Peki siz, Mehmet Satoğlu, Tahsin Armutçuoğlu, Gürgen Mazhar Bayatlı, Beşir Darçın isimlerini duydunuz mu? Bunlar kimdi? Kimlerin gizli kasasıydı? Neden yargılandılar? Sonra nasıl ortadan kayboldular?
Gelin biraz gerilere gidelim…
“Bir lokma bir hırka” ile yetinenler bugüne nasıl geldi?
Tarikat, siyaset, ticaret üçlemesiyle ilk kez Nakşibendi Gümüşhanevi Dergahı karşılaştı. Şeyh Ahmed Ziyaüddin, 1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması’yla Anadolu’ya gelen yabancı sermayeye karşı, ulusal pazarı korumak için “yardım sandıkları” kurdu. Toplanan zekatlar yoksullaşan esnaflara aktarılarak milli sermaye korunacaktı.
Şeyh Ahmed Ziyaüddin tüccar bir ailenin çocuğuydu. Bu nedenle bu hareketi kişisel olabilir miydi? Hayır.
Çünkü: Yıllar sonra, 1954’de benzer uygulamayı yine aynı tarikat hayata geçirdi.
Demokrat Parti’nin ülkeyi ithal mallara boğulması üzerine, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergahı’nın şeyhi Mehmet Zahit Kotku’nin girişimiyle “Gümüş Motor” kuruldu. Amaç “milli sanayi” yaratmaktı. Üzerinde cami resmi olan hisseler çıkarılıp satıldı. Ancak, bu milli atılım pek uzun ömürlü olamadı; Gümüş Motor battı. İş mahkemeye yansıdı. Genel Müdürü Necmettin Erbakan, dönemin parasıyla 69 bin lirayı kardeşi Kemalettin Erbakan’a gönderdiği murakıp raporlarında ortaya çıktı. Yıllık imalatı, Devlet Planlama Teşkilatı’na 10 bin olarak bildirmişlerdi; gerçek rakam 70 idi! Vs.vs.
MNP’NİN ŞİRKETLERİ
Nakşibendi Gümüşhanevi Dergahı zamanla ticaretin yanına siyaseti de koydu. Yani artık bireysel girişimcilikle değil, iktidara gelerek milli sanayi hamlesi gerçekleştirilecekti.
26 Ocak 1970’de Milli Nizam Partisi’ni kurdular.
Yargıtay Başsavcılığı partinin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.
21 Mayıs 1971’de parti kapatıldı. Mal varlığına el koydu.
İşte bugün konuştuğumuz kritik mesele bu son cümlede saklıdır: Bu tarihten sonra milli görüş hareketinin kurduğu tüm şirketler, partiler- dernekler üzerine değil, kişiler üzerine kuruldu.
Örneğin, 18 Haziran 1971’de “İPA AŞ” kuruldu. Kurucularından Tahsin Armutçuoğlu ve Mehmet Satoğlu Milli Nizam Partisi kurucusuydu.
T. Armutçuoğlu ve M. Satoğlu bir başka şirket daha kurdular: “Nidaş”
Bu şirketin ortakları arasında Hasan Aksay, Fehmi Cumalıoğlu gibi yine Milli Nizam Partisi kurucuları vardı.
Aksay ve Cumalıoğlu bu kez Oğuzhan Asiltürk, A. Tevfik Paksu ile “Yeni Neşriyat AŞ” yi kurdular. 17 Ağustos 1972’da faaliyete geçen bu şirket, Milli Gazete’yi çıkardı.
Milli Nizam Partisi “şirketlerine” baktığınızda hemen hepsinde iki isim öne çıkıyor:
Avukat Tahsin Armutçuoğlu ile Harita Mühendisi Mehmet Satoğlu
Mehmet Satoğlu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dayısıdır.
Uzatmayayım, kişiler üzerinde gözüken şirketler aslında partinindi.
MSP’NİN ŞİRKETLERİ
MNP kapatılınca Milli Görüş, 11 Ekim 1972’de Milli Selamet Partisi’ni kurdu.
Bu partinin “şirketlerine” baktığınızda bir isim ön plana çıkıyor:
Gürgen Mazhar Bayatlı.
8 Şubat 1977’de kurulan “Milsan”; 3 Mart 1978’de kurulan “Mila AŞ”; 27 Ağustos 1980’de kurulan “Mades Holding” ve yine aynı gün kurulan “Heka Dış Ticaret AŞ”nin kurucuları arasında hep Gürgen Mazhar Bayatlı vardı.
Peki, bu şirketler ne yapıyordu?
Mila AŞ’nin yeri, MSP genel merkezinin bulunduğu Hoşdere Caddesi’ndeki Alican Apartmanı’ydı. 5 milyon sermayeyle kurulan bu şirket, kuruluşundan dört ay sonra Demetevler’de 10 milyon liraya apartman aldı ve adını “Milli Görüş Sarayı” koydu. Burada parti toplantıları yapılıyordu zaten.
Şirketlerin sermayeleri hızla arttı: Örneğin Milsan 2 milyon lira sermaye ile kuruldu. Beş buçuk ay sonra 15 Temmuz’da sermayesini 13 milyona çıkardı. 30 Nisan 1979’da ise rakam 22 milyona çıktı. 22 Nisan 1981 ise 50 milyona yükseldi.
Milsan’a bu paralar nereden geliyordu?
Milsan’ın, Vakıflar Bankası Fatih Şubesi’ndeki 101–6 nolu hesabına, 18 Şubat 1977 tarihinde Yapı Kredi Bankası Ankara Aşağı Ayrancı Şubesi’nin 630802 nolu çekle 1 milyon 900 bin lira yatırıldı. Aşağı Ayrancı’daki bu hesap kime aitti; Necmettin Erbakan’a!
Kağıt üzerinde MSP’nin mali işlerinden sorumlu kişi; Genel Başkan Yardımcısı Abdurrahim Bezci gözüküyordu. “Gözüküyordu” diyorum çünkü Bezci İzmit’te yaşıyordu ve Ankara’ya pek gelmiyordu.
İşin özünde partinin parasal işlerini yürüten kişi Gürgen Mazhar Bayatlı idi. Ziraat Bankası Çankaya, Vakıflar Bankası Kızılay, Yapı Kredi Bankası Çankaya şubelerinde hesapları vardı.
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra Mazhar Gürgen Bayatlı tutuklandı, hapis yattı ve “şirketleri aldığım borçlarla kurdum” deyince, salıverildi.
Sonra ki yıllarda ismi Erbakan hareketi içinde bir daha hiç ön plana çıkmadı.
Bugün Niğde’de yaşıyor.
6 Nisan 2007’te TBMM Üstün Hizmet Ödülü’nü dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın elinden aldı! O törende Deniz Feneri de ödül aldı!
RP’NİN ŞİRKETLERİ
1980’lerde yeni parti kuruldu: Refah Partisi.
Ve bu partiyle birlikte yeni bir isim ortaya çıktı:
Beşir Darçın.
Beşir Darçın aslında Ankara Ulus’ta terziydi. Bakın sonra nasıl trilyoner oldu?
En büyük parayı hac organizasyonundan kazandı.
Bilirsiniz, 1988’de Suudi Arabistan Mekke’ye kontenjan koydu; Türkiye’nin nüfusu 72 milyon ise o yıl sadece 72 bin kişi gidebilecekti.
Hacı adayları kendi kafalarına göre gitmeyecekti; bir organizasyona dahil olacaklardı.
En büyük organizasyonu Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı yapıyordu. Ancak hepsinin altından kalkması zordu, yarısını özel şirketlere verdi.
Bu özel şirketlerden biri de RP genel merkezinin bulunduğu binada faaliyet yürüten “ETAŞ AŞ” idi. Sahibi Beşir Darçın idi.
Beşir Darçın 1990 yılında da, “Van Der Zee” adlı şirketi satın aldı. Alır almaz da Suudi Arabistan, Beşir Darçın’a beş bin kişilik ek/özel kontenjan verdi! Kontenjan tabii Refah Partisi’ne verilmişti. Düşünebiliyor musunuz, Suudi Arabistan Türkiye Cumhuriyeti’ne değil RP’ye kontenjan veriyordu, Niye sizce?
Evet, Beşir Darçın hacı organizasyonundan çok para kazandı.
Diyanet’ten sonra en büyük hac organizasyonunu “Van Der Zee” yapıyordu. Bürosu nerede miydi? Tabii RP genel merkez binasında. Zaten binanın sahibi de Beşir Darçın’dı!
“Gizli Kasa” Beşir Darçın’ın, “ETAŞ” gibi, “Sürtaş” adlı şirketi de aynı binadaydı.
Hatırlatayım; RP’nin genel muhasibi yine MSP’de olduğu gibi Abdurrahim Bezci’ydi. Ve Bezci hala İzmit’te yaşıyordu. Zaten kulakları da artık pek duymuyor, gözleri de iyi görmüyordu. Yani göstermelikti!
Beşir Darçın sadece hacılardan para kazanmadı. Tefecilik yaptı: Nakit paraya sıkışan Konyalı işadamı Süleyman Çınar, Beşir Darçın’dan 1 milyar borç aldı, 30 gün sonra bunu 1 milyar 104 milyon olarak ödeyecekti. Süleyman Çınar borçlarını ödeyemedi ve Beşir Darçın ailenin gayrimenkullerine ve Toroslar Un Fabrikası’na el koydu.
Bitmedi:
Beşir Darçın, kurban bayramı öncesi Milli Gazete’ye ilan verdi: “Bankada açtığımız hesaba 1 milyon lira yatırın; bizler sizin adınıza kurbanı kesip Bosna-Hersek’e, Azerbaycan’a, Abhazya’ya gönderilim!”
Araştırıldı; ortada para çok ama kesilen kurban yoktu!
Beşir Darçın gözaltına alındı. Ancak birkaç gün sonra suçsuz olduğu anlaşılıverdi!
Beşir Darçın son olarak Milli Gazete’nin yan kuruluşu MİLDA’nın ortağı olarak özelleştirmeden SEKA Giresun kağıt fabrikasını satın aldı.
2000’li yıllarda Beşir Darçın adı pek duyulmadı.
Bugünün gizli kasaları “sakallı”lar; “aslan” gibi delikanlılar...
Sonuçta:
“Ne zaman ticaret, siyaset, dergahların kapısından içeri girdi; ‘bir lokma bir hırka’ tarihe karıştı” diyebilir miyiz? Bilmedim. Bildiğim, paranın dini, imanı yoktur…
RP kapatılma davası delili: Kanal 7
Tarih: 21 Mayıs 1997
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği” gerekçesiyle kapatılması için Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.
İddianameden ilgili bölümü aktarayım:
“Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan, Kanal 7’ye para toplamak için yaptığı konuşmada; ‘televizyonu olmayan bir davanın yürümesi mümkün değildir. Bir topluluğun toplum olması mümkün değildir. Kaldı ki bugün yapılmış olan cihada, yani Hak’kın hakim olması için yapılan mücadelede, televizyonu isterseniz topçu kuvvetli olarak tarif edin, isterseniz hava kuvveti olarak tarif edin, onun gidip bir tepeyi bombalamasından önce, piyadenin o tepeyi işgal etmesi, zaptetmesi mümkün değildir.
Onun için bugün yapılmış olan cihadı televizyonsuz yapmanın imkanı yoktur. İşte bu kadar hayati bir konu için acıyıncaya kadar vereceğiz. Bugün bu inançla Kanal 7 için para vereceğiz…’ demiştir.”
Necmettin Erbakan Anayasa Mahkemesi’ndeki savunmasında bu konuşmasının “montaj” olduğunu iddia etti.
“Şimdi, ne yapılmış; Kanal 7 reklam almak için iş adamlarını toplamış. Bizden de rica etmiş ki, ‘Bakın biz sizin haberlerinize yer veriyoruz, bize yardımcı olun. Bizim reklamdan başka hiçbir gelirimiz yok’ demiş. 300–500 işadamı toplanmış, Onlara tavsiyede götürmüş, hepsi tamamen bir sohbet havası içinde…”
Erbakan, iddianamede yer alan, “bugün cihadı televizyonsuz yapmanın imkanı yoktur” sözünü Afgan mücahitleri için söylediğini belirtti.
“Bakın, Afgan mücahitleri bu kadar yıl uğraştılar bir devlet kurmak için, kendileri o sırada gelip gittikçe her yerde temaslar ederken, devlet kurmayı çok kolay zannediyorlardı. Onları ikaz için demiştim ki, bir devlet her şeyi ile kurulur; siz harpten çıkıyorsunuz, önce kendinizi tanıtmak için bir televizyona önem vermeniz lazım. Televizyonsuz hareket edemezsiniz. Onun için devlet kurmak kolay iş değildir.”
Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, “Kanal 7 yöneticileri ve sahipleri arasında partinizde milletvekili, yönetici hiç kimse var mı” diye sordu.
Erbakan, “eskiden vardı. Kanal birçok insanın iştirakiyle kurulmuştur, ama onlar milletvekili, yönetici olduktan sonra o görevlerinden ayrıldılar” dedi.
Refah Partisi 16 Ocak 1998 tarihinde kapatıldı.
Erbakan’ın girişimiyle 1993’te kurulan Kanal 7 daha sonra siyasal tercihi Başbakan Erdoğan’dan yana yaptı. Ve “cihat için” televizyonun önemini bilenler, televizyon kanalı- gazete sayısını her geçen gün artırdı.
Bunun için artık sadece zekatla yetinmiyorlar, kamu bankalarını bile kullanıyorlar
SONER YALÇIN