Zaman insanı en kırılgan noktasından yakalıyor ve kırıyor.. İnceldiği yerinden, incelikler yüzünden kırılıyor… İnsan, kendi olabilmenin ve gerçeğe varabilmenin yolculuğunda en çok kendinden kanıyor ve kendine kanıyor..
Uzun zamandır kırılmamak adına saklanıyorum hayattan.. Evet bildiğiniz saklambaç oyununda gibi içine düştüğüm labirentin en çıkmaz köşelerine vuruyorum kendimi.. Bu yüzden yazamadım, okuyamadım, yürüyüşler için en tenha sokakları seçtim.. Uyumak rehabilite olmanın en iyi ilacı gibiydi en çok uyudum.. Gözlerimi açtığımda güneş batmak üzereydi çoğunlukla.. Her şeye rağmen yeniden doğacağını gözden kaçırmadan, gözlerimi güneşten kaçırdım..
Zaman zaman hepimizin çıkmazı aynı yerde kesişiyor..
Umut yutsan yutulmaz, tükürüp atsan atılmaz bir yumru gibi boğazımızı kesip duruyor..
Sonra bir an geliyor, bir mısra sizi o saklandığınız yerden yavaşça çıkmaya çağırıyor..
“ne kırlarda direnen çiçekler/ ne kentlerde devleşen öfkeler/ henüz elveda demediler/ bitmedi daha sürüyor o kavga/ ve sürecek/ yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” (Adnan Yücel)
Her gün izlediğimiz onca kıyamet gözlerimizden kanarken, ruhumuzun çığlığından geçebilmeyi ve yaşayabilmeyi şiirler başarıyor.. Yaşamaktır şiir belki de.. Şiirin sustuğu yerde bir yaşamda susuyor..
Mesaj kutumda bir sürü şiir duruyor.. Kana kana su içer gibi düşüyorum içine.. Ne çok uyumuşum, ne çok kırılmışım.. Ne çok susamışım….
******
“Varsın her şey sonraya kalsın / Sonraya, en sonraya/ Sözgelimi iki bin altı yüz kırk bir mil. / Bir papatya ne kadar uzağı görebilirse/ O kadar yakın kalplerimiz birbirine/ Ölü bir denizi bile bir tartışmaya çevirdik/ Kayaları taş devrine göre ölçtük biçtik/ Kalemlerimizi kesilmiş çiçek sapları gibi attık/ Kapıları açarken birbirimize ağladık.” (Edip Cansever)
********
Öyle yorgun ki kentimiz / Düşlerden ve söyleşmekten / Yok duyacak kimse sesimizi/ Gönderdik göndermesine, yüzümüz/ Oradan da/ Yok olarak geri geldi/ Sesler, şarkılar... alışkanlık elbet. /Yok düş kuracak vakit bile/ Her şeyi bir yana bırakıyoruz söylene söylene. (Edip Cansever)
Mesaj kutusundan çıkan her şiir, yüreğimin çıkmazını aralıyor..
“Yaşamaktır şiir” belki de..
Şiir gibi yaşamaktır esas olan belki de…
Sokak aralarında sürerken kirli hesaplaşmalar..
Tarih ile yüzleşmeler…
İnsanın kendi katilini araması ile başlıyor belki de kendi katili olduğunu fark etmesi…
İnsan en kırılgan noktasından yakalanıyor ve kırılıyor zamanda…
Her acı ilmik ilmik geçerken ruhumuzdan, ruhumuz zamandan geçerek özgürleşiyor..
Şiir gibi; “Seni özgürlüğümü sever gibi sevdim….” İster yaşam de buna, ister şiir… İster inan buna, ister……..”
“Neyiz ki biz?/ İlk ışınları görününce güneşin,/ Kaparız tepenin gözkapaklarını/
Çam değiliz ki, kollarımız açık/ Ürpererek karşılayalım donuk ışığı./ Gölgeler kısalınca çıkarız ortaya,/ Açıklıktır, aydınlıktır aradığımız…” (Oruç Aruoba)
Aydınlık yarınlar adına, gün aydın olsun daima..
Merhaba demek için yarına, bir şiir de siz asın kendi ışığınıza…..
Yaşanabilir bir dünya için
Şiir tadında olsun yaşamımız daima….
Sevgiyle….
07.05.2012