T24 sitesi Genel Yayın Yönetmeni ve eski bir Milliyet yöneticisi olan Doğan Akın köşesinden yazdığı yazıda Milliyet'in hem tarihi serüvenini hemde en son Derya Sazak'ın yollanması olayına kadar neler yaşandığını anlatan detaylı bir yazı yazdı.
Doğan Akın'ın Milliyet'çiler diye hitap ettiği kaynaklarından edindiği bilgiye göre Demirörenler'in Derya Sazak'ı yollamasının 2 sebebi var bunlar: '' Anlaşamıyor ve geçinemiyorduk ile Derya Sazak döneminin çok masraflı olmasıydı.''
İşte Doğan Akın'ın o yazısı;
Demirören: Anlaşamıyorduk ve masrafları çoktu
Eğer yokuş aşağı yuvarlanıyorsanız kaçınılmaz akıbet için artık kimsenin iteklemesine gerek olmaz, kendi ağırlığınız yeterlidir.
Derya Sazak için de böyle oldu. Zira patronun bu kez Gezi Parkı sürecindeki bazı yayınlardan şikâyetçi olduğu haberleri geldi. İplerin en gerildiği anlardan birinin; Derya Sazak'ın Can Dündar'la birlikte protestolar sırasında Gezi Parkı'nı ziyaret etmesi olduğu anlaşılıyor. Bu ziyaretin ardından gelişen süreçte Erdoğan Demirören'in bir kez daha Can Dündar'ın yazılarına son verilmesini istediğini de biliyoruz... Ardından Hasan Cemal formülü uygulanarak Can Dündar'ın izne çıkarıldığını da...
Peki Milliyet'te son kopuş nasıl yaşandı, Erdoğan Demirören Derya Sazak'ı görevden almayı nasıl gerekçelendiriyor? Aldığım ilk bilgilere göre Erdoğan Demirören yakınlarına iki gerekçe gösterdi. Birincisi; “Anlaşamıyor, geçinemiyorduk.” İkincisi de; “Derya Sazak dönemi çok masraflıydı.”
Demirören “masraf”tan ne kastediyor, haber – muhabir – editör bütçelerinden mi rahatsız, yoksa Sazak özelinde bir masraf gerekçesi mi öne sürüyor, bilmiyorum.
Peki Can Dündar'ın durumu ne olacak?
Milliyet'çilerin soruya cevabı; “Hâlâ çözülmedi. Patron gitmesini istiyor, biz de o da giderse kalmakta zorlanırız, diyoruz.”
Dündar'ın durumu, eğer hâlâ alınmış ama duyurulmamış bir karar yoksa, Fikret Bila'nın önündeki ilk mesele olacak gibi görünüyor. Burada, uzunca bir süredir Erdoğan Demirören'le diyaloğu kalmadığı belirtilen Derya Sazak'ın, Genel Yayın Yönetmenliği'nden alındıktan sonra "yazarlık" teklifini kabul etmesinin, gazetedeki bazı isimler tarafından şaşkınlıkla karşılandığını not edeyim.
Milliyet'in geleceği açısından önemli bir soru da, gazetenin en kıdemli birkaç ismi arasında olan ve Ankara Temsilciliği görevinde de Derya Sazak ile halef-selef ilişkisi bulunan olan Fikret Bila'nın “editoryal bağımsızlık” anlaşması yaparak mı Genel Yayın Yönetmenliği görevini üstlendiği?
Milliyet olayını, editoryal bağımsızlığın olamadığı yayınlarda gazeteciliğin düştüğü hallerin hikâyesi olarak da okumamız gerekiyor. Milliyet tecrübesi bir kez daha gösterdi ki; gazetecilere bırakılmayan gazetecilik, ölümü taklit etmeye benziyor!
Milliyet, ancak bu Milliyet olmama hayaliyle ilerleyebilir...
Milliyet'in logosunun altında “Basında Güven” yazıyor. Ve Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan, Star'daki son yazısında diyor ki; “AK Parti iktidarının yandaş medya üretmek, özgür basını susturmak veya muhalifleri tasfiye etmek gibi bir yaklaşımı, politikası veya adımı kesinlikle yoktur...”
Yalan dünya...