Düdüklü tencereler ne kadar güvenlikli üretilse üretilsin kullanım sırasında yapılan hatalar patlamasına sebep olabiliyor.  Yemek pişirirken içinde oluşan hava basıncı boşaltılmadan açılması halinde düdüklü tencereler mutfaklarda adeta bir bomba gibi patlayabiliyor.

Yan yüzeyleri basınca dayalı malzemeden yapılan tencerelerin kapağında patlama tehlikesine karşı, istenilen basınca göre ayarlanabilen bir çeşit mekanik donanım, yani subap var.  Basınç fazla olunca içerideki hava supaptan dışarı çıkıyor ve duyulan düdük sesi yemeğin piştiğini haber veriyor. Basıncı düşürmeden tencerenin kapağını açılırsa işte o zaman çok ciddi kazalar olabiliyor.
Şimdi, düdüklü tencere de neredem çıktı diye konuştuğunuzu duyar gibiyim.
Anlatayım…
2015 yılının Ağustos ayından bu yana, yani neredeyse yedi aydır siyasi yazı yazmama konusunda aldığım kararı uyguladım. Ama, Türkiye’de yaşananlar, ister istemez, beni böyle bir yazı yazmak zorunda bıraktı.
Şimdi, kısaca yaşananlara bir göz atalım.
Aylardır Türkiye’nin birçok yerinde PKK terör örgütünün kalleş ve hain saldırıları sonucu askerler, polisler, korucular şehit oluyorlar. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Şehit ailelerinin yürekleri dağlanıyor.  Kaldırılan şehit cenazeleri insanların içini acıtıyor, yüreklerini kanatıyor. Uzun söze gerek yok: BİR MİLLET AĞLIYOR.
Sonra, özellikle büyük kentlerde hem askerleri hem de güvenlik güçlerini hedef alan terör olayları gerçekleşiyor. Masum insanlar teröristlerin bombalı eylemlerine hedef olup yaşamlarını yitiriyorlar. Artık bu tür olaylar, sanki olağanmış gibi bir hava estirilmeye çalışılıyor.
İşte o aşamada, yasaklamalar başlıyor.
Hem RTÜK hem de savcılar çok hızlı karar alıp öncelikle görsel medya diye tanımlanan televizyonlara yasak getiriyorlar.
Cenazelerde insanlar duygularını dışa vurmaya kalkarlarsa haklarında hemen dava açılabiliyor. Yani, söz söylemek ve konuşmak yasak.
Terör eylemlerini kınamak için yürüyüş yapmak isteyen gruplara da gösteri yasağı var. Eğer, ısrarlı olurlarsa, tazyikli sudan, copa, plastik mermiye kadar her an güvenlik güçlerinin hedefi olmaları kaçınılmaz görünüyor.
Özetle, doğru olmayan bir unsurun yanlış olduğunu söylemek yasak.
Olaylarla ilgili görüntü vermek yasak.
Olayları iktidarın istemediği biçimde değerlendirmek ve yorumlamak yasak.
Toplumda giderek biriken kızgınlığın ve öfkenin boşaltılması… O da yasak!
Şimdi ülkeyi yönetenlere bir çağrı yapalım… Bırakın vatandaşlar haklı tepkilerini özgürce dile getirsinler, kızgınlıklarını seslendirerek biraz olsun rahatlasınlar. Ülkeyi yönetenler, onların tepkilerini anlayışla ve hoş görü ile karşılama cesareti göstersinler.  Biraz empati lütfen…
Hani, yazının başında hava basıncı boşaltılmadan açılan düdüklü tencerenin adeta bir bomba gibi patladığından söz etmiştim. Toplumu da her an basıncı yükselen dev bir düdüklü tencere gibi düşünün bir an için.
Aman dikkat, düdüklü tenceresi patlamasın!