HELİN AVŞAR/HABERTÜRK
Oray Eğin’i tanımayan kaldı mı bilmiyorum, çünkü polemikleriyle, ani ve sert çıkışlarıyla gün geçmiyor ki, kendinden söz ettirmesin. Haliyle, en genç gazetecilerden biri, en popüler olmaya doğru hızlı adımlarla ilerliyor. Bu röportaj da gayet hızlı oldu. Ama Oray Eğin’in her işi böyle. Bu sayfalarda genç bir gazetecinin, genç bir muhabirle yaptığı söyleyişi okuyacaksınız. Aklıma ne geldiyse sordum, o da kasmadan aklına estiği gibi
cevap verdi.
-Nasıl bir ailede yetiştiniz?
Seninkinden çok daha sakin olduğu kesin ailemin! Tek çocuklu, normal ailede büyüdüm... “Keşke ünlü bir ablam olsaydı” diye hayal kurdum çocukluğumda.
- Nasıl bu kadar rahatsınız? İnsanlar sizin gibi rahat olamıyor, siz istediğinizi sorabiliyorsunuz, aklınıza geleni söyleyebiliyorsunuz. Çocukken bu konuda örnek aldığınız biri var mıydı? Mesela ben ablamı seçtim, onun gibi rahatım... Hatırladığım böyle büyük bir aile figürü, örnek aldığım bir isim yok açıkçası. Sanırım ben kendi kendimi böyle yaptım. Neden başkaları rahat olamıyor, sorusuna gelince... Gerçekten bilmiyorum. Özel olarak bu şekilde davrandığımı da düşünüyorum hiç...
- Bu kadar rahat olmanın bedelini ödediniz mi hiç?
Başka insanların ne düşündüğünü bilmiyorum. Ama mesleki olarak problemler yaşıyorum. Yazdığım yazılardan dolayı birtakım baskılarla savaşmak zorunda kalıyorum. Kapıya polis geliyor, ifade almak istiyor. Bazen mahkemelere gidiyorum Tabii hiçbir şey çıkmıyor sonunda ama boşuna emek harcıyoruz, yoruluyoruz. Türkiye’de türlü baskı mekanizmalarıyla uğraşmak zorunda kalıyorum.
- Akşam gazetesi maceranızı anlatır mısınız?
Hep yazı yazmak istiyordum, tek yapmak istediğim şey de buydu. Bir şekilde zorlaya zorlaya geldim. Tabii ki çok genç başladığım için ezmek isteyenler, çekemeyenler de oldu. Ama her zaman kendi işime çok güvendiğim için, başkalarının oyunlarıyla fazla muhatap olmadım. Kendi işimi yaptım.
BU DÖNEMDEN ALNI AK ÇIKANLAR BASINA YÖN VERECEK
- Size göre Türkiye’deki gazetecilik ne durumda?
Emekleme çağında olduğunu düşünüyorum. Modern basının geçmişi daha çok yeni... Aslında şu anda da çok ilginç bir geçiş devresindeyiz. Garip bir kuşak çatışması yaşanıyor gizliden gizliye. Eski kuşak, yeni kuşak, tasfiye tartışmaları derken, aslında önümüzdeki 50-100 yıl basının nasıl olacağını konuşuyoruz. Bu dönemden sağ salim ve alnı ak çıkanlar, ilerde basına yön verecek.
- Gazetecilikteki hedefiniz nedir?
Tek bir hedefim var: 40 yaş civarında bu işleri bırakmak, tamamen keyif için istediğim zaman yazmak... Yani herkesten daha önce emekli olmak istiyorum. Kazık çakacak değilim. Ama dün olduğu gibi bugün de tek bir istediğim var; sesimi duyurmak ve yazı yazmak...
- Hayata nasıl yaklaşıyorsunuz? Hayat sizin için geçici, anlık bir şey midir mesela?
40’ımdan sonra yazmak istediğim kitaplar var... Bir yeme-içme bir de seyahat kitabı yazmak istiyorum mesela... Gazetecilik ve roman projelerim var, onlarla uğraşmak istiyorum... Bizim mesleği yapanlar çeşme yapamayacağına göre, ileriye bırakmak için ben de herhalde bunlarla uğraşırıım...
TV’DE BOŞ BOŞ KONUŞMALARA DENK GELİYORUM
- Star TV’de yeni başladığınız ‘Ya Şimdi Ya Hiç’ nasıl bir program olacak, insanları nereden yakalayacak?
Türkiye’de şöyle bir sorun var: Televizyonu her açtığımda boş boş konuşmalara denk geliyorum, herkes program yapıyor, hiç kimse soru soramıyor. Biz bu işin en başına döneceğiz, soru sorup cevap almanın peşinde koşacağız. En basit ama hiç yapılmayan şey bu... Çünkü Türkiye’deki televizyoncular, birkaç istisna dışında, soru sormayı bilmiyor. Ama mesela ablanı bunun dışında tutabiliriz. Soru soran birkaç kişiden biri o... Biz de sadece ünlü, adı var ya da fiziği güzel diye insanları ağırlamak istemiyoruz. Anlatacak hikayesi, konusu var mı, içi dolu mu; bunun peşindeyiz...
MİLLET TWITTER GEYİĞİNİ CİDDİYE ALDI; HIRSIZ WINONA RYDER
- Evinize hırsız mı girdi?
Yok o Twitter geyiğiydi, millet ciddiye aldı. Hatta “Hırsız Winona Ryder” diye espri yapıyorduk. Kleptoman ya, Amerika’da yakalanmıştı hırsızlık yaparken... İşte “Türk medyası Türk medyası” diyorsun, bunlar böyle şeylerin üzerine atlayıp haber yaparlar.
TEK KRİTERİM VAR: BEL ALTI SALDIRMAM
- Peki, özel sorulara geliyoruz biraz... Sizce gazetecinin özel hayatı olur mu?
Elbette olur ama bunu nasıl koruduğun ve yansıttığın önemli... Mesela ben özel hayatı hakkında hiç konuşmayan, bu konuda malzeme vermeyen bir gazeteciyim... Meraklısı da değilim konunun. Meraklısı olsam Bebek’te tekneyle denize açılır, başı açık İranlıları öperdim...
- Özel hayatınızı konuşmuyorsunuz ama başkalarının özel hayatıyla ilgili yazıyorsunuz...
Benim tek bir kriterim var: Hiç kimseyi özel hayatından vurmam, bel altı saldırmam. Ama ne zaman özel hayat kamu malı olmuştur, mesela ünlü bir çift boşanmıştır, evlenmiştir, aldatmıştır; onun üzerine yorum yapabiliriz. Ama özel olarak kimsenin hayatını deşifre etmem...
- Birtakım konularda öncü olduğunuzu düşünüyor musunuz? Mesela yazı konusunda?
Tevazu göstermek istemiyorum. Ne yazarsam yazayım, isim vermeye özen gösteriyorum. Doğrudan hedefe yönelmek istiyorum, havaya boş laflar ya da imalar saçmak istemiyorum... Zannedersem bu yöntem pek denenmiyordu ya da tercih edilmiyordu, ama ben yapmaya başlayınca tuttu. Şimdi pek çok kişi yazılarını isim vererek yazmaya başladı. Bence bu olumlu bir gelişme...
SAPIĞIM YOK
- Bir kadın tarafından taciz edildiniz mi hiç?
Garip aşk mektupları ve e-mail’ler, hatta telefon mesajları alıyorum. Bunlardan çok korkuyorum, hiçbiriyle muhatap olmuyorum. Zaten ben evden pek çıkmayan biriyim... Sapığım yok...
-Ama fanlarınız var...
Fanlarım var ama genelde insanlar terslerim diye bana yaklaşamıyor, ürküyor.
KÖTÜ ÇOCUK OLMAK KADERİMMİŞ
- Benim de yarışmacı olduğum bir programda jüri üyeliği yaptınız. Jüri üyesi olmak size bir şey kazandırdı mı?
Bence daha çok tanındım. Ama daha da önemlisi, televizyon için bir yol açtı buyarışma bana... O günden bugüne de ilk defa aklıma yatan bir program yapıyorum. Bir de tabii beni yarışmada tanıyıp okumaya başlayanlar oldu. Sonunda baktığınızda, asıl işim olan gazeteciliğe katkısı oldu.
- Sezen Aksu polemiği vardı bir de... Niye bu kadar nefret ediyorsunuz Sezen Aksu’dan?
Sezen Aksu’dan neden nefret edeyim? Çocukluğum onun şarkılarıyla geçti... Ama onun da eleştirilebileceğini düşünüyorum. Hataları olduğuna, bunu da birinin ona söylemesi gerektiğine inanıyorum. Ona örülen bu dokunulmazlık zırhı, bence kendisine zarar veriyor. Etrafındakiler onu kandırıyor, zor durumda bırakıyor... Doktorundan tut da menajerine kadar... Bunları da ben ona söyleyince, kötü çocuk oluyorum. Ne yapalım bu da kaderimmiş...
ŞÖHRET İÇİN POLEMİK YAPMIYORUM
- Polemiğin yükselmek için bir araç olduğunu düşünüyor musunuz?
Bence arada bir fark var. “Polemik olsun” diye yapılan polemiklerle, samimi olan eleştiriler hemen ayrışıyor... İnsanlar bunun farkına varıyor. Polemik olsun diye yapılanlar ise uçup gidiyor... Benim polemiklerim şöhret peşinde olan şeyler değil. Öyle olsaydı yapılan bütün teklifleri, televizyon programlarını kabul ederdim...
SADECE YAZI YAZMAK İSTİYORUM
- Günün birinde genel yayın yönetmeni olmak ister misiniz?
Sadece yazı yazmak istiyorum. Yöneticilik, patronlar, hükümet gibi dengelerle umarım hayatımın sonuna kadar uğraşmak zorunda kalmam...
- Size içinde minik karideslerin yaşadığı bir ekosistem yollamıştım, ne oldu o?
Mutfak masasında duruyorlar. Karideslerin iki tanesi öldü ama üçü hâlâ yaşıyor. Onlara çok iyi bakıyorum, her gün ışık altında tutuyorum. Bence harika bir ekosistem. Kapalı bir kavanozda hiçbir şey yemeden onca yıl
nasıl yaşıyorlar, hayret ediyorum.
GRUPÇU DEĞİLİM BİREYSELİM
- Medyada bazı gruplaşmalar var. Sizin de bir gruba ait olduğunuz söyleniyor. Mesela siz varsınız, fasılcılar var... Sizin grup hangisi? Gruptan bir kişi sivriliyor mu? Size karşı hareket yapanın grupça üzerine gider misiniz?
Bizim bir grubumuz yok maalesef. Görüştüğümüz, beraber olmaktan, sohbet etmekten hoşlandığımız gazeteci arkadaşlarımız var. Hıncal Uluç, Ahmet Hakan gibi... Onlarla haftada bir buluşup yemek yiyoruz, sohbet ediyoruz, Gerçi bu hafta Hıncal Ağabey gelmedi...
- Hasta mıymış, mazereti ne?
Yok, şehir dışındaymış. Haftaya buluşacağız... Ama gelmedi diye ceza kesmek falan yok... Çünkü grupçu değil, bireyci gazetecileriz. Birbirimizle bir yerlere gelmedik, hepimiz de bireyselliğimize, yalnızlığımıza çok önem veririz...
- Bir de Twitter olayınız var, ne yapsanız oraya yazıyorsunuz. Düşmanlarınız filan gelmiyor mu verdiğiniz adreslere?
Yurtdışındaysam tam olarak nerede olduğumu yazıyorum... Yurtiçinde de “Az önce şuradaydım” diye yazıyorum ki, basılmasın ortalık... Pek çok yabancı isim de böyle yapıyor. Hatta bazıları kimi restoranların adını dahi vermiyor ki keşfedilmesin, gizli kalsın...
İŞİME AŞIĞIM DEYİP GEÇİŞTİRELİM
-Şu anda aşık mısınız?
Ben o işleri geride bıraktım.
- Neden?
“İşime aşığım” deyip bu soruyu geçiştirelim...
- Bir yara mı aldınız, birine aşıktınız da hoşunuza gitmeyen bir şey mi oldu?
Hatırlamıyorum... Elbet bazı hatalar olmuştur...
- Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
Kendime Cenk Eren’i örnek almıyorum.
- Evde yalnız değilsiniz, kiminle yaşıyorsunuz?
Rashit’le.
- Kim o?
Aman tanımıyor musun?
- Nereden tanıyacağım?
Görmedin mi hiç yanımda? Sık sık dolaşıyoruz ya beraber...
- Köpeğinizden mi bahsediyorsunuz...
Aynen... Hayatımda en çok onu seviyorum.
- Yani hayatınızda kimse yok?
Sen müsait misin bu aralar?
KISA SORU KISA CEVAP
- Ahmet Hakan mı, Reha Muhtar mı?
İkinci söylediğini tanıyamadım.
- Kıvanç Tatlıtuğ mu, Reha Muhtar mı?
Hep aynı ismi söylüyorsun, bir türlü çıkaramıyorum. Kimdi o?
-Kolonya mı, parfüm mü?
Koru Kolonyalarını hiçbir şeye değişmem.
- Aşk mı, seks mi?
Her zaman seks...
- Televizyon mu, gazete mi?
Tıpkı seks gibi gazete...
- Kurtlar Vadisi mi, Aşk-ı Memnu mu?
Gossip Girl...
-New York mu, İstanbul mu?
New York bambaşka bir şey benim için...
- Cosmopolitan mı, Sex on the Beach mi?
Caipirinha’cıyım ben.
- Fenerbahçe mi, Galatasaray mı?
Fatih Terim varken taraftarlığımı askıya alsam da, Galatasaray.
- Arda Turan mı, Emre Belözoğlu mu?
Çocuk kaldığı için asla Emre değil... Çocuk kalmayı kendisine yakıştırdığı için Arda...
- Ben mi, ablam mı?
Tabii ki de ortanca ablan Leyla...
- Uğur Dündar mı, Mehmet Ali Birand mı?
Uğur Dündar.
- Ali Kırca mı, Can Dündar mı?
İzlediğim kadarıyla Ali Ağabey daha başarılı...