YİĞİT BULUT
ABD ile ‘ana denklem’ değişebilir!
Kriz var, Amerika batıyor! Bu açıklamalara sadece gülüyorum! Kriz var, birileri batıyor, devletlerin paraları “birilerine transfer ediliyor” ama inanın “söyledikleri gibi net ve saf bir kriz” yok!
Ne demek istiyorum?
Beni takip ettiyseniz, çok kısa bir süre bile izlediyseniz, çok uzun zamandır; 1997 yılında Clinton yönetimi tarafından kaleme alınan “Yeni bir yüzyıl için strateji” belgesinden bahsediyorum.
Belge çok açık ve net; Türkiye’nin hakim olacağı bölgeye yerleşeceğiz! Bu bölge gerekirse “Güney ve Doğu Anadolu” da olabilir! Kim yerleşecek; yeni yüzyılda “yeni strateji” gereği ABD!
Bugün durum farklı! Bu tez “kullanıldı” ve askeri-endüstriyel yapının, “inanılmaz” kazançlar sağladığı süreç yaşandı! Şimdi yeni bir tez ve “bakış açısı” gerekli! Ne olacak?
Peki içinde ABD’nin “ana unsur” olduğu denklemimiz 1950’ler sonrasında nasıl gelişti? 1997’den sonra nasıl “sertleşti” ve bozulma 2003’te nasıl zirve yaptı!
Çok kısa özetleyeyim, sonuca gidelim...
Potansiyel bir Rus (komünizm) tehlikesine karşı dine dayalı sivil unsurlar ABD ve Almanya tarafından harekete geçirildi. Bu süreç, Almanya’nın “Ortadoğu petrollerine dokunmadan Orta Asya petrol bölgelerine ulaşması” şartıyla İngiltere ve Fransa tarafından da desteklendi. Türkiye’de komünizm tehlikesine karşı dini unsurların devlet çarklarına enjekte edildiği süreç hızlandı...
Sevgili dostlar, 1980 sonrası da aynı mantığı gördük. “Ilımlı İslam devleti” mantığı altında Ortadoğu ve Orta Asya’da hakim olmak isteyen Roma’nın (1945 sonrası Roma derken ABD liderliğinde ABD ve Avrupa birlikte algılanmalı) yine bu coğrafya üzerindeki oyunları sürece hakimdi...
Devletin resmi organlarında “Kemalist laiklikten, Osmanlı sekülarizmine” başlıklı raporlar yayınladı. Aydınlar “yeni bir sentez pompalarken”, devlet çarklarına Atatürk ilkelerinden uzaklaşan, uzaklaştıran her türlü fikrin pompalanmasına devam edildi.
1999 ekonomik krizi sonrası ve özellikle 2003 döneminden hemen sonra aynı mantığın yeniden ortama çok güçlü bir şekilde hakim olduğunu gördük. Ortadoğu’ya “model ve ağabey” olacak bir Türkiye modeli yeniden hayata geçmeye başladı.
Arap ülkelerine sevimli görünmesi gereken Türkiye’de, TBMM’den “Amerika’ya izin veren tezkere” geçmedi. Tezkere kabul görmedi ama ABD Türk topraklarını tezkere varmış gibi kullandı.
Geçmeyen tezkere Ortadoğu’da alkışlandı, devlet çarkları süratle Kemalist laiklikten, Osmanlı seküralizmine dönüşen Türkiye’ye 80 yıl sonra Arap kralları geldi. Bu krallar Dolmabahçe Sarayı’nda kabul gördüler (ABD ve AB’nin yeni Osmanlıcılık teorisi sembolik olarak da pratik edilmeye başlandı)...
Bu arada “Osmanlı seküralizmi” gereği “diğer dinlere ait” unsurlar da harekete geçirildi. Papa’nın ziyareti “bu topraklardaki yapının” nereye kadar sınırlarının zorlanabileceği açısından önemliydi... Önemliydi ama “bu tez de ABD’nin biten askeri-endüstriyel kompleks” tezi ile birlikte geçerliliğini yitirmeye başladı !! AKP’nin de bu “tezlerin tükenmesi” ile paralel “çan eğrisini aşağı dönmesi” tesadüf değil!
Sonuç: 1950’lerde ilk versiyonu yazılan ve 1997 “belgesiyle” netleşen “her detay” yaşandı! Şimdi Ortadoğu ve Orta Asya’da ABD için yeni bir “tez” gerekli! Obama’nın ziyareti bu açıdan önemli. İşbirliğini “Türkiye, Avrupa’nın parçası olsun” kısır döngüsünden kurtarabilirsek hatta “KKTC’yi tanıma-Avrupa’ya elveda” gibi yeni açılımlar yapabilirsek, Obama’nın gelişi önemli çıkarımlara yol açabilir... Yaşasın “tam bağımsız” Türkiye!