Demokrasi (!) Paketi açıldı.
Paketten çıkanlara bir göz atalım.
Kamu kurumlarında türban yasağı kaldırılıyor. Kılık kıyafet yönetmeliğinde kadın ve erkekler için bulunan kısıtlamalar sona eriyor. Bunun getireceği sonuçları toplum olarak yaşayıp göreceğiz. Türbanın siyasi simge olarak TBMM çatısı altında da boy göstermesi, yeni gerilimleri tetikleyecek bir unsur olarak görünüyor.
Cadde ve sokaklarda Arap ülkeleri benzeri kıyafetlerle dolaşanların, siyahlara bürünmüş kadınların sayısı artabilir. Kılıklarını beğenmediğiniz insanları taciz etmeyin. Hapis cezasına muhatap olabilirsiniz!
Yardım toplama (kurban derisi vb.) konusunda Türk Hava Kurumu’nun yetkisi kaldırılıyor. İsteyen istediği gibi yardım toplayacak. Yardımlar, din istismarcısı kuruluşların boy göstereceği bir alan haline geliyor.
Özel okullarda farklı dil ve lehçelerde eğitim yolu açılıyor. Bu Kürtçe eğitim konusunda hükümeti sıkıştıran BDP’ye bir mesaj niteliği taşıyor. Bakalım hangi özel okullar, Kürtçe eğitim başlatacaklar? Siyasi Partiler Yasası’nda yapılacak değişiklikle farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapılması mümkün hale gelecek. Savcılar, farklı dil ve lehçelerde siyasi propaganda yapanların suç işleyip işlemediklerini saptamak için bu dil ve lehçeleri bilen tercümanlara ihtiyaç duyacaklar. Yani, yeni bir iş alanı açılabilir!
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu kuruluyor. İster istemez akla şu soru geliyor. Bu kurul, ayrımcılık yaparsa Başbakan, Bakanlar ve milletvekilleri hakkında da inceleme yapacak mı?
Nefret, dil, ırk, cinsiyet, din ve mezhep ayrımcılığı yapanlara uygulanacak cezalar artırılacak. Sormadan geçemeyeceğim. Bunu yapanlar siyasetçiler olursa aynı cezalar onlar için de geçerli olacak mı?
Yazılarda kullanılmaları serbest olacak W, Q ve X harfleri için alınan kararı Başbakan “Klavyeye Özgürlük” diye tanımladı. Bu harfler klavyelerde zaten mevcut. Önemli olan düşünceye özgürlük olmalı! Jan Jak Russo(Jean Jacques Rousseau) Özgürlüklerin muhafazası için mücadele etmenin önemli olduğunu belirterek, “Bu olmazsa geriye bir şey kalmaz” demiş. Böylece Q harfini de kullanmış olduk. İyi bir işe yaradı!
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin “yasadışı olup olmadığına” valiler karar verecek. Taksim’deki Gezi Parkı olaylarından sonra, acaba hangi vali çıkıp da bir özgürlük ve hak arama yürüyüşü için “yasalar uygundur” diyebilir. Onu dediği anda koltuğu gider!
Kişisel veriler korunacak, özel bilgilerin paylaşılması önlenecek. Peki insana sormazlar mı, bugüne kadar insanların özel yaşamına fütursuzca saldırılar olurken nerelerdeydiniz? Aklınız başınıza yeni mi geldi?
Seçim sistemi ile ilgili ortaya atılan üç seçenek de iktidar partisinin bundan sonraki seçimden de başarıyla çıkması için düzenlenmiş bir plan olarak görünüyor. Muhalefet partilerinin bu konudaki yaklaşımlarını çok merak ediyorum.
Demokrasi(!) Paketi’nde yer alan diğer konulara girmeyelim.
Ama, öyle bir karar var ki, Ulu Önder Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetine inanan, onun değerlerine sahip çıkan milyonlarca, milyonlarca insanı derinden yaraladı. Bu karar, ilkokullarda “And”ın kaldırılmasıdır. Bizler, ilk okullu olduğumuzda bu “And”la büyüdük. Bu “And”ı içselleştirdik. Çocuklarımıza da bunun anlamını öğrettik. Anayasa’nın 66. maddesinde “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” hükmü yer alır. Buradaki Türk kelimesi bir ırkın değil, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, dili, ırkı, rengi, cinsiyeti, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini, mezhebi ne olursa olsun tüm vatandaşların bir araya gelerek oluşturdukları ve herkesi kapsayan ve kucaklayan Millet’in ortak adıdır.
Şimdi Türkiye Cumhuriyetine, çağdaş ve laik demokrasiye inanan tüm anne ve babaların, tüm anneannelerin ve dedelere bir görev düşüyor. İlkokul çağındaki çocuklarınız ya da torunlarınız okula gitmek için evden çıkmadan önce onlara “And”ı her gün, ama her gün okutun. Türk olduklarını, büyükleri saymak, küçükleri sevmek gerektiğini, yurdunu ve ulusunu sevmeyi, gerekirse bu vatan uğruna canını feda edeceğini sürekli öğretin. Bu çocuklar Türkiye’nin geleceğinin mimarları olacak, unutmayın. Sizler, ülkeyi bölmek isteyenlere geçit vermeyin. Cumhuriyet’in değerleri olan 19 Mayıs’a, 23 Nisan’a, 30 Ağustos’a ve 29 Ekim’e de sahip çıkmanın bu ülkenin bekası için zorunluluk olduğunu da onlara hep hatırlatın.
Ve siz, siz olun Atatürk’ün özgürlükle ilgili şu iki cümlesini hiç unutmayın:
“Biz Türkler tarih boyunca özgürlük ve bağımsızlığa örnek olmuş bir ulusuz. Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.”
“Özgürlüğün de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası, ulusal egemenliktir.”
….
Peki, Türkiye’de gerçek vatanseverler, bu paketi içlerine sindirebilirler mi? Hiç sanmıyorum. O nedenle yazının başlığını “Hoş geldin Kaos” koydum. Yanılmayı çok isterim, ama gelecek günler iyi şeyler görme şansımızın çok azaldığını düşünüyorum.
*******
Yazdır
Önceki sayfa
Sayfa başına git
