadıklarını anlatıyorlar, prim yapıyorlar. Kimileri kitap satıyor bu sayede, kimileri konferanslara davet ediliyor.
Bu sayede kendilerine “baskı altında yazar” promosyonu yapmak için yepyeni bir fırsat doğuruyor.
Adını koymak lazdım. Demokrasi mücadelesi değil, demokrasi rantı bu.