Teslimiyet sevdası!
Avrupa Birliği’nden yükselen Türkiye karşıtı seslerin artmasına rağmen Erdoğan Başkanlığındaki AKP Hükümeti “yola devam” kararı aldı.Oysa AB en son 6 Kasım’da yayınladığı İlerleme Raporu ile Türkiye’nin egemenlik haklarına açıkça müdahale etmişti

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik süreci, geçtiğimiz 10 Aralık’taki AB Dışişleri bakanlarının toplandığı Genel İşler Konseyi’nde alınan kararla iyice yılan hikayesine dönüştü. Zirvede alınan  Fransa’nın ısrarıyla Türkiye’ye ilişkin ’katılım’ ve ‘üyelik’ ifadeleri kararlardan çıkarıldı ve Ankara’ya açıkça “İstenmiyorsunuz. Tam üyeliğiniz hayal” mesajı gönderildi. AKP hükümetinin yetkili ağızları ise karara tepki gösterdi. Başbakan Erdoğan olayı birazda şahsa indirgeyerek Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’e yüklendi: “İkili görüşmelerimizde Sayın Sarkozy bize karşı farklı, sırtımızı döndüğümüz zaman farklı yaklaşımlarda.” Ancak Erdoğan bu çıkışının hemen ardından  Türkiye olarak biz, AB yolundaki kararlılığımızı sürdürüyoruz ve bundan sonra da sürdüreceğiz. Zirvede ifadeleri çok da önemsemiyorum” diyerek teslimiyet sürecine devam edeceklerinin mesajını verdi. Dışişleri Bakanı Ali Babacan da Erdoğan’a benzer açıklamalarda bulundu. AB üyelik sürecinin bir “sabır” süreci olduğunu,  “fevri” hareket edilmemesi gerektiğini belirten Babacan “Türkiye’nin tam üyelik hedefi sapa sağlam duruyor. Herhangi bir gevşeme, bir zayıflama yoktur. Ve bizim AB sürecimiz işlemektedir. Bunun hedefi de tam üyeliktir” dedi. Oysa Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın  ateşli söylemlerle savunduğu AB, geçtiğimiz 6 Kasım’da yayınladığı İlerleme Raporu ile açıkça Türkiye’nin egemenlik haklarına müdahale etmişti. Raporda TSK’nın etkisizleştirilmesini isteyen AB, Fener Papazı Bartholomeos’un ekümenikliğinin tanınmasını istemişti.
Ek protokol konusunda da Ankara’ya uyarılarda bulunulan ilerleme raporunda özetle şunlar talep edilmişti:

Hükümete açık  açık yasa siparişi
Cumhurbaşkanı Sezer, Ombudsmanlık Yasası, Vakıflar Yasası gibi siyasi reformlara ilişkin pek çok yasada veto hakkını kullanmıştır. Cumhurbaşkanı ile Hükümet arasındaki gergin ilişkiler siyasi reform çalışmalarının yavaşlamasına katkıda bulunmuştur.

Silahlı Kuvvetlerden rahatsız oldular 
MGK’nın toplam personel sayısı 408’den 224’e, askeri personel sayısı 26’dan 12’ye düşmüştür. Ancak Silahlı Kuvvetler, önemli ölçüde siyasi etkinlik göstermeye devam etmiştir. Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensupları, Kıbrıs, laiklik ve Kürt meseleleri dahil olmak üzere, iç ve dış politika konularında kamuya yönelik açıklamalarını arttırmışlardır.

Muhtıra  ile seçime müdahale edildi 
Genelkurmay Başkanlığı, birkaç kez Hükümetin beyan ve kararlarına kamusal alanda tepki göstermiştir. Genelkurmay Başkanlığı, iddia edildiği şekilde laikliğin güç kaybetmekte olduğu endişesini dile getiren bir muhtırayı web sitesinde yayınlamak suretiyle Nisan 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecine doğrudan müdahale etmiştir.  Silahlı Kuvvetlerin üst düzey mensuplarının, özellikle güvenlik ve azınlık haklarına ilişkin konularda bilimsel araştırma ve kamuya yönelik tartışmaları sınırlamak için çeşitli girişimleri olmuştur. Askerler  basını da hedef almışlardır.

Ulusal güvenliği askerler belirliyor
TSK’nın İç Hizmet Kanunu ile MGK Kanununda bir değişiklik olmamıştır. Söz konusu kanunlar Türk askeri güçlerinin rol ve görevlerini tanımlamakta ve ulusal güvenliği geniş şekilde belirleyerek askerlere geniş bir manevra alanı bırakmaktadır. Askeri bütçe ve harcamalar üzerinde Parlamento denetiminin güçlendirilmesi konusunda bir ilerleme olmamıştır.

Askeri harcamalar denetlenemiyor
Ayrıca, bütçe dışı kaynaklar Parlamento denetiminin dışında kalmaktadır. Denetleme konusunda, Anayasaya göre, Sayıştay, askeri harcamaların ve mülklerinin harcama sonrası denetimini yapabilmektedir. Ancak Sayıştay, Sayıştay Kanununun kabul edilmemesi nedeniyle askeri mülklerin denetimini yapamamaktadır. Genel olarak, askeri makamlar üzerinde tam bir sivil denetim ile savunma harcamalarının Parlamento tarafından denetimi konularında ilerleme sağlanmamıştır. Tam aksine, askerin, sorumluluğu dışında kalan alanlarda, açıklama yapma eğilimleri artmıştır.

Türk yargısını   hedef aldılar
Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki kaygılar sürmektedir. Yeni Cumhurbaşkanının seçimi kapsamında, Anayasa Mahkemesi dört aleyhte oya karşı lehte oyla aldığı bir kararla, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için birinci ve ikinci turlarda milletvekili yeter sayısının 367 milletvekili olduğuna hükmetti ve ilk seçimleri iptal etti. Mahkemenin tarafsız hareket etmediği yönünde şiddetli siyasi tepkilere ve suçlamalara yol açmıştır.

Şemdinli davasını  da unutmadılar
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Şemdinli davasında iddianameyi hazırlayan savcıyı azletmiştir.

Misyonerler rahat  çalışamıyormuş
Nisan ayında, Malatya’da, yerel Protestan topluluğa ait bir basım evinde üç Protestan öldürülmüştür. Suçun, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında soruşturulmasına devam edilmektedir. Protestanlar aleyhinde ” Türklüğe hakaret “ nedeniyle açılan bir başka dava, yoğun güvenlik önlemleri altında devam etmektedir. Gayrimüslim toplulukların din adamlarına ve ibadet yerlerine yönelik saldırılar hakkında haberler gelmektedir. Bugüne dek, gayrimüslim azınlıklara yönelik olarak kullanılan nefreti teşvik edebilecek söylemler cezasız kalmıştır.

Azınlık vakıflarının mallarını iade edin
Gayrimüslim dini topluluklar - örgütlenmiş dini gruplar olarak - tüzel kişiliklerinin olmayışı ve sınırlı mülkiyet hakları gibi sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedirler. Bu topluluklar, vakıflarının idaresinde ve mülklerini geri almakta da sorunlar yaşamaktadırlar.

Makamlar yeni kiliseleri engelliyor
Yerel makamlarca ibadet yerleri için inşa izni verilmesi, ilden ile değişiklikler arz etmektedir. Bu durum, kanunun keyfi uygulanmasına yol açabilmektedir. Bazı kiliseler, ibadet yeri olarak tescil edilememiştir.

Papaz Okulu’nun  açılması gerekiyor  
Din adamlarının eğitimi konusundaki sınırlamalar devam etmektedir. Türk mevzuatı, bu topluluklar için özel yüksek öğrenim imkânı sağlamamaktadır ve kamu eğitim sistemi içinde de bu tür imkanlar bulunmamaktadır. Heybeliada’da bulunan Rum Ortodoks Ruhban Okulu hâlâ kapalıdır.

”Ekümenik” unvanı kullanılamıyor
Ekümenik Patrik, dini “Ekümenik” unvanını her vesileyle kullanma özgürlüğüne sahip değildir. Haziran 2007’de, Yargıtay, Patrikhane’nin Sen Sinod Meclisine karşı açılan dava hakkında karar vermiştir. Kararda, Türk mevzuatında Patrikhaneyi Ekümenik kılan hiçbir dayanağın bulunmadığına, Patrikhanenin tüzel kişiliği bulunmayan bir dini kurum olduğuna hükmedilmektedir. Bu karar, Patrikhanenin ve diğer gayrimüslim dini toplulukların, haklarını kullanmalarında ilave sorunlara yol açma potansiyeli vardır.
Rum azınlık eğitim ve mülkiyet haklarıyla ilgili sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, Gökçeada ve Bozcaada’daki Rum azınlığı etkileyen sorunlar bildirilmeye devam etmektedir

Kürtçe de eğitim  dili olmalı
Şu an Kürtçe yayın yapan dört adet yerel radyo ve televizyon bulunmaktadır. Ancak, film ve müzik programları dışında yayınlara zaman kısıtlamaları uygulanmaktadır. Kürtçe öğreten eğitim programlarının yayına izin verilmemektedir. Anadilleri Türkçe olmayan çocuklar  eğitim sisteminde anadillerini öğrenememektedirler.

Resmi hizmette Kürtçe’ye izin yok
Türkçe bilmeyen kişilerin kamu hizmetlerine erişimini kolaylaştırmak için alınmış bir önlem yoktur. Buna karşılık, mahkemelerde genellikle çeviri imkanı bulunmaktadır. Sur Belediyesi hakkında Haziran 2007 tarihinde açılan davada Danıştay, çok dilde belediye hizmeti verildiği için belediye başkanını görevden almış, belediye meclisini feshetmiştir.

DTP’liler Türkçe  konuşmak zorunda
Siyasi hayatta Türkçe dışındaki dillerin kullanımı yasadışıdır. Demokratik Toplum Partisi (DTP yöneticileri aleyhine, Türkçe dışında bir dil kullandığı gerekçesiyle çeşitli davalar açılmıştır. Haklar ve Özgürlükler Partisi’nin (Hak- par) yöneticileri kongrelerinde Kürtçe konuşulduğu gerekçesiyle iki ayrı davada mahkum edilmiştir.

Ek protokol hâlâ uygulanmıyor
Türkiye, AB’nin geçen yıl aralık zirvesinde 8 fasılda müzakereleri dondurmasına neden olan Ek Protokol yükümlülüklerini (limanların ve havaalanlarının Rum kesiminin kullanımına açılması) eksiksiz yerine getirmede hiçbir ilerleme sağlamadı. Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyetiyle ikili ilişkilerinin normalizasyonu konusunda da herhangi bir adım atmamıştır.

“Casus belli”  tehdidini not ettik
Yunan karasularının genişletilmesi ihtimali karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisince 1995 yılında alınan “casus belli” tehdidinde herhangi bir değişiklik olmadığı not edilmiştir.

Askere gitmeyenler cezalandırılmamalı
Vicdani red ile ilgili hususlarda herhangi bir ilerleme olmamıştır. Türkiye, bugüne kadar AİHM’nin, Türkiye’ye karşı Ülke kararını uygulamamış; vicdani veya dini sebeplerle askerlik hizmeti yapmayı reddedenlerin askeri emirlere ısrarla itaatsizlik gösterdikleri gerekçesiyle mükerreren cezai takibata uğramalarını ve mahkûm edilmelerini engelleyecek yasal düzenlemeleri yapmamıştır.

Türk’e küfürü serbest bırakın 
301 ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer maddeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM’nin ilgili yasasıyla uyumlu hale getirilmeli.

Sarkozy daha ne desin!
AB zirvesinde Başbakan Erdoğan’ın üyelik hayallerini suya düşüren  Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye’nin birliğe girmesine karşı olduğunu her fırsatta tekrarlıyor. Geçtiğimiz günlerde “Türkiye’nin Avrupa’da yeri olmadığını, çünkü Türkiye’nin  Küçük Asya’da olduğunu vurgulayan Sarkozy,  Ankara imtiyazlı ortaklık önermiş ve diaspora Ermenilerine de şu sözü vermişti: Rahat olun, Türkiye’yi AB’ye almayacağız.

Travestiler bile  rapora girdi
Ayrımcılıkla mücadele politikaları konusunda, ayrımcılıkla mücadele Anayasa’da yer bulmuş ve çeşitli kanunlarda da teyit edilmiştir. Ancak, yaş ya da cinsel yönelim konusunda ayrımcılığa karşı özel bir koruma bulunmamaktadır. Lezbiyen, eşcinsel, biseksüel ve transseksüel kişileri temsil eden bir derneğin kapatma davası devam etmektedir. Transseksüel ve travestiler zaman zaman fiziksel tacize maruz kalmaktadır. Bu olayların polis tarafından gerektiği şekilde soruşturulması gerekmektedir.

YENİÇAG