Zor çadır yaşamında annelik görevini de yerine getirmeye çabalayan, molalarda bebeklerini emziren tarım işçisi kadınlar, "Anneler Günü"nden habersiz, sırtlarında çocuklarıyla tarlalarda sıradan bir gün geçiriyor.
Güney ve Güneydoğu Anadolu'dan Çukurova'ya göç ederek, yağmurda, çamurda, zaman zaman da 40 derecenin üzerindeki sıcağın altında, bir kilo et parası bile alamadıkları günlük ücretlerle çalışan tarım işçisi kadınlar, "Anneler Günü" kutlamayı akıllarından bile geçiremiyorlar.
Adana'da tarımsal faaliyetlerin en yoğun yapıldığı yer olan Karataş yolundaki kanal kenarlarında kurulu çadırlarında yaşam mücadelesi veren kadınlardan Huriye Genç, çileli yaşamlarını anlatırken, "Anneler Günü"nün farkında olmadıklarını söyledi.
"Biz ekmeğimizin derdindeyiz" diyen Huriye Genç'in anlattıklarına göre, bir çadırda en az 8-10 kişi yaşayan tarım işçileri arasında en ağır yük, kadınların omuzlarında.
Sabah kocalarından ve çocuklarından erken kalkıp çevreden topladığı çalıları yakarak pişirdikleri çayın yanına tek katıkları tandır ekmeğini koyan kadınlar, daha sora, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tarlanın yolunu tutuyorlar.
Okula gidecek çocuklarının üzerlerini giydiren, saçlarını ören, bebek yaştaki çocuklarını yanlarında götürmek zorunda kalan, o çocukları tarlada emziren, gerektiğinde sırtına bağlayarak çalışmak zorunda kalan tarım işçisi anneler, akşam gün batımı eve döndüklerinde ise yemek telaşına giriyorlar.
Yemekleri, çevreden topladıkları "gömeç", "patates haşlaması" ya da "lahana sarmasından" oluşan kadınlar, bunları da yine çadırlarının önüne üç taş üzerine yerleştirdikleri tencerelerde pişiriyorlar.
Yemeğin ardından temizlik telaşına başlayan, çamaşırlarını, kentli kadınlar gibi tam otomatik makinelerde değil, elde yıkamak zorunda kalan tarım işçisi kadınlar, çocuklarını da anne şefkatinden de mahrum bırakmamaya çalışıyorlar.
Bu ağır şartlarda "Anneler Günü'nü kutlamayı akıllarından bile geçirmeyen tarım işçisi kadınlar, tüm olumsuz koşulara rağmen gülmeyi başarıyorlar.