Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,7401
EURO
36,5665
IMKB
9.827,000
ALTIN
2.955,830
 
Hava Durumu ANKARA
1 / 7 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
İz Bırakan Ünal Baba'ya ve Erol Büyükburç'a Veda...
 Ercan Deva 13 Mart 2015 Cuma  

 
İZ BIRAKAN ÜNAL BABA’YA
ve BÜYÜKBURÇ’A  VEDA…                              13 Mart 2015
 
ERCAN DEVA
 
İnsan, yaşayıp bu dünyadan göçtükten sonra onun hakkında konuşuluyorsa, o kişi iyi bir iz bırakmış demektir. İz bırakmak herkese nasip olmaz.
 
Biri basın camiasında, diğeri ise müzik dünyasında iki iz bırakandan bahsedeceğim.
 
Adı Ünal İnanç’tı. Gazeteciler, ona Ünal Baba diye hitap ederlerdi. Ünal Babayı ne zaman tanıdım, tam hatırlamıyorum. Ama, aramızda karşılıklı güvene dayalı bir bağ oluştuğundan eminim. Polis-adliye sektöründe o bir okuldu diyebilirim. Çok kitap okurdu. Geçmişte yaşanmış birçok polisiye olayı bildiği için bir ayaklı kütüphane gibiydi. Hangi hapishaneden kim, ne zaman kaçmıştır? Ona sorduğunuzda hafızası bir bilgisayar duyarlılığıyla işlemeye başlar, tüm ayrıntıları aktarırdı.
 
Yeni Asır’ın Ankara Bürosunda ve Sabah’ın  ilk yıllarında onunla birkaç yıl çalışma onurunu yaşadım. Ne zaman önemli bir olay olsa, kalemi çok güçlü olan Engür’den(Türer) rica ederdim. O, Ünal Baba ile  oturur tüm ayrıntıları kağıda, daha sonraları ekrana dökerdi. Bu iki gazetede, başka hiçbir gazetede olmayan ayrıntılı özel haberler yer alırdı. Gazetecilik tabiriyle, Ünal Baba, rakiplerine “uzun atlatma” yapardı.
 
Ünal Baba çok iddialıydı. Özellikle tavlada yenilgiyi kabul etmezdi. Abdurahman Canpolat ile birlikte Yahya Demirel’in davası için, yanılmıyorsan Zonguldak’a gitmişlerdi. Oradan bana telefon açıp “Ercan biz davaya yetişemedik. Ajanstan formüle edersin” demişti. Aradan yıllar geçti. Bir gün dost meclisinde sohbet açıldığında o duruşmaya yetişememelerinin nedenin Canpolat’ın üst üste Ünal Babayı tavlada yenmesi olduğunu öğrenecektim. Baba, “Bir parti daha yapacağız” diye sürekli ısrar edince,  duruşmayı kaçırmışlardı.  Bunu öğrendiğimizde kahkahalarla gülmüştük.
 
Hiç unutmam, bir gün, Ünal Baba, bilgisayarın başına oturmuş, oyun oynuyordu. Temsilcimiz rahmetli Muammer abi(Yaşar) odasından çıkıp istihbarat salonuna gelmişti. Ben, “Ünal baba.” diyecek oldum. Muammer abi, gelerek Ünal Baba’nın tam arkasında durarak, “Ne yapıyorsun Ünal Baba?” diye sordu. O gün, Ünal babanın yüzünün nasıl kızardığını bugün gibi hatırlıyorum. “Abi yok bir şey” demekle yetindi.  Gözleri ileri derecede bozuk olan Muammer abi, bilgisayar ekranındakileri görmüş müydü. Ona bilemiyorum.
 
Sabah’ta o yıllarda İstanbul’da Ahmet Vardar isimli bir gazeteci vardı. O kötülerin düşmanıydı. O köşesinde yanlışlık yapan insanları deşifre eder, kulaklarını çeker ve yerden yere vururdu. Bir gün Ünal Baba, o kül yutmadığı söylenen Ahmet Vardar’ı aramış, telefonda bir güzel işletmişti. Hep birlikte çok gülmüştük.
 
Ünal Baba, lafını hiç esirgemezdi. Ama, insanları asla incitmezdi. Ben, küfür etmenin bir insanın ağzına bu kadar yakıştığını Ünal Baba’da görüp yaşadım. Seni unutmayacağız Ünal Baba. Ne zaman dost meclislerinde bir araya gelsek, senin adını hep anacağız. Ailesine, sevenlerine ve basın camiasına başsağlığı diliyorum.
Nur içinde yat Ünal Baba. Dilerim, mekanın cennet olsun.
                                                          
 …
 
İz bırakan ikinci kişinin şarkılarıyla büyüdük. Amerika’da Elvis Presley fırtınası eserken, Türkiye’de de Erol Büyükburç aynı kullarda salonları dolduruyor, insanları coşturuyordu.
 
Onun, benim açımdan önemi çok farklıydı. Yıl 1967. Ben Amerikan Kültür Derneğinin yanındaki Esko Kulüpte (şimdi orada bir halıcı var.) İtalyanca şarkılar söylüyordum. Eski Başbakan, rahmetli Nihat Erim’in yeğeni Ersin Erim’in kurduğu orkestra bana eşlik ediyordu.
 
O günlerde en popüler olan şarkıcılar arasında İtalyanların gözdesi Peppino Di Capri ve  Adriano Celantano gibi isimler vardı. Ben onların sevilen şarkılarını söylüyordum. Ama, Türk popunun özel ismi Erol Büyükburç’un “Neden gülmesin gül gibi yüzler, neden ağlasın o güzel gözler” mısralarıyla başlayan şarkısını her gece, ama her gece söylemek sadece benim için değil, dinleyenler için de bir ayrıcalıktı.
 
Sevgili Erol Büyükburç, hem eşini hem de kızını kaybettin. Sonunda hasretlerine dayanamayıp onların yanına gittin.
 
Bir döneme damgasını vuran, 68 kuşağı gençler(!) seni asla unutmayacak.
Ailesine, sanat camiasına ve tüm sevenlerine başsağlığı ve sabırlar diyorum.
Nur içinde yat. Dilerim, mekanın cennet olsun.
                                            xxxxxxx

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu yazı henüz yorumlanmamış...


 Yazarın Diğer Yazıları
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.