Bildiride hukuk ilkelerinden sapan, hukuku herhangi bir şekilde baskı aracı olarak kullanmak isteyen, laikliğe, Atatürk ilkelerine, cumhuriyet kazanımlarına ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı olan bir kurumun başarılı olma şansının kesinlikle bulunmadığı vurgulandı.
Bildiride, bu yönetim biçiminin ancak laiklik, cumhuriyet kazanımları ve Atatürk ilkelerine bağlı kalınması ve bu ilkelerin yüceltilmesiyle korunabileceğine işaret edilerek, şu ifadelere yer verildi:
“Bu gerçeğin de herkes tarafından açıkça kabul edilmesinin bir zorunluluk olduğunu tüm kamuoyuna İstanbul Üniversitesi Senatosu olarak ilan ediyoruz. Bir ülkedeki çeteleri ortadan kaldırmanın ve yeni çetelerin oluşmasının önüne geçilmesinin temel koşulunun, hukuk ilkeleri olduğunu kabul etmek zorundayız. Çözüm ararken hukuk ilkeleri dışına çıkılmasının veya hukukun amaçları dışında kullanılmasının, ülkemizi karanlık bir geleceğe taşıyacağının herkes tarafından bilinmesi, benimsenmesi ve onaylanması gerektiğine inanıyoruz.
İstanbul Üniversitesi Senatosu olarak, Türk ulusuna, tüm siyasi parti yönetici ve mensuplarına, ülkemizi ileri taşımak isteyen ve onun bölünmez bütünlüğüne inanan herkese sesleniyoruz; ülkemizin ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımına değil, sağduyuya, birlik ve beraberliğe, toplumsal barışa açık ve mutlak bir şekilde ihtiyacı vardır. Bunu sağlamanın temel koşulu, yine hukuka bağlılıktır; yargının tarafsızlığını her türlü etkiden arındırmak ve ulusal onurumuza sahip çıkarak bağımsızlığını da yine her türlü etkiye karşı korumaktır.”
GÜVEN DUYMA İHTİYACI
Hukuk ilkelerinden sapan, hukuku herhangi bir şekilde baskı aracı olarak kullanmak isteyen, laikliğe, Atatürk ilkelerine, cumhuriyet kazanımlarına ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı olan bir kurumun başarılı olma şansının kesinlikle bulunmadığı vurgulanan bildiride, şöyle denildi:
“Türban tartışmalarının, anayasa değişikliği konusundaki bazı görüşlerin ve son olarak ‘çete’ suçlamalarının amacından saptırılması, ülkemizin geleceğini karartmak isteyenlere, onu bölmek ve parçalamak isteyenlere fırsat verecektir. Bu ulusu seven hiç kimsenin bu tip kişilere veya unsurlara izin vermeye hakkı yoktur.
İstanbul Üniversitesi, tarih boyunca ülkemizde toplumun önünü açan, akla ve sağduyuya bağlı olarak hareket eden ve etmesi gereken bir kurum olmuştur. Bir üniversite mensubu eski rektörümüz de olsa, eğer suç işlemişse, toplumun diğer fertleri gibi ona da işlediği suçun cezasının verilmesi elbette gereklidir. Fakat bu ilke, kişilerin hak etmedikleri davranışlara maruz bırakılmaları anlamına gelmemelidir. Eğitim camiasının en içten dileği ve beklentisi bu konuda hassasiyet gösterilmesi ve gösterilmesinin sağlanmasıdır. Ulusumuzun evlatlarını yetiştiren öğretim üyelerine, adalet kurumuna, kendisi hakkında karar veren politikacılara, toplum düzenini sağlayan kolluk kuvvetlerine ve silahlı kuvvetlerine güven duymaya çok ama çok ihtiyacı vardır. Bu güveni sarsmamak, devleti yönetenlerin sorumluluğundadır.”