Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İşin ucu kendilerine dayanınca adaleti rafa kaldıranlar mesele Türkiye olunca yüzlerine maske takıyorlar. Bizde karşımıza maskeyle çıkanlara haydut muamelesi yapmaya karar verdik. Öyle ya saklayacak bir şeyin yoksa neden maske takıyorsun. Çık ortaya benim Türkiye ile meselem var. Buradan bir kez daha Avrupalılara sesleniyorum: Türkiye itilecek, kakılacak, Bakanları kapıdan kovulacak bir ülke değildir. Dünyanın her yerinde bu yaşananlar takip ediliyor. Siz böyle devam ederseniz, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Batılı sokağa adım atamaz. Bunun için Türkiye olarak Avrupa'yı özgürlüklere saygılı olmaya davet ediyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde Anadolu Yayıncılar Derneği üyelerine hitap eden, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "15 Temmuz gecesi özellikle yerel medyamızın ortak platform oluşturarak darbecilere karşı yayın yapmasını asla unutamam. Teknik aksaklıklar nedeniyle ulusal medyada yer alamayan konuşmamı sizler halkımıza ulaştırdınız. O gece sizin önemli hizmetlerinizin geçtiğini biliyorum. Demokrasi nöbetleri bitene kadar süren emekleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Biz Anadolu basınını tek parti dönemine karşı verdiği demokrasi mücadelesinden biliriz. Biz Anadolu basınını darbe dönemlerinde konuşma cesaretini göstermesinden biliriz. Kıt imkanlara rağmen kararlılıkla yürüttükleri faaliyetlerinden biliriz" dedi.
"HALKIMIN YANINDAYIM"
Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Hollanda'ya destek açıklamasını eleştiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Sen, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanına adeta kapını kapatıyorsun, bakanlarına kapını kapatıyorsun, uçuş izni vermiyorsun, oraya gidenleri konuşturmuyorsun. Hollanda'da atını, itini benim vatandaşlarımın üzerine süren, benim bakanıma arabada mahkumiyet verene sen diyorsun 'Ben de Hollanda'nın yanındayım'. Peki sen Hollanda'nın yanında mısın, güzel. Ben de halkımın ve Hakk'ın yanındayım."
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şunları kaydetti:
"MANŞETLERLE ÇARPIŞARAK BUGÜNLERE GELDİK"
Kamu ilanlarının dağıtımının Anadolu basınını koruyacak yöntemlerin geliştirilmesini faydalı görüyorum. Yerel basında yeni kadroların yetişmesini ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Yerel basını aynı zamanda bir okul olarak görüyorum. Tüm medyaya buradan insanlarımız yetişecektir. İster patron, ister muhabir olarak yer alın ciddi fedakarlık gerektirir. Bu iş ancak sevgiyle, tutkuyla sürdürülebilir. Ülkesine, milletine sorumluluk duymayan kimsenin böyle bir faaliyette bulunması mümkün değil. Önemli olan niyetin halis olmasıdır. Buna karşılık yalanı iftirayı marifet sanan kimseye saygı göstermemiz mümkün değildir. Medya yasama yürütme yargının ardından dördüncü kuvvet olarak görülür. Milletin değerlerine savaş açan medeniyetimizi yıkmaya teşebbüs eden basın mensupları gördük. Aynı tıyniyette siyasetçilerle birlikte medya gruplarının faaliyetlerine şahit olduk. Malesef medyadaki hakim yapı bu kesimlerin kontrolüydü. Hatırlayın Tüzüklerle çarpışarak büyüdük diyen şairlerden ilham alarak bende diyorum ki manşetlerle çarpışarak bugünlere geldik. Geçmişte kimin iktidara geleceğini, kimin düşeceğini manşetleriyle belirleyeceğini sananların düzenini bozarak bugünlere geldik. Kendi halkına bidon kafalı diyen, göbeğini kaşıyan adam diyenlere eyvallah demediğimiz için her türlü saldırıya maruz kaldık. Onun için amiral gemisi diye geçinenler muhtar bile olamazsın diye manşet attılar. Bunlar muhtarlarımızı küçümsediler ama biz sürekli burada muhtarlarımızla bir araya geliyoruz. Ama birileri muhtarları küçümsüyor. Benim BM'de yaptığım konuşmayı sanki muhtarlarla konuşuyor diyerek muhtarları küçümsüyor. BM'de karşımızdakiler içinde seçilmişler dışında atanmışlar da vardır. Muhtar seçilmiştir! Bu yüzden saygındır.
Medya mensubu adı altında ajanlık yapanlara, terör örgütlerine militanlık yapanlara asla taviz vermeyeceğiz. Düşünün bir ajan terörist geliyor, neymiş basın mensubuymuş. Bir ay Almanya'nın İstanbul konsolosluğu rezidansında misafir ediliyor. Tam da Cumhurbaşkanlığı Köşkünün yakınında. Ve Şansölye diyor ki bizim bir çifte vatandaş olan gazetecimiz var, onu bırakın! Ben size 4 bin 500 teröristin listesini verdim ve iadesini istiyorum dedim. Dedi yargı bakıyor. Bizde de yargı bakıyor. Bizde yargı bağımsızdır. Şu an bu kişi içeride. Bu süreç böyle devam edecek. Sen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına, Bakanlarına kapılarını kapatıyorsun. Hollanda'nın yanında duruyorsun. Peki, Sen Hollanda'nın yanında mısın? Güzel bende halkımın ve hakkın yanındayım. Bu böyle devam edecek. Batı ülkeleri bizi sürekli basın özgürlüğüne uymamakla suçluyor. Nedir peki? Sizin özgürlüğünüz özgür bir ülke olan Türkiye'nin Cumhurbaşkanına diktatör diyecek kadar özgürsünüz, benim ülkemde ise Cumhurbaşkanına her türlü saygısızlığı yapanlar için müsade edin de en azında yargıya gitme hakkımızı kullanalım. Ben hukuki yollarımı aramak durumundayım. Aileme varıncaya kadar hakaret edenler... Sen beni eleştir, yanlışlarımı söyle ama hakaret olduğu zaman tahammül edemem ve hukuki yolllarımı aramak durumundayım.
"HAYDUT MUAMELESİ YAPMAYA KARAR VERDİK"
Bu gazeteciler kim biliyor musunuz? İçlerinden katilden soyguncuya, çocuk istismarcısına kadar herkes var. İçlerinde gazeteci yok. Bir liste geldi; 144'ü terör suçundan cezaevinde bulunuyor. bunlardan birinin suçu ülkemize bomba düzeneği getirmek, bir tanesi patlayıcı madde ile yakalanmış. Ne ararsanız bunlarda var! İşin ucu kendilerine dayanınca adaleti rafa kaldıranlar mesele Türkiye olunca yüzlerine maske takıyorlar. Bizde karşımıza maskeyle çıkanlara haydut muamelesi yapmaya karar verdik. Öyle ya saklayacak bir şeyin yoksa neden maske takıyorsun. Çık ortaya benim Türkiye ile meselem var. Buradan bir kez daha Avrupalılara sesleniyorum: Türkiye itilecek kakılacak, Bakanları kapıdan kovulacak bir ülke değildir. Dünyanın her yerinde bu yaşananlar takip ediliyor. Siz böyle devam ederseniz, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir Batı'lı sokağa adım atamaz. Bunun için Türkiye olarak Avrupa'yı özgürlüklere saygılı olmaya davet ediyoruz.
"PARLAMENTER DEMOKRASİ İLE VESAYET SİSTEMİ OLDU"
Aslında parlamenter demokrasi diye bir şey olmadı bu ülkede. Ne oldu? Parlamenter demokrasi ile vesayet sistemi oldu. Bunu yaptılar. Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık birleştiriliyor ama ana muhalefetin başındaki zat bunu hala bilmiyor. Bu iş Tayyip Erdoğan meselesi değil. Kim gelirse gelsin bu sistemle yürüyecek. Muhalefetin kuyruklu yalan dizisini görüyoruz. Cumhurbaşkanı'nın parlamentoyu fesih yetkisi, ülkeyi seçime götürme yetkisi yok. Bu kararı ancak meclisle birlikte alabilir. Ve ikisi aynı anda seçime gidecek. Peki kararı kim verecek? Millet! Geçen gün daha da ileri gitti. 500 tane başkan yardımcısı atanmasından, okantaların kapatılmasına kadar nice yalanlar çıktı. Burada bizim en büyük destekçimiz sizler olacaksınız. Yalanın en büyük panzehri gerçeklerdir.
"DÜRÜST OLUN, BU ÜLKENİN HUZURUNU KAÇIRMAYIN"
Muhalefet yatıp kalkıp tek adam diyor. Bunlar okuduklarını anlamadıkları için Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile tek adam rejimini karıştırıyorlar. Tek adam rejimi 1923'te bitti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi demokratik bir sistemdir. Cumhurbaşkanı halkın yüzde 51 oyuyla seçiliyor. Türkiye'de yüzde 15 ile başbakan gördük, artık bunları görmek istemiyoruz. Tek adam rejiminin ortaya çıkışının hükümet sistemiyle alakası yoktur. Hitler, parlamenter sistemden çıkmıştır. Demek ki meselenin tek kısmı yeterli değil. bir başka önemli ayrım bizim getirdiğimiz yönetim sisteminde Cumhurbaşkanı meclisin ve kamuoyunun denetimine tabidir. Bu sistemdeki Cumhurbaşkanının kim olacağı seçimlerde millet tarafından belirlenir. Tek adam rejimlerinde, yetkiler kişinin kendi şahsı adına kullanılır. Cumhurbaşkanlığı Sisteminde ise her şey baştan sona hukuka bağlı bir yönetimi ifade eder. Meclis yok diyor, olur mu öyle şey? Cumhurbaşkanı'nın kanun yapma yetkisi yoktur. Anayasaya müdahil olamaz. Yargı üyeleri, mesela HSYK, 7'sini parlamento seçiyor. Yargıtay ve Danıştay aynı. Dürüst olun. Bu ülkenin huzurunu kaçırmayın. Meclis Yürksek Yargı organları ve bağımsız kurumlar arasındaki ilişkinin temeli yasalardır. Tek adam rejimi ise sadece insanların yönetiminden ibarettir. Pekçok örnek ve argüman var. bu sözü ağızlarına sakız edenlerin amacı meselenin kendi yalanları çerçevesinde tartışılmasıdır. Biz bunları muhatap almadıkça yalanlara başlıyorlar. FEsih yalanı lokantacılara kadar geldi. Meydanı iftiracılara terk etmemek için, böyle mukayeseli anlatma yoluna gidiyoruz. Anayasa değişikliğinin 18 maddesini anlattıkça millet her şeyi anlayacaktır.