Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
34,4347
EURO
36,2908
IMKB
9.390,000
ALTIN
2.837,260
 
Hava Durumu ANKARA
19 / 28 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
EKONOMİDEKİ OLUMSUZLUKLAR, KORKU VE KURBAN PSİKOLOJİSİ
 Ercan Deva 10 Haziran 2011 Cuma  
ABD ekonomisinde yaşanan olumsuzluklar, birbiri ardısıra gelen devletleştirmeler tüm dünya ülkelerinde yansımalarını gösteriyor. Krizden etkilenmek kaçınılmaz gibi görünüyor. Türkiye'de ekonomik göstergeler pek umut vermiyor. Büyüme hızında duraklama süreci yaşanırken, dış ticaret açığı artıyor, üretimde artışlar umulduğu gibi olmuyor ve yılların kanayan yarası işsizliğe çare bulmak giderek daha da zorlaşıyor. İnsanların yaşamında para giderek daha fazla ağırlık kazanıyor. Ve özellikle dar ve sabit gelirliler yoksullaşma sürecine giriyorlar. Üst gelir grubu ile alt gelir grubu arasındaki makas hızla açılıyor. Yeşil kartlı diye tanımlananların sayısı hızla artıyor. Peki, acaba yaşanan ekonomik sıkıntıların ailelerin ve insanların ruhsal yaşamına yansımaları nasıl ? İnsanlarda, "kurban" düşüncesi pekişiyor. Yoksulluk zincirini kıramayan insanlar, kendilerini kurban gibi görmeye başlıyorlar. Kimi, kendini serbest piyasa ekonomisinin, kimi hizmet verdiği kamu yada özel sektör kuruluşunun, kimi ise hükümetin kurbanı gibi görüyor. Bundan uzun yıllar önce, insanların ruh sağlıklarındaki bozulmaların getirdiği bir dizi sonucu incelemek istemiştim. O zamanlar Türkiye, enflasyonun insanları derinden etkilediği bir süreçten geçiyordu. Ruh sağlıklarını yitiren insanlardan psikiyatri tedavisi görenler sayısı artmıştı. Özellikle kırsal kesimlerden büyük kentlere göçen insanlar beraberinde bir çok sorunu da taşımışlardı. Aradan yıllar geçti, şimdi ekonomik olumsuzluklar insanların yaşamlarını daha derinden etkiliyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle ailelerde başlayan geçimsizlikler boşanmalarla sonuçlanıyor. İstatistiklere göre, 2004'te 625 bin, 2005'te 651 bin, 2006'da ise 650 bin çift evlenmiş. 2004'te 91 bin, 2005'te 95 bin, 2006'da ise 93 bin çift boşanmış. Boşanmalarda ilk sırayı geçimsizlik alıyor. Bu sonuçta eşler arasında uyuşmazlığın yanısıra ekonomik zorluklar etkili oluyor. Ruhsal bozukluklarla ilgili 1998 yılında yapılmış Türkiye Ruh Sağlığı Profili Araştırma Raporu çarpıcı bilgiler içeriyor. Araştırma 16 bin 550 kişiyi kapsıyor. Raporda, özellikle şehirlerde ruhsal hastalık oranının daha yüksek olduğu belirtiliyor. 18 yaş üstü nüfusta ruhsal bozukluk oranı yüzde 17,2 olarak saptanmış. Araştırmaya göre, kadınlarda ruhsal bozukluk oranı erkeklerde saptananların iki katına ulaşıyor. Ruhsal sorunları olanlar, ilk başvurularını yüzde 39 oranında psikiyatri uzmanlarına yapıyorlar. Psikiyatri dışı uzmanlara yüzde 33, pratisyen hekimlere yüzde 21, hocalara ise yüzde 3,6 oranında başvurulduğu bilgisi de aynı raporda yer alıyor. Türkiye'de "mutsuz" diye tanımlanabilecek insanların sayısı artıyor. Gülmeyi unutmuş bir toplum olmaya doğru hızla gidiliyor. Yaşanan sıkıntılar, çalışma hayatının ve çarpık kentleşmenin getirdiği stres, kötü beslenme beraberinde bir çok hastalığı da getiriyor. İnsanların neredeyse yüzde 60'ı kalp ve damar rahatsızlıkları nedeniyle doktorlara taşınıyor. Doğal tarımdan uzaklaşmış, günü kurtarmaya yönelik hormonlu gıdalar çağın vebası diye tanımlanan kanseri tetikliyor. Yaşanan bu olumsuzluklara yazılı ve görsel medyada sayıları her gün artan olumsuz haberler ise insanların beyinlerini kemiren ve onları olumlu düşüncelerden uzaklaştıran kenelere dönüşüyor. Kimi insan paranın efendisi, kimisi de paranın kölesi oluyor. Olumsuzlukların girdabında çaresizlikten bunalmış insanlar, çok daha kolay biçimde terörün yada din bezirganların ağına düşebiliyorlar. İçinde bulunulan kötü bir durumu tersine çevirmek konusunda atılacak ilk adım, duyguların kontrolünü ele geçirip yeniden iyimser bakış açısına dönmekmiş. Hayatı, harekete geçmek için gerekli olduklarını düşündüğünüz ideal şartların oluşmasını bekleyerek geçirmemek gerekiyor. Sorunlar, insanların mazeretleri oluyor. Yaşanan olumsuzluklarda başkalarını suçlamak , sorunları teşhis ve kontrol edebilme becerisini öldürüyor. Mazeretler bulmak ve başkalarını suçlamak, kötümserlik duygusunu besliyor. Ve mazeretler bulmak ve başkalarını suçlamak, kişide kurban ve mağdur olduğu hissini kuvvetlendiriyor. Mazeretler bulma ve başkalarına yöneltilen suçlamalar yenilgiye ve çaresizliğe yol açıyor. Ve mazeretler bulma ve başkalarını suçlama alışkanlığını terketmek insanların yaşamlarının daha iyi hale gelmesinde anahtar vazifesi görüyor. Ve korkularla motive olmak asla çözüm getirmiyor! Olumlu düşünebilmek için, kendimizle, iç sesimizle hep olumlu konuşmamız, iyimser olmamız gerekiyor. Kim ne derse desin, bardağın yarısı hala dolu!..
Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu yazı henüz yorumlanmamış...


 Yazarın Diğer Yazıları
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.