Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge, DTP'nin içinde oluşan ayrılıkçı sesleri analiz etti.
Fatih ÇEKİRGE/Hürriyet
DTP'DEKİ YOL AYRIMI
Önce ilk tespit: DTP için açılan kapatma davası bölgede DTP’yi tam mazlum duruma düşürüp AKP karşısında oylarını artıracak bir duruma getirmişti ki...Bu defa AKP için kapatma davası geldi. Durum yine eşitlendi... Ve hemen ardından DTP’de ciddi bir yol ayrımı başladı. Evet; DTP içindeki bu ayrışma parlamento grubuyla parti yönetimi arasındadır.
Özeti de şudur:
- DTP Meclis grubu toplantısında Ahmet Türk konuşacaktı. Ama aynı saate parti genel merkezinden basın toplantısı yapılacağı duyuruldu.
Bunun anlamı net:
- Siz Meclis’te Ahmet Türk’ün ne diyeceğine değil, partinin sözcüsü Emine Ayna’nın ne diyeceğine bakın.
Bunun üzerine Ahmet Türk grup toplantısını iptal etti. İşte ayrım böyle çıktı ortaya. Peki bu ayrımın temelinde ne var? Sanıyorum şimdi iki anlayış var:
Birincisi:
- PKK’nın yani terörist Öcalan’ın yalnızca kendisini meşrulaştırmakla görevlendirdiği grup...
Diğeri:
- PKK gerçeğinin bölge açısından farkında. Ancak bunun artık hazmedilmesi gerektiğini düşünüyor. Ve oradan öteye geçerek Türkiye’nin anayasal çerçevesi içinde demokratik hakların mücadelesini parlamento zemininde aramak istiyor.
2 TEMEL FARK
Bu iki anlayış arasındaki temel fark şöyle sıralanıyor:
Birincisi önderlik olarak PKK yönetimini öngörüyor. Ve "Eğer PKK olmasaydı köyünüze yol su elektrik gelir miydi" diye soruyor. Bu grup doğrudan İmralı’nın kontrolünde ve AKP’nin bölgedeki ağırlığına karşı "din ağırlıklı yeni bir organizasyon" kuruyor...
Diğeri ise İmralı’nın liderliğiyle bir yere gitmenin mümkün olmadığını biliyor. Bu durumu bir "reel siyaset" olarak algılıyor.
DTP için açılan kapatma davasının İmralı’nın isteği üzerine yapılan eylem ve sözlerden kaynaklandığını biliyor... Şimdi bu iki anlayış çatışıyor...
İşte tam bu yol ayrımı sırasında kapatma davası geliyor... DTP’deki durum bu...
Peki kapatma davaları bu durum karşısında nasıl bir sonuç veriyor?
Bu açıdan bakınca ortaya çıkan sonuç şu:
- Kapatma davaları partileri kapatabiliyor. Ancak zaman içerisinde bakıldığında, partilerin içindeki ideolojik tartışmalardan yeni açılımlar çıkartmasına fırsat vermiyor. Parti kapanınca partilerle ilişki içinde olan halkla rejim arasındaki hatlar da kapanıyor. Dolayısıyla siyasal sistem kendisini kapatmış oluyor.
Daha açık bir şekilde söylersek:
- Bir rejim eğer kendisini siyaseten savunamıyorsa, ideolojik olarak patinaj yapıyor demektir...
Gerçek şu ki; aykırı ya da farklı düşünceler "beyin ameliyatı"yla normalize edilemiyor.