Amerikalı Sarai Sierra’nın insanın tüylerini ürperten biçimde bir şiddete maruz kalarak öldürülmesi giderek “toplumsal bir hastalık halini alan şiddet”in nedenlerini bir kez daha masaya yatırmayı kaçınılmaz kılıyor.
 
Ne oluyor?
 
Gerek Türkiye’de gerekse dünyanın çeşitli ülkelerinde şiddet neden artıyor?
 
Türkiye’de, kadın-erkek eşitliği sözde kalıyor. Erkeklerin şiddete başvurması, siyasi ve ekonomik düzen, tarafından istenmemesine, rağmen neredeyse hoş görülür bir konum taşıyor.  Erkeklik hormonu şiddet davranışında etkili mi? Tüm boyutlarıyla tartışılması gereken bir soru!
 
Şiddette, önemli unsurların başında “iletişim yetersizliği”, “kişilik bozukluğu” “ruhsal bozukluk” ve “baskı altında geçirilen çocukluk dönemi” geliyor. Uyuşturucu ve alkol kullanan kişiler genel olarak şiddete yatkın olabiliyorlar.
 
Araştırmalar, en fazla şiddet riski altında olanların 30 yaş altındaki kadın ve çocuklar olduğunu ortaya koyuyor.  Kadınların neredeyse üçte birinin cinsel istismara uğradığı tahmin ediliyor. Aile yaşamlarında şiddet gören çocukların yetişkin olduklarında şiddete yatkın oldukları da önemli bir bulgu olarak görülüyor.
 
Kadınlara yönelik  25 Kasım 1960 yılında yaşanan bir cinayet olayı var ki, dünyada unutulmaz derin izler bırakmış. Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden 3 kız kardeş (Mirabel kardeşler) tecavüz edilerek katlediliyorlar. Ancak, bu cinayet bir trafik kazası gibi gösteriliyor. Bu olay dünyada infiale yol açıyor. Ve 25 Kasım gününü “Kadına Yönelik Şiddetin Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” ilan ediliyor.
 
Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği 2008 yılının Ekim ayında Brüksel’de kadına yönelik şiddeti etkin bir şekilde önlemek üzere acil eylem planları yapılması çağrısında bulunuyor ve bunun bir kampanya ile desteklenmesine karar veriyorlar.“Şiddete Hayır – Say No to Violence” imza kampanyasına çok sayıda ülkeden, hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve kişilerce destek veriliyor.  Ancak, tüm bu girişimlere ve kampanyalara rağmen şiddet durmak bilmiyor.
 
Türkiye’de ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, sık sık şiddetin toplumsa açtığı yaraları dile getiriyor.  Şahin, Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’a dayanarak
2012 yılının 19 Nisan’ında “Hakim tarafından verilecek önleyici tedbir kararları” nın nasıl yürütüleceğine dair il ve ilçe müdürlüklerine genelge gönderiyor.
 
Ama, şiddet ne yazık ki durmuyor! Sadece kadınlara değil, tıp mensuplarına da önüne gelen şiddet uyguluyor. Okullarda sık sık şiddet olayları ortaya çıkıyor.  Toplum olarak en güçlü olan duygumuz olan “merhamet”i de giderek yitirdiğimiz bir süreç yaşıyoruz. Acı, ama gerçek bu!
 
Biraz eski yıllara gittiğimizde, 1980’lerin ortalarından itibaren silah sahibi olmak kolaylaştırıldığını görüyoruz. Türkiye’de silahla dolaşanların sayısı hızla artıyor. Topluma örnek olmaları beklenen(!) siyasetçiler bellerinde her an davranabilecekleri tabancalar taşıyorlar.
 
Ve işin en acıklı yanı ise şu; Türkiye’ye gelen bir yabancı kadın, şiddete maruz kalarak hunharca öldürülüyor. Kadının öldürülmesinin Türkiye’nin uluslararası alanda saygınlığına ne tür olumsuz etkiler yapacağını bir yana bırakıyoruz. Evli bir yabancı kadının tek başına bu ülkede neden dolaştığını sorgulamaya kalkıyoruz. Bizim dünyada saygın bir ülke olabilmemiz için kırk fırın da yetmez, daha çok ekmek yememiz lazım!
                                                      ****
 
Espri Dediğin
-----------------
Başbakan, Karadeniz’de “İdris ciğim çalışmış 6 çocuğu var. Sizde ne var” diye espri yapmış. Doğrusu espri cuk oturmuş! İçişleri eski Bakanı Şahin, Ordu milletvekili değil mi?