"Bu arada iğneyi Amerika’ya batırırken, çuvaldızı da kendimize batırmalıyız" diyen Selvi, söz konusu iddiaların ne olacağını merak ederek "Rüşvet aldığı iddia edilenlerin kuzuların sessizliğine bürünmesi ise en az Zarrabkadar rahatsız edici" diye tepki gösterdi.
Birleşmiş Milletler'in İran'a yönelik uyguladığı ambargonun delinmesi
ABD’deki Zarrab davası, artık Zarrab’sız devam ediyor.
Çünkü o bir tanık.
Zarrab, bundan sonra hangi ülkede yaşayacağına ya da yeni bir kimlik edinip edinmeyeceğine karar verecek. İsterse eşi Ebru Gündeş’i ve kızı Alara’yı da yanına alabilecek. Dubai’nin deşifre olması nedeniyle Zarrab’ın buraya gönderilmeyeceği, ABD’de kalacağı söyleniyor.
Zarrab istese de ABD onu bir yere göndermez. Çünkü Zarrab ABD’ye lazım. İkinci iddianame çıkarsa bir kez daha onu tanık kürsüsünde göreceğiz.
Paparazzilik
Soru işaretlerinin çengellerini astıktan sonra izniniz olursa küçük bir paparazzilik yapacağım.
Zarrab’ın cezaevinde 45 bin dolar rüşvet verip telefonla görüştüğü yönünde haberler çıkmıştı. Zarrab bunu kabul etti. Zarrab Manhattan Metropolitan Cezaevi’nde bir gardiyana para verip, avukat görüntüsü altında içeriye kadın sokmuş. Gardiyan kendi dinlenme odasında bir saatlik görüşme ayarlamış. Başgardiyan bunu tespit edip cezaevi yönetimine bildirince, Zarrab Brooklyn’deki cezaevine sürülmüş.
Dolar karşılığı tanıklık
Davada tanık olarak dinlenen firari FETÖ’cü Hüseyin Korkmaz da 17 ay hapis yattıktan sonra ABD’ye kaçmayı başarmış. Daha doğrusu FBI’nın tereyağından kıl çeker gibi bir operasyonuyla kaçırılmış.
Korkmaz, Türkiye’den sonra 3 ülke değiştirdikten sonra kendisine kimlik verildiğini, ABD’ye giriş yaptığı havaalanında yanında getirdiği 17 Aralık belgelerini FBI’ya teslim ederek işbirliği yaptığını belirtiyor. Zaman zaman hatırlatmak zorunda kalıyorum. MİT’te görev yaptığı dönemde Zarrab’ı izlemekle görevli olan Mehmet Barıner de bir Enver Altaylı operasyonu ile yurtdışına kaçırılacakken, son anda yakayı ele vermişti. Barıneryurtdışına çıkarılabilseydi, kamu tanığı olarak Zarrab davasında kürsüye çıkarılacaktı.
Operasyon ilk günkü hedefe yönelik olarak adım adım ilerliyor.
1- 17-25 Aralık’ta 1 numaralı hedef Recep Tayyip Erdoğan’dı.
FETÖ’cü polisler, fezlekelerinde Erdoğan’ı devrik başbakan ilan etmiş, “dönemin başbakanı” olarak kayıtlara geçmişlerdi.
2- ABD’deki davada mahkeme başkanı hem Zarrab’a hem de FETÖ’cü Korkmaz’a “bir numara”dan kimi kastettiklerini, o zaman Türkiye’nin başbakanının kim olduğunu soruyor. Tabii soru hazır, cevap hazır. Çünkü önceden hazırlanmış. Tahmin ettiğiniz gibi Recep Tayyip Erdoğan. Hüseyin Korkmaz’a adın ne diye sorulduğunda “Recep Tayyip Erdoğan” diyecek kadar olağanüstü bir çaba içinde olduğu görülüyor.
3- Reza Zarrab cezaevinden yaptığı bir telefon görüşmesinde, “Hapishaneden çıkmak için işlemediğin suçları kabul etmek zorundasın” demişti. Mahkemede cezaevinden çıkmak için yalan söylemek zorunda olduğunu kabul etti. Böylece mahkemenin üzerine oturması gereken, “doğruluk” zemini çöktü.
4- Firari FETÖ’cü Hüseyin Korkmaz ise, tanıklığı karşılığında FBI’dan 50 bin dolar aldığını, savcılıktan 300’er dolardan olmak üzere 3 defa para aldığını ve yine ev kirasının savcılık tarafından karşılandığını, çalışma iznine kavuştuğunu söyledi. Böylece yalan söylediğini itiraf eden Zarrab’dan sonra bir de para karşılığı tutulan tanığımız oldu.
Rüşvet iddiaları
Bir kurgu yargılama ile karşı karşıyayız. Böyle bir mahkemeden her şey beklenir ama bir tek şey beklenmez. O da, adalet.
Bu arada iğneyi Amerika’ya batırırken, çuvaldızı da kendimize batırmalıyız.
Tamam anladım, 17-25 Aralık FETÖ’nün darbe girişimiydi.
Tamam anladım, New York’taki mahkemede 17-25 Aralık’ın ABD versiyonu yaşanıyor.
Ama bir şeyi anlamadım. Bu rüşvet iddiaları ne olacak?
Sizi bilmem ama benim midem bulandı.
Rüşvet aldığı iddia edilenlerin kuzuların sessizliğine bürünmesi ise en az Zarrabkadar rahatsız edici.