Bu eleştiriler karşısında Arınç’ın “taşı gediğine koyduğunu” söyleyen Beki, “Arınç güya fitne sokuyor, bozgunculuk çıkarıyor, davayı satıyor, lidere ihanet ediyor; onlar da en kral dava adamı olmuş, has cengâver hepsi, partiyi savunuyor, lidere gövdelerini siper ediyorlar” diye yazdı.
“Arınç’ı susturma ihalesinin aktörlerine bakınca, manzara iyice içler acısı bir hal alıyor” diyen Beki, “Çünkü işi kayıkçı kavgasına çevirenler, ‘sen-ben’ polemiğine dönüştürenler, asıl aktörler değil. Onların medya ve siyasetteki yancıları” ifadelerini kullandı.
Akif Beki’nin Hürriyet’te “Bülent Arınç'ın aforizmaları” başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2016) yazısı şöyle:
AK Parti'nin kurucu babalarından biriydi.
Adı, Erdoğan ve Gül’le aynı hizaya yazılıydı. ‘Partinin triosu’ olarak anılan ilk 3 isimden biri.
İktidarın çelik çekirdeğini oluşturan asli unsurlardan, temel taşlardan, taşıyıcı sütunlardan sayılıyordu.
Tehlike geçtikten sonra trene atlayan kimi açıkgözler, şimdi Arınç’ı aforoz etme hakkını kendilerinde görmüyor mu, şaşıyorum.
AK Parti’nin bir yere gitmediği, artık kalıcı olduğu kesinleşmeden ona yanaşmayan kimi sağlamcılar, şimdi kendilerini AK Parti’nin merkezine koyup Arınç’ı dışlamaya yeltenmiyor mu! Şaşakalıyorum.
Ev sahibi oldular, evin ana direklerinden Arınç’ın samimiyetini sorguluyorlar.
* * *
Nerede haklı nerede haksız, söylediklerinin hangisi isabetli hangisi isabetsiz, nesi doğru nesi yanlış, hatasıyla sevabıyla tartışılacak elbette.
Sözleri ilgililerine sorulacak, onlar da Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümet sözcüsü Kurtulmuş veya bakanlar Çelik’le Ala gibi münasip gördükleri cevabı verecekler.
Sonuçta siyaset, tarikat değil. Körü körüne peşinden gidilecek şeyhleri de aklını şeyhin emrine koşmuş kurşun askerden müritleri de olmaz.
Demokrasilerde sorgudan sualden muaf, hatadan münezzeh, eleştiriler üstü, layüsel kişiler ve kurumlar yoktur.
Bülent Arınç da bundan müstesna tutulamaz. Muhatapları da.
Seviyeyi, kaliteyi ve kalibreyi düşürmeden birbirleriyle kamuoyu önünde konuşmaları, birbirlerini icabında hesaba çekmeleri çoksesliliğe hizmet eder. O da ortak aklı güçlendirir, demokratik kültürü derinleştirir.
Sadece literatüre kazandıracakları siyasi deyişler bile başlı başına bir renk ve zenginliktir.
Fakat böyle mi seyrediyor hadise?
* * *
Bir-iki yerde ayrı düştü, kendi partisine bir-iki alelade özeleştiri getirdi diye şahsiyetine saldırmak, konuştuğuna pişman etmek istemek, bir daha ağzını açamayacak hale getirmeye girişmek de nedir?
Arınç’ı susturma ihalesinin aktörlerine bakınca, manzara iyice içler acısı bir hal alıyor.
Çünkü işi kayıkçı kavgasına çevirenler, ‘sen-ben’ polemiğine dönüştürenler, asıl aktörler değil. Onların medya ve siyasetteki yancıları.
Arınç’a karşı AK Particilik ve Erdoğancılığa soyunuyorlar. İktidarın ve Erdoğan’ın yerine geçerek sesini bastırmaya, boğmaya çalışıyorlar.
Kimi yaranmacılar için bulunmaz bir göze girme fırsatı çünkü. Arınç’a vurup bonusları toplayacaklar. Ne kadar galiz saydırırsan o kadar kallavi olacak sanki ödülün. Ne kadar sunturlu küfür o kadar yağlı olur sanki mükâfatı.
Taltif beklentisiyle ileri atılıyorlar. En öne kim fırladı, en esaslısından aferini kapacak sanki.
Arınç güya fitne sokuyor, bozgunculuk çıkarıyor, davayı satıyor, lidere ihanet ediyor; onlar da en kral dava adamı olmuş, has cengâver hepsi, partiyi savunuyor, lidere gövdelerini siper ediyorlar.
* * *
Vodvil kahramanı gibi tipler, birbirinin üstüne basarak puanları toplama yarışında. Pespaye lakırdılarla absürd gülünçlüklerin sergilendiği zavallıca bir tiyatro.
Sıraya diziyor, her biri aforizma kuvvetinde sözlerden serlevhalar yapıp boyunlarına asıyor haliyle.
“Bunları neden şimdi ve kamuoyu önünde konuşuyorsunuz?” diyorlar.
“Biliniz ki hiçbir gerçek ‘Neden şimdi’ sorusunun muhatabı değildir” diye yapıştırıyor lafı.
Karalama heveslerini demir leblebi gibi bir cevapla kursaklara tıkıyor. “Unutulmamalıdır ki, yıkmaya çalıştığınız çınarın gölgesinde, güneş görmemiş daha bir çok hakikat gölgeleniyor” diyerek.
Torunu mesabesindeki yeniyetmeler de atışmak istiyor onunla. Kabalaşmıyor, ‘Git denginle oyna çocuk, akranlarınla eğleş’ diye terslemiyor. Kulağına itinayla ibret küpeleri iliştiriyor.
“Önemli bir göreve getirilmiş, dedesi ile birlikte siyaset yaptığım genç bir arkadaşımız beni ‘sahip olduğu bütün makamları borçlu olduğu yol arkadaşına sırtını dönmekle’ itham etmiş” cümlesiyle pişkinlik ve yozluğu teşhir ediyor.
“Üzerime sıçratmak istediği cehalet çamurundan bir hakikat heykeli yapıp, yine ona hediye etmektir niyetim. Ta ki her baktıkça cehaletinden tekrar tekrar utansın” diyerek sıkı bir terbiye veriyor gayretkeşlere.
“Sen doğmadan 20 yıl önce başladım. Çile çekip bedel ödeye ödeye geldim. Kimseye diyet borcum yoktur. Emsalleri çevrenizde giderek çoğaldığı için beni de öyle zannettiniz”le de dersi tamamlıyor.
“Aksi halde ya altınızdaki koltuğu verenin koltuk değneği ya da köşe verenin koçbaşı olursunuz” taşı gediğine oturmuyor mu?