Hayırlı olsun, yeni bir Kemalistimiz oldu!
Kötümser olamayız. Umudu köreltemeyiz. Abdullah Gül, demokrasinin işlemesi sonucu, halkın desteği ve omuz vermesiyle oluşan “yeni dönemin” Cumhurbaşkanı oldu.
Hayırlı olsun.
Onun geçmişi bazılarımızı tedirgin eden, korkutan bir geçmişten geliyor olabilir. Oraya takılıp kalamayız. “Çiçeğin dikeni var!” diye üzülemeyiz, “dikenin gülü var!” diye sevinmek noktasındayız.
Dikenin gülü var!
Çünkü onu halk seçti.
Demokrasi bu!
Halkın Meclis’e gönderdiği milletvekilleri, kurallara, yasalara uygun olarak, Abdullah Gül’ü 11. Cumhurbaşkanı ilan etti. Demokrasiye inanıyorsak; “O bizim Cumhurbaşkanımız olamaz” türünden kamplaşmaya gerek yok.
Hayat hakem olacak.
Ve bize gösterecek.
***
Abdullah Gül’ün “hepimizin Cumhurbaşkanı olup olmayacağını” hayat bize sunacak. Abdullah Gül, dün ettiği yeminin içeriğinde de yer aldığı gibi “herkesi kucaklayacak ve içinden kopup geldiği iktidar partisi AKP’nin üstüne çıkacak bir bakış açısı” içinde olacak mı?
Onu göreceğiz.
Ne yapacak?
Laikliği aşındıracak!
Halkçılığı köreltecek!
Cumhuriyetçiliği törpüleyecek, devrimciliği gericiliğe dönüştürecek, demokrasiyi geriletecek, halkın haber alma özgürlüğünü daraltacak tavırlar, tafralar, eğilimler içinde olacaksa zaten bizim toplum Abdullah Gül’ü Cumhurbaşkanı olarak içine sindirmeyecek, o koltukta da tutmayacaktır.
Halkı yabana atamayız.
O da kim oluyor!
Diyemeyiz.
52 İslam ülkesi halkları içinde bizim halkımız; 84 yıldır uğraşa uğraşa, didine didine, darbelere uğrayıp yeniden bina ede ede bugün ulaştığı “demokratik olgunluğa” gelebilmiştir. Bu olgunluk, bu noktadan sonra “gericiliğe ve karşı devrime” geçit verecek değildir. Eşinin başı türbanlı olan Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı, eşinin başı türbanlı olan Tayyip Erdoğan’ın da Başbakan olabilmesi halkın “bu demokratik olgunluğa” ulaşabilmesine imkân veren Cumhuriyet devrimleri sayesinde olmuştur.
Kötümser olamayız.
Elimizde bir kale var.
Yıkılmaz bir burç.
Çelikten bir mazgal.
O burçlu, mazgallı, dayanıklı kale; 52 İslam ülkesi içinde sadece Türk halkının ulaşabildiği bu “demokratik olgunluk” tur.
Olgunluğun adı şudur:
Seçimle gelenler.
Seçimle giderler.
Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık nimetini kendilerine ikram eden olgunluğun en çok farkında olması gerekenler de Abdullah Gül (dünkü Meclis konuşmasında yer verdi) ile Tayyip Erdoğan’dır. Herhalde Cumhuriyetin kurucu babalarının; “Cumhuriyeti koruma misyonunu orduya ve Anayasa Mahkemesi’ne veren...” tedirginlik ve korkularını hortlatacak hamlıklar yapmayacaklardır.
***
Yeni Anayasa yazılıyor.
Sızdırılan bilgilere göre; “Cumhuriyeti koruma misyonu Ordu’dan ve Anayasa Mahkemesi’nden” alınacak.
Peki kime verilecek?
Abdullah Gül’e verilecekse onun “eğilmez, bükülmez, gericiliğe taviz vermez keskin bir Kemalist olması” gerekiyor. Tarih, ona böyle bir rol veriyor.
Hayat bize gösterecek.
Gül, Kemalist olacak.
İslam köktencisi olmaz.
Şakir Süter!
Hani demiş ya şair:
Kafası kafama uymuyordu
Ama o, benim soyumdandı.
Şakir Süter ile benim kafa birbirine uymuyordu. O sağcıyıdı, sağcılığın erdemine inanıyordu. Ben solcuydum. Fakat ikimiz aynı soydandık.
O benim soyumdandı.
Kalemini satmadı.
Fabrikasyon yazı yazmadı.
Yazılarıyla kimseyi korumadı, kimseye de vurmadı. Gerçek neyse onu, kendi düşünce ve ahlak filtresinden geçirerek yazdı. Gazeteciler Cemiyeti’nde birlikte yönetim kurulu üyeliği de yapmıştık. Şakir’di; yani Tanrı’nın ona gazetecilik mesleği vermiş olmasına şükreden bir insandı.
Nurlar ona yağsın.