Mehmet Ocaktan'ın "Dindarlara rövanş değil, intikam yakışır" başlığıyla yayımlanan (17 Şubat 2017) yazısı şöyle:
Son yıllarda dindar camiaya sirayet eden rövanşist, ötekileştirici ve kötücül dili gördükçe doğrusu endişeye kapılmamak mümkün değil. İfadeyi kullanmaktan haya ediyorum ama, giderek toplumun en itibarlı kesimlerini bile istila etmeye başlayan ‘dindar zombiler’ hiçbir ahlaki ve vicdani kural tanımadan kendileri dışında herkesi hain ve bir kötülük objesi olarak ilan etmekten çekinmiyorlar.
Aslında toptancı bir yaklaşım hatasına düşmemek için belki de bu ifadeyi “devşirme zombiler” olarak kullanmak daha doğru bir tanım olacaktır. Zira devşirme yoluyla muhafazakar camiaya monte edilen bu kesimlerin dini hassasiyetlerle uzaktan yakından bir alakası bulunmamaktadır.
Toplumda adeta bir kirlilik sembolü haline gelen bu zombiler, kimi zaman dini değerlerin arkasına saklanarak, kimi zaman da siyasi siperlerde gizlenerek herkese ateş ediyorlar. Böyle bir saldırıya muhatap olmanız için özel olarak bir eylemde bulunmanız gerekmiyor. Mesela referandum sürecine girdiğimiz şu günlerde, çok doğal olarak “Referandum bir vatanseverlik testi değildir, ‘evet’ de, ‘hayır’ da bir özgür irade beyanıdır” demeniz bile bu çevrelerin saldırısına muhatap olmanız için yeterlidir.
***
Özellikle yazılı, görsel ve sosyal medyada konuşlanmış bulunan bu saldırı timleri hoşlarına gitmeyen her türlü fikir beyanını, farklı duruşları ya da eleştirel bakışları anında susturmak için her türlü hakareti ve itibarsızlaştırmayı adeta bir vatanseverlik vecibesi olarak görmektedirler.
Maalesef birtakım İslami sembollerin siyasetin diliyle birleştirilerek kendi kutsiyet ikliminden uzaklaştırılması, bu da yetmiyormuş gibi şovenizmin kaba diliyle köpürtülerek hamasi bir söyleme dönüştürülmesi toplumda derin tahribatlara yol açmaktadır.
Çünkü vatan, millet ve din gibi değerlerin kendi asli anlam dünyasından kopartılarak bir ‘meydan okuma’ aracı haline dönüştürülmesi, maalesef toplumsal hafızada adalet, vicdan ve ahlak gibi temel değerleri çürüten zehirli bir etkiye dönüşmektedir.
Oysa İslami hafızanın özünde ‘insanları hayra çağıran ve kötülüklerden alıkoyan’ ümmet olma bilinci’ bulunmaktadır. Prof. İlhami Güler bir makalesinde bu konuda çok önemli bir tespitte bulunuyor: “Hz. Muhammed, Medine’ye yerleşirken orada bulunan gayrimüslim insanlar ile adalet, eşitlik ve özgürlük ilkelerine dayalı bir toplum sözleşmesi kurdu. Bu birlikteliği nitelemek için de ‘ümmet’ kavramını kullandı.”
***
Hal böyleyken, ahlak, hukuk, özgürlük ve vicdan gibi konularda daha çok hassas olması gereken dindar insanların adeta bir intikam duygusuyla hareket etmesi endişe vericidir. Bu kanaatimi haksız ya da aşırı bulanlar olabilir. Kuşkusuz bu asla bütün dindarları kapsayan bir genelleme değil. Ama bir hakikatin de altını çizmekte yarar var.
Zira gerek yüz yüze muhatap olduğum tanıklıklarda, gerekse yazılarıma gelen yorumlarda, “Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca dindarlara zulmedildi, artık o günler geride kaldı ve şimdi biz iktidardayız, dolayısıyla şimdi sabretmesi gerekenler onlar” benzeri ifadelerle karşılaştığımda kelimenin tam anlamıyla irkiliyorum ve korkuyorum.
Evet Cumhuriyet tarihinin önemli bir bölümünde despotik iktidarların yaptıkları, Cumhuriyet’i de utandıran karanlık sahnelerdir. Ama bütün bunlar dindarları rövanşist yapmaz. Eğer dindarlar da rövanşist ve intikamcı olacaksa, o zaman dindar olmanın ne önemi var ki...
Allah müminlerin temel davranış kriterlerini Nisa Suresi 135. Ayette çok net olarak belirlemiş: “Ey iman edenler, adaleti ikame etmek/uygulamak için öncülük edin. Kendiniz, anne-babanız, akrabanız aleyhine olsa bile; zengin-fakir ayrımı yapmaksızın, Allah için şahitlik yapın. Adaleti yerine getirmede nefsiniz size engel olmasın. Eğer, eğilip-bükülür, hakikati söylemekten kaçınırsanız, bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”