Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, dünyadaki zor ekonomik tablonun tam merkezinde şu anda Avrupa'nın bulunduğunu belirterek, ''Yani olası bir depremin merkezi, Avrupa olacak gibi görünüyor'' dedi.
Ankara Sanayi Odası'nın (ASO) Ekim ayı meclis toplantısında sanayicilere hitap eden Babacan, günümüzde Avrupa'daki büyük ülkelerinin dahi artık Avrupa Merkez Bankası'nın desteğiyle borçlanabildiğini bildirdi.
Bunun oldukça vahim bir tablo olduğunu dile getiren Babacan, ''Bir yandan 17 ülkenin kullandığı ortak bir para birimi var. Bir yandan bütçesini nispeten derli toplu götüren ülkeler var. Almanya gibi ama öte yandan da o ortak para birimini kullanıp, para basma konusunda Avrupa Merkez Bankası'nı zorlayan çok sayıda ülke var'' dedi.
Bu şekilde ciddi bir adaletsizliğin ortaya çıktığına dikkati çeken Babacan, şunları kaydetti:
''Bazı ülkeler, bütçelerinde daha derli toplu giderken, yine o para birliğindeki başka ülkeler, yüksek açık verdiğinde ve o açığı da merkez bankası, o ortak paradan daha çok basarak kapattığında ciddi bir adaletsizlik meydana geliyor. Bir bakıma bütçe açığı düşük olan ülkelerin, bütçe açığı yüksek olan ülkeleri sübvanse ettiği bir dönemdeyiz şu an. Bunun da siyasi olarak sürdürülebilmesi çok zor. Çünkü Almanya'daki gelişmeleri takip ediyorsunuz, Alman hükümeti çok ciddi şekilde zorluk çekmeye başladı. Bakıyorsunuz, Almanya'nın risk pirimi son aylarda yükselmeye başladı. Niye diye baktığınızda, bu kadar borcun altına imza at at, ona kefil ol, buna kefil ol, zaten kendi borcu var. Belki milli gelirine oranla daha makul ama bir başka ülkenin, bir daha bir daha başka ülkenin borçlarını yüklendiğinizde bakıyorsunuz, Almanya'da da risk pirimi yükseliyor.
Burada her ülkenin, kendisinin tedbir alması gerekiyor. Problem yaşayan ülkeler, önce kendi evlerini toplayacaklar. Herkes kendi evinin dağınıklığını öncelikle düzeltecek ki bu birliktelik, bu para birimi avro devam edebilsin. İşte pazar günü liderler bir araya geldi, sonuç yok. Bugün izleyeceğiz, fakat bugünkü toplantıdan da çok yüksek bir beklentimiz, böyle köklü bir çözüm yönünde maalesef söz konusu değil. Çünkü 17 ülkeden her ülkenin kendi bakış açısı var. 17 ülke haricinde bir 10 ülke daha var. Onların da bir bakış açısı var. Özellikle burada maddi çıkarlar söz konusu olduğunda ve ülkelerin kredibilitesi söz konusu olduğunda maalesef o AB'yi oluşturan ruhun, o dayanışma birlik ruhunun şu anda çok da geçerli olmadığını görüyoruz.''
''Topyekün bir kötüye gidiş ihtimali söz konusu olabilir''
ABD ve Japonya'da da sorunların büyük olduğunu, ancak işin aciliyeti açısından dünyadaki zor ekonomik tablonun tam merkezinde şu anda Avrupa'nın olduğunu vurgulayan Babacan, ''Olası bir depremin merkezi, Avrupa olacak gibi görünüyor. Ülkelerin, mutlaka bütçelerini derleyip toparlamaları gerekir. Bu imkansız bir şey değil. Siyasi zorlukları var ama birilerinin bu bedeli ödemesi ve gerekli adımları atması lazım. Aksi halde topyekün bir kötüye gidiş ihtimali, Avrupa için söz konusu olabilir ve Avrupa, tek başına dünya ekonomisinin üçte biri... Dolayısıyla Avrupa'daki kötü gidiş, tüm dünyayı da peşinden sürükleyebilir'' diye konuştu.
Avrupa'daki hiç bir ülkenin temerrüte düşürülmemesi gerektiğini de vurgulayan Babacan, bunun yanında asıl önemli olanın, sorunların çözümüne inmek ve köklü çözümler üretmek olduğunu sözlerine ekledi.
''Önümüzdeki dönemde bu konuyu (tablet pc) , Türkiye'de önemli bir üretim potansiyeli olarak görüyoruz''
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ilköğretim ve orta öğretimdeki sınıflara akıllı tahta uygulaması ve öğrencilere tablet bilgisayarlar dağıtılmasına ilişkin Fatih Projesi çerçevesinde gereken teknolojik donanımın sadece dışarıdan alınması değil Türkiye'de üretilmesi konusunda çalışmalar yapıldığını, bu konuyu Türkiye'de önemli bir üretim potansiyeli gördüklerini kaydetti.
Ali Babacan, Ankara Sanayi Odası (ASO) Ekim ayı Meclis Toplantısında yaptığı konuşmada, Fatih Projesine değindi. Projenin ana unsurunun Türkiye'deki bütün ilköğretim ve orta öğretim sınıflarına akıllı tahta uygulaması olduğunu belirten Babacan, bütün eğitim materyallerinin bu akıllı tahtalara yüklenmesi, öğretmenlerin bu akıllı tahtalar vasıtasıyla görsel olarak derslerini vermesi, akıllı tahtaların bilgisayar sistemiyle Milli Eğitim Bakanlığının merkezi kontrol sistemine bağlanması, gerektiğinde sınıflara uzaktan eğitimin aynı anda verilmesinin projenin bir ayağı olduğunu anlattı.
Projenin bir başka ayağının ise 5. sınıf ve üstü ilköğretim öğrencileri ile orta öğretimdeki bütün öğrencilere tablet bilgisayar dağıtılması olduğunu hatırlatan Babacan, eğitimle ilgili tüm materyallerin bu tablet bilgisayarlara yükleneceğini, öğrencilerin hem dersi takip edip hem de evde çalışmalarını bu tablet bilgisayarlar yoluyla yapabileceğini, akıllı tahta ile de tablet bilgisayarın sınıfta iletişim içinde olabileceğini söyledi.
Babacan, Fatih Projesinin eğitim materyali, programların oluşturulması, öğretmenlerin eğitimi, okullara fiber optik kabloların döşenmesi, her sınıfa internet bağlantısı gibi çok kapsamlı bir proje olduğunu vurguladı.
Tablet bilgisayarı Türkiye'de üretip dünyaya nasıl satabiliriz?
Proje çerçevesinde gereken akıllı tahta ve tablet bilgisayar sayısının Türkiye'de önemli bir iç piyasa, iç pazar oluşturacak bir konu olduğuna işaret eden Babacan, şöyle konuştu:
''Şu anda bütün dünya devleri ilgisini Türkiye'ye yöneltmiş durumda. 10 milyonun üzerinde bir tablet bilgisayar denince... iPad dediğimiz cihazların birincisi dünyada 14-15 milyon tane, ikincisi de bir o kadar satılmış. Dünyadaki satış rakamları düşünüldüğünde Türkiye'nin tek başına 10 milyonluk pazarı büyük bir pazar. Bunu sadece dışarıdan alım şeklinde değil, bunun üretiminin Türkiye'de nasıl olabileceğinin de arayışı içindeyiz. Kurduğumuz bir teknik heyet bu konuda yatırım yapacak firmalarla ilgili bir teşvik çalışması yapıyor. Türkiye'de bu konuda yatırım yapacak firmalara devlet olarak ne teşvik verebiliriz?
Ayrı bir ekip bu işin satın alma prosedürünü çalışıyor. Belli yerlilik oranlarıyla, belli teknolojik özellikte ürünlerin hangi esaslara göre satın alınması gerektiğini çalışıyor. Önümüzdeki dönemde bu konuyu Türkiye'de önemli bir üretim potansiyeli olarak görüyoruz. Özellikle tablet bilgisayarı Türkiye'de üretip bu bölgeye, dünyaya nasıl satabiliriz?Kendimizin böyle bir iç pazarı olacak. Sadece bunu alıp kullanan bir ülke olmayalım, bu iş için üretim merkezi olabilir miyiz? Bunun arayışı içindeyiz.''
Babacan, bu konunun Türkiye'nin hedeflediği yüksek teknoloji, yüksek katma değerli üretim konusunda fırsat olabileceğini belirterek, ''Bu işin içerisinde dünya devleri, en gelişmiş ülkelerin şirketleri var. Türkiye bu alanda kendine yer açabilir mi? Bir pazar oluşturabilir mi? Bunun için devlet ne yapabilir? bu konularda arayış içindeyiz'' diye konuştu