NATO ile yaşanan gerginliğe bu noktadan sonra “uzlaşmacı” yaklaşmanın bir anlamı olmadığını söyleyen Zentürk, "Belli ki, bir gün savaşacağız. Ben bu işte yokum, benim malım, mülkün, alıştığım konforum memleketimden önce gelir' diyenlere tavsiyem, bugünden ülkeyi terk etmeleridir" ifadesini kullandı.
Ardan Zentürk'ün, "Bu ABD ile savaşırız, 'yokum' diyen şimdiden gitsin..." başlığıyla (20 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
NATO’da yaşanılan skandal, iki densiz çalışana mal edilip kapatılacak bir skandal değildir, bilinçli bir mesajdır. 15 Temmuz işgal amaçlı kanlıgirişimin planlayıcısı, “1 dolarlık”askerleriyle uygulayıcısı örgüt, milletin kararlı duruşu karşısında saldırısını tırmandırma kararı almıştır, hepsi bu...
Düşünün... 15 Temmuz gerçekleştiğinde NATO karargahlarında görev yapan subayların toplam sayısı 462’ydi, bunlardan 237’si FETÖ’cü çıktı!..
Bu vatan hainlerinin hemen tamamı bulundukları NATO ülkelerinden siyasi sığınma hakkı istediler, tamamı kabul edildi, şerefli üniformalarını çıkardılar, emperyalistin kapı köpeği olmayı tercih ettiler...
Bu NATO,“darbecilikten aranan” yüzlerce insanı bize vermiyor, neden, çünkü kendi elemanları!..
Elebaşı Fetullah Gülen’i vermiyorlar ama, Preet Bharara gibi Amerikan derin devleti eliyle iş çeviren sözde savcıları ileri sürüp Türkiye’yi köşeye sıkıştıracak işler çeviriyorlar.
Her kim, New York’taki Rıza Sarraf meselesinden kendisine bir çıkar düşeceğini düşünüyorsa, açık vatan hainidir.New York’taki tezgah, kurucumuz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği ve 15 Temmuz emperyalist saldırısında da şerefimizle koruduğumuz devletimizi haydut devlet düzeyine indirmek ve NATO güçlerine kutsal topraklarımıza doğrudan askeri müdahale yolunu açmak için kurulmuştur.
Topunuz birden gelin... Gelmezseniz namertsiniz...
Tehditin dozu artıyor...
15 Temmuzsaldırısını neden yaptıklarını anladık. Suriye’de çevirdikleri dolaplara “evet”demeyen Erdoğan’ı ortadan kaldıracaklar, “ılımlı bir karakter” (burada ılımlı kelimesi emperyalist işbirlikçisi anlamına geliyor) bulup milliyetçi-muhafazakar kesimi kontrol altına alarak istediklerini yaptıracaklardı. Suriye’nin kuzeyinde kurulacak terör devleti sınırın öte yakasına kayacak, Barzani önce bağımsız olacak sonra Erbil PKK’ya devredilecekti. İsrail’in güvenliği için kurulan tezgah tutmadı, aksine, ortaya kapı gibi bir Türk-Rus-İran mutabakatı çıktı!..
Ne diyor ABD Hava Kuvvetleri Müsteşar Yardımcısı:Türkiye S-400 alırsa biz de F-35’leri teslim etmeyiz.
Ne demişti, NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanı 15 Temmuz’dan sonra: TSK içinde süren tutuklama ve görevden almalar ittifakı zayıflatıyor.(Len, bu ülkenin vatansever askerleri Ergenekon-Balyoz kumpaslarıyla derdest edilirken neredeydin, pabucumun generali?)
Bitmedi, bir de ABD Merkez Kuvvetler Komutanı’nın incisi var:Birlikte çalıştığımız TSK mensuplarının tutuklanmasından kaygılıyım...
Biz sizlerin mesajlarınızı aldık, yerimiz belli, siz bizim mesajları almamakta direniyorsunuz, Allah selamet versin...
Senaryo bellidir, çatışacağız...
Suriye’de terör bağlantısı suçüstü yakalanmış bir sözde müttefik ile karşı karşıyayız.Bugüne kadar sürekli yalan söylediler, verdikleri hiç bir sözü tutmadılar, Münbiç hala PKK kontrolünde, teröristi bayraklarıyla koruyarlar, Tel Rifat, Tel Abyad, Ayn el Arab ve tabii ki Afrin...
Bunları almak, teröristi müttefikleriyle birlikte göndermek zorundayız, bu yapacağımızı açıkça söylüyoruz, Amerikan emperyalizminin cevabı “Designated Survivor” dizisinden geliyor!.. Belli ki, Hollywood’u elinde tutan Yahudi lobisi işbaşında ve “haydut devlet Türkiye” kavramının dünyada yerleşmesi için yeni senaryoları yazmayı da sürdürecek...
Amerika’yı şu anda Amerikan vergi mükelleflerine sorumluluk duyan Amerikalılar yönetmiyor, neo-con/siyonist lobinin pislik kadroları, medya-derin devlet bağlantısında Trump’ı da kuklaya çevirerek ülkemize karşı operasyonlar çeviriyor.
Yalnız ABD’nin değil tüm Batı’nın en önemli güvenlik dayanağı olan Türkiye’ye karşı sürdürülen bu kampanya normal değildir, sonunda, İsrail ile birlikte tüm Batı güvenlik sisteminin çöküşüne neden olur.
Erdoğan-Putin mutabakatı ile “Doğu’nun yükselişi” başlamıştır, bu yükselişin ilk nişanı da, emperyalist saldırının sürmesi halinde İncirlik Üssü’nün derhal kapatılması olmalıdır.
Bu kadronun elindeki Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye’nin çatışması kaçınılmazdır, beka sorunu kavramı kapıya gelmiştir ve taviz verilemez noktada olduğumuzu hepimiz biliyoruz.
Bu noktadan sonra “uzlaşmacı” girişimlerin hiç bir anlamı yoktur.
Belli ki, bir gün savaşacağız...
“Ben bu işte yokum, benim malım, mülkün, alıştığım konforum memleketimden önce gelir”diyenlere tavsiyem, bugünden ülkeyi terk etmeleridir.