Başak'ın kara bir öfkesi vardı, ona yardımcı olamadım
Ankara'da dekan yardımcısı annesinin boğazını bıçakla keserek öldüren Başak'ın babası Profesör Semih Aydıntuğ, internet sitesi haber vitrinine bir mektup yazdı. İçten itirafların olduğu mektup bir ailenin yaşadığı dramı gözler önüne seriyor...
Ben Başak Aydintuğ'nun babası olarak bir kere daha yorum yapma gereği duydum. Zekası normal, içindeki kin duygusunu bastırabilen, mantıklı düşünen insanlara sesleniyorum. Dinimizi çarpıtıp kendi işine geldiği gibi
yorumlayan aslında bunu da beceremeyen psikolojik bozukluğu en az kızım kadar ağır olanları muhattap almıyorum. Yani anlasınlar diye tekrarlayayım: Menemen'de Teğmen Kubilayı öldüren ”imanlı, dini bütün“ canileri haklı gören ”imanlı, dini bütün” vatandaşlar zahmet edip cevap vermesin. Zaten Türkçeleri zor anlaşılıyor.
Kızımı bu korkunç olaya sevk eden neydi bilmiyorum. Ama bazen kaza geliyorum diyor. Daha 4 yaşındayken Başak ciddi uyku bozukluğu çekiyordu. Eski eşim 3 yıl psikiyatri asistanlığı yapmıştı. Çok da başarılıydı. Onun koyduğu hızlı ve doğru tanıları bugün bile hatırlıyorum. Bir keresinde yeni yatan bir hastasının intihar eğilimini fark etmis ve hafta sonu izinli çıkarılmaması için dosyasına not koymuştu. Ne yazık ki o hafta sonu nöbetçi olan asistan arkadaşımız hastayı izne gönderdi ve hasta çıktıktan 2 saat sonra kendini trenin önüne attı. Olcay bu olayın etkisinden aylarca kurtulamadı. Çok iyi bir bilim kadını olmasının yanında cok iyi bir klinisyendi. Bir tek kusuru vardı. Çok katı kuralları vardı. Bu kuralları kendine karşı da uyguluyordu. Bu manada dürüsttü. Benim gibi tek bir çocuktu (Basında yer aldığı gibi teorik olarak bir ablası var ama ben bu ablayı 20 yıllık evlilik hayatımda 1 kez gördüm. Olcay da sanırım 1 ya da iki kez gördü). Olcay'ın babası üniversite bitirmiş bir kişi olmasına rağmen ciddi alkol problemi olan ve Olca'ya hayatı boyunca problem çıkaran bir insan olarak yaşadı ve geçen yıl vefat etti. Çok iyi bir insan olan eski kayınvalidem haklı nedenlerden ötürü eşini 10 yıl kadar önce boşamıstı. Yani Olcay darbelerle yetişmiş bir insandı. Gene de meslek hayatında başarısını kimse engelleyemedi. (Dün gözyaşı döken bazı hocalarımızın yükselişini engelleme amacıyla ciddi çabaları da olmuştur. Örneğin inançlı olduğu halde onun ateist ve komünist olduğunu iddia ettiler). Ama Olcay kol kırılır yen içinde kalır sözüne inanırdı. Başak'ın uyku problemi için psikiyatrik yardım gerektiğini söylediğim zaman bana muthiş bir öfkeyle 'Sen kızımı damgalamak istiyorsun' demisti. Ne yazık ki bu konuda diger psikiyatrist arkadaşlarim da kısmen ilgisizlikten, kısmen Olcay'ın korkusundan yardımcı olmadı. Olcay'ın kara öfkesini durdurmak mümkün değildi. Ben de bu engeli aşamadım ve kızımı o yaşta psikiyatrik tedavi altına almayı beceremedim.
Sonra çok meşgul bir anne ve baba ile birlikte Başak büyümeye başladı. Başak zamanının büyük kısmını öğretmen emeklisi olan annemin ve babamın yanında geçirdi. Babaanneler ve dedeler torunlarını çok severler ama bariyer koyamazlar. Belki bunun da dezavantajlarını yaşadık.
Sonra Başak lise çağlarında bizleri birbirimize karşı kullanmayı çok güzel öğrendi. Olcay'la aramız giderek açıldı. Ben Olcay'a ihanet ettim ve çok sancılı bir boşanma süreci yaşadık. Sema Kendirci adında çok başarılı bir avukatı vardı. Kendisini uyarmama rağmen ortak olan evimiz ve 30 milyar manevi tazminat davasını kazandılar. Bu beni çok yaraladı. Maddi olarak hemen her şeyimi kaybetmiştim.”
Bu dönemde Başak her zaman olduğu gibi benim ailemin yanında yaşamaktaydı. Ben de babamların yanına taşınmıştım. Bir süre sonra kendi düzenimi kurdum. Olcay'ın bana, benim ona öfkem uzun süre geçmedi. Bu nedenle tek ortak paydamız olan Başak'la yeterince ilgilenemedik. Başak şu andaki eşimle gayet iyi geçiniyordu. İnanması zor ama defalarca birlikte tatil yaptık. Eşim, zorunluluğu olmadığı halde Başak'ın herşeyiyle ilgilendi. Birden dün gözyaşı döken muhterem öğretim üyelerinden bazıları devreye girerek ve Olca'yı etkileyerek bu ilişkiyi bozdu. Kızımdan tekrar uzaklaşmak zorunda kaldım. Başak'ı en zayıf yerinden vurdular. 'Baban yeni eşinden çocuk sahibi olacak ve sen ortada kalacaksin' dediler. Bu bir yalandı. Çünkü biz evlenirken çocuk yapmama konusunda anlaşmıştık ve çocuğumuz yok.
Başak, Bilkent Üniversitesi'nde Hukuk Fakültesi'ne gidiyordu. Orasının nasıl bir yer olduğunu 18 yıllık bir öğretim üyesi olarak hala anlayabilmiş değilim. Derslerinde çok başarılı olan öğrenciler olduğu gibi her türlü 'aşırı özgürlügün' yaşanabileceği, dolayısıyla eğitimden uzaklaşmaya çok uygun bir ortam var orada.
Başak maalesef ikinci gruba katıldı. Derslerini ikinci plana attı. Başarısızlık onu çok yıprattı. İyi bir sporcuydu. Beraber 8 km koşardık. Her zaman ona meslek sahibi olmanın çok önemli olduğunu, zor bir tahsil yaptığını, tek amacının okulu bitirmek olması gerektiğini söyledim. Simdiki eşimle beraber gittiğimiz yemeklerde O.D.T.Ü Kimya Mühendisliği mezunu olan eşim de hep aynı telkinde bulundu. Ama başarılı olamadık. Bu arada Olcay'ın da yardımıyla gittiği psikiyatristlerin hiç birine uzun devam etmedi. Verilen ilaçları kullanmadı. Ama bu dönemde şiddette eğilim gösteren bir davranışı olmadı. Sadece annesi gibi kara bir öfkesi vardı ve kızdığı zaman ses tonunu ayarlaması mümkün olmuyordu.
Olayın en tuhaf kısmı, Olcay, Basak tarafından öldürülmekten gerçekten korkuyormuş (Basına yansıyan haberlere göre). Buna rağmen Başak'ı devamlı yanına çağırıyordu. Bir geceden çok dayanamayan Başak babaannesinin evine geri kaçıyordu. Madem Olcay'ın böyle bir korkusu vardı Başak'ı neden Beysukent'teki evine çağırıyordu ve Başak her gidişinde tartıştığı annesinin yanına neden tekrar tekrar gidiyordu? Bunu hiç bir zaman anlayamayacağım.
Son olarak dün cenaze merasimine katılmadığım için beni eleştiren filozof vatandaşlara sesleniyorum. Biz dün eşimle beraber Sincan Cezaevi'nde Basak'ı ziyaret ediyorduk. Başak'ın iç çamaşırı gibi elzem ihtiyaçlarını karşılamak üzere oradaydık. Kendisi de yaralı olan Başak'ın yara bakımını yapmaya ve onu acilen psikiyatri kliniğine sevk etmeye uğraşıyorduk. Çünkü Başak ne olduğunu benim de tam bilmedigim, kullanmakta olduğu ilaçlarını aniden kesmiştim. Bu durumun gerek Başak gerek etrafindaki hükümlüler için büyük bir önemi vardı. Sağolsunlar cezaevi yönetimi bize çok iyi davrandı. İsteklerimizin önemli bir kısmı hızla halledildi. Gene de bu işler uzun sürdü. Cenaze merasimine yetişemedim. İyi de oldu. 1980 yılından beri aynı kurumdayım. Kim yalan ağlıyor, kim gerçekten çok üzgün biliyorum. Yalancıları görmemiş oldum böylece. Ben bir baba olarak kızımla ömrüm yettigi kadar ilgileneceğim. Olcay'ı geri getiremem. O, zaten eserleri, yetiştirdiği öğrenciler ve devlete yaptığı hizmetlerle herzaman hatırlanacaktır. “ Semih Aydıntuğ...