Cumhurbaşkanı Erdoğan, Teknoloji Bağımlılığı Kongresi'nde özetle şu konuşmayı yaptı: "Uluslararası Teknoloji Bağımlılığı kongresinin yelpazesi genişletilerek devam etmesinden memnuniyet buluyorum. Yeşilayımızın, giderek daha da yaygınlaşan teknoloji bağımlılığıyla da öncülük etmesini takdirle karşılıyorum. Gençlerimize yol gösterecek neticelerin ortaya çıkmasına vesile olacağına inanıyorum. Ortaya konulan fikirler, getirilen öneriler ve mevcut uygulamalarla ilgili eleştiriler bizim için gerçekten çok kıymetlidir. Değişim ve yenilik insan hayatının temel dinamikleridir. Ademoğlu bu dünyaya geldiği ilk andan itibaren hayatını kolaylaştırmak, geleceğini güvence altına almak, tehlikelere karşı korunaklı kılmak için kesintisiz bir arayış içindedir. Bu arayış kimi zaman insanı yeni toprak parçalarına, yeni aletlere icatlara, kimi zaman yepyeni fikirlere götürmüştür. Her keşif Allah’ın kullarına lütfettiği merak ve sorgulama duygusunun eseridir aslında. Kıyamet gününe kadar insanoğlu merak etmeye, soru sormaya devam edecektir. Bundan 5500 yıl önce icat edilen tekerler, Sümerler ile birlikte tüm insanlığın hayatını değiştirmiştir. Buhar teknolojisiyle çalışan makinelerin sanayide kullanılması, yer kürenin her tarafında üretimi dönüştürmüştür. Kağıt, barut, pusula, matbaa, ilaç, elektrik, telefon gibi binlerce icat bugün hayatımızın vazgeçilmezleri arasındadır. Elbette bu keşifler umut yanında çeşitli tartışmaları, korkuları, dirençleri beraberinde getirmiştir. Hatta bazı ülkelerde teknolojiyi toptan reddeden akımlar bile ortaya çıkmıştır. Amerika, aynı zamanda hayatlarında teknolojiyi belli dönemde dondurmuş topluluklara ev sahipliği yapıyor.
TEKNOFOBİK İNSANLAR DEĞİLİZ
Bize göre buradaki asıl mesele teknolojiyi nasıl anladığımız, onu hayatınızın neresine yerleştireceğinizdir. Dünyanın ilk rasathanesini kurmuş, en müsbit ilim irfan merkezlerine ev sahipliği yapmış bir ülke olarak bizim yenilikle bir sorunumuz olamaz. Zira “İlim Çin’de de olsa alınız” diyen bir peygamberin ümmeti olarak bizim ilmin ve bilginin kaynağıyla da herhangi bir sıkıntımız yoktur. Bizler teknofobik insanlar değiliz. Biz teknolojik ve bilimsel gelişmeler nereden neşet ettiğine değil, niçin kullanıldığına bakarız. Bizim için kıstas, teknolojinin fıtrata aykırı olmamasıdır. Ölçü, dünyanın yok edilmesi için değil imarı ve ihyası yolunda kullanılıyor olmasıdır.
ATOM BOMBASINI İNSANLAR ÜZERİNDE KULLANMAYI MEŞRU GÖREN ZİHNİYET
Her buluşun arkasında ona hayat veren bir zihniyet ve dünya algısı vardır. Müslümanların atom bombası, nükleer füzeler gibi silahlara öncülük etmemelerinin temel sebebi geri kalmışlık olamaz. Bu tarz bir teknoloji her şeyden önce Müslümanların zihin yapısına, hayata, insana bakışlarına aykırıdır. Bizim asıl karşı olmamız gereken atom bombasının kendisi kadar, atom bombasını insanlar üzerinde kullanmayı meşru gören zihniyettir. Bugün nükleer başlıkları veya silahları yasaklama anlayışını savunan zihniyetlere baktığınız zaman, bir tanesinde 15-16 bin nükleer başlık var, bir diğerinde 12 bin 500 nükleer başlık var. Ama diyor ki “sen yapamazsın” E sen de var? Felaket, istediğin anda istediğin yerde buna sahip olacaksın ama diğerlerine diyeceksin sen yapamazsın. Hemen parmak sallamaya başlıyorlar. İşte sıkıntı burada, bu da bir bağımlılık. Buna da ben bir isim koyayım, bu da bir zihni bağımlılıktır. Bundan 4 asır önce Koçyiğit Köroğlu ne dedi? “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” demişti. Biz de bugün diyoruz ki, “Modern teknolojinin ürünü olan kitle imha silahı çıktı, insanlık bitti.
MEKKE'DE BİLE...
Medyada oyun oynarken klavye başında ölen çocukların acı hikayeleriyle daha sık karşılaşmaya başladık. Şimdi asıl tehlikeye geleceğim. Cep telefonuyla öz çekim yaparken düşen… Bak hep gülmeye başladınız.. Kaza yapan, sakatlanan, hatta vefat eden insanlara dair haberleri, kimi zaman tebessüm ederek kimi zaman yüreğimiz parçalanarak takip ediyoruz. Son model telefonu alamadığı için strese giren, suç işleyen kişilere rastlıyoruz. Araç kullanırken gözlerini telefon ekranından ayırmayan milyonlarca insan olduğunu biliyoruz. Dost meclisindeki gönül sohbetlerinin yerini artık sosyal medya tartışmaları aldı. Mekke’de Beytullah’ta, Medine’de dahi insanlar, ibadetle meşgul olmak yerine telefonla vakit geçiriyor. Bu kötü gidişi elbette eli kolu bağlı şekilde izleyemeyiz. Harekete geçmediğimiz her gün sıkıntımız büyüyecektir. İstikbalimiz tehdit altındadır. Türkiye olarak diğer ülkelere nazaran daha iyi konumda olduğumuzu söyleyebiliriz. Ama tehlike çığ gibi üzerimize gelmektedir.
Eskiye özlemi öne çıkartan, geçmişi örnek gösteren bakış açısıyla hiçbir yere varamayız. Artık bizim çocukluğumuzun geçtiği dönemde yaşamıyoruz. İstesek de geri getiremeyiz. Ben biraz futbol oynadım. Yamalı bir topun peşinde koşturarak enerjimizi boşalttığımız o dönemler bir daha geri gelmeyecek. Televizyonun, bilgisayarın olmadığı sohbetin muhabbetin günlük hayatımızın bir parçası olduğu günleri özleyebiliriz. Ama aynı canlılıkta yaşatma imkanı bulamayız.
O ZAMANLARIN GERİ DÖNMEYECEĞİNİ BİLİYORUZ
Her gün akşam evlerde, dedelerin, ninelerin, annelerin, babaların, abilerin, ablaların, teyzelerin, amcaların bir araya geldiği o büyük aile dönemleri de maalesef mazi oldu. Onlar da mazide kaldı. Hasretle özlüyoruz ama geçti. Zamanı geri döndüremeyeceğimize göre, önümüze bakıp gelecek için yapabileceklerimizin yollarını aramalıyız. Gençlerimizi anlayamasak onların ruh dünyasına giremezsek onlara ulaşamayız. Empati kuramazsak, ortak bir dil geliştiremezsek sorunlarının çözümü için doğru yöntemler de bulamayız. Çocuklarımızı teknolojiden uzak tutmak yerine, onlara teknolojiyi bilinçli kullanmanın yollarını göstermeli, onun eğitimini vermeliyiz. Annenin babanın elinden telefonu tableti bırakmadığı bir evde çocuğa teknolojiden uzak dur demek faydasız bir çaba olur. Çünkü ben bunu evde torunlarımla yaşıyorum. Sabah çıkıyor geliyor, hemen “Anneanne iPad’ini bana versene” Bir dayanıyorsun iki dayanıyorsun, “hadi sana 15 dakika müsaade.” Bunlar yaşadığımız gerçekler."
Kaynak:Hürriyet