İncelmiş, rafine olmuş, iyi eğitim almış. Bilgili, bir konuşmaya başlasın, “Volter’in sana katılmıyorum ama senin fikir özgürlüğünü savunmak uğruna ölümü göze alırım” cümlesiyle girer Balzac’tan, Tolstoy’dan çıkar, bazen Marx’tan, bazen Sartre’dan alıntılar yapar.
Pabucun iyisini...
Kazağın hasını..
Yemeğin âlâsını...
Onlar bilir.
Güzel kadınları onlar sever, aşkın gerçek kimyasını onlar üretir; nerede, ne, nasıl yenir, hangi toplantıda hangi içki içilir, onlar bilirler.
Babadan...
Anadan...
Atadan....
Seçkindirler...
Bunlar ince züppedirler... Rafine züppe... Kendilerini içinden çıktıkları “özel burjuva-aristokratik-eğreti zengin sınıftan” bile sıyırıp tepeden bakarlar, Alman şair Goethe’nin öğüdünü tutar; “sokağa, sıradan kalabalıklar arasına asla inmez, hep pencerede” kalırlar. Kokteyl partiye giderler, kokteyl partiye köylü şalvarı giyip giderler ve herkes şampanya içerken onlar “bir duble rakı, yanında kabuklarıyla dilimlenmiş taze hıyar” siparişi verirler.
Rafine züppelik budur.
***
Tango anneleri...
Bey babaları....
Paşa dedeleri...
Birinci cumhuriyetçidir, üç nesil birinci cumhuriyetin nimetlerinden “iş adamı olarak, büyükelçi olarak, vali olarak, paşa olarak” sonuna kadar yararlanmışlardır ve onlar da üçüncü kuşak olarak; cumhuriyetin nimet biberonlarını emerek büyümüş, kolejlere gitmiş, iyi okullarda okumuş, mezun olur olmaz iş bulmuş, hiçbir zaman “Aç kalırım... İşsiz kalırım... Kiramı ödeyemez evden atılırım...” korkusunu duymamışlardır, çünkü duyurulmamıştır. Gençliklerinde “ordunun darbe yapmasını ve kendilerinin de içinde bulunduğu cuntacıları, Maocuları, milli demokratik devrimcileri iktidara getirmesini” isterlerken son yılllarda “ileri derecede demokrat ve AB’ci ve dolayısıyla da AKP’ci” olmuşlardır.
İnce züppe!
Cumhuriyetten beslenmiş.
Biberonlanmış.
Fakat onu beğenmez.
Bütün bunlar ve daha bu küçük yazıya sığdıramayacağım neler neler aklıma; Hürriyet Gazetesi yazarı Hadi Uluengin’in (Güneş Gazetesi’ndeyken ben onun haber müdürlüğünü de yapmıştım) 17 Nisan Perşembe günü yazdığı; “Köy Enstitüleri Balonu” yazısını okuyunca geldi.
***
Sizinle paylaşmak istedim.
Dertleşmek istedim.
Haksız mıyım?
Size sormak istedim.
Hadi Uluengin serisinden gelen ve gazetelerde yazı yazan züppeler, karar vermişlerdir: Birinci cumhuriyete ait ne varsa, Atatürk dahil, hepsi kötüdür, kabadır, anti demokratiktir, sultacıdır, oligarşiktir, jakobendir...
Uluengin döktürmüş.
Köy Enstitüleri, hazımsız ve vasat insanlar yetiştirirmiş, aciz ulusalcı-laikçi-az görgülü münevver üreterek toplum üzerinde “maddi-manevi tahakküm sürdürmek” isterlermiş. Halktan yana bir yazar olan ve yıllarca önce vefat etmiş Mustafa Ekmekçi de “Köy Enstitüleri’ne devrim misyonu vehmeden aydın bozuntularından” biriymiş.
İyi olmuş.
Köy Enstitüleri kapatılmış.
Türkiye kurtulmuş.
Hadi Uluengin ve onun serisinden gelenler, sırf birinci cumhuriyetin geliştirdiği modeldir diye “müthiş bir yaratıcılık, yerlilik ve orijinallik üzerine bina edilmiş Köy Enstitüleri’ne” dudak büküyor.
Sormak isterim:
“Köy Enstitüleri 50 yıl önce kapatıldı ve onun yerine hangi eğitim seferberliği konularak Türkiye’nin köylüleri laik, demokrat, çağdaş, bilim okuru olarak eğitildi ve bu eğitilmiş köylüler Türkiye’nin şehirlerini doldurarak “Japon mucizesi” gibi “Kore mucizesi” gibi ya da “Finlandiya mucizesi” gibi bir “Türk kalkınma mucizesi“ yaratılmasının beyin gücü ve kol gücü oldular? Köy Enstitüleri’ni kapatanlar, köylü yığınlarını eğitmek için onun yerine daha iyi olarak neyi koydu?”
Cevap isterim.
Züppece olmasın.
****
Bu da bizim notumuz: O gazetenin fırıldak genel yayın yönetmeni de aynı değilmi kendi düşüncelerini iki üç alternatifli yazıp millete yutturmaya kalkan. Patronunun çıkar ilişkileri gereğince Hadi Uluyan engin'i yazılarında ulutan. Sorduğunuz zaman her fikre yer açtığı martavalını söyleyen ve böyle sıyırtmaya kalkan. Bu yaptığıyla övünüp gazetecilik dersi veren.